Dr. İbrahim KARAER

  

 

Veli Baba Menakıbına Göre Uluborlu’nun Fethi

 

 

Veli Baba Menakıpnamesinde Uluborlu ve çevresinin fethinde Veli Babanın atalarının verdikleri mücadeleye de yer verilmiştir. Menakıpnamede, Uluborlu’nun Abbasi Halifesi Müstezi bi Emrillah zamanında H.566-575 (M.1170-1179) fetholunduğu; bu bölgenin bir müddet sonra Rumların eline geçtiği ve H.593 (M.1196) yılında yeniden fethedildiği; Rumlarla mücadelenin H.673 (M.1274-1275) tarihine kadar devam ettiği yazılıdır.[1]

 

Senirkent ve çevresi tarihinin aydınlatılmasında önemli bir kaynak olan Veli Baba Menakıpnamesinde Uluborlu ve çevresinde cereyan eden savaşlar ve Uluborlu’nun fethi hakkında özet olarak şu bilgiler yer almıştır: Abbasi Halifesi Müstezi bi Emrillah H.566-575 (M.1170-1179) Hasan Gaziyi Malatya’dan Bağdat’a celbedip, kendisine çok sayıda asker vermiş; Konya çevresine Eğirdir, Uluborlu, Keçiborlu, Tatarhan, Sart ve İtkara şehri denilmekle meşhur Bavlu köyü ve Çanlı Kilise taraflarına Yunan Rumları ile cihat için göndermiştir. Hasan Gazi bu kaleleri fethedip, Bağdat’a geri dönmüş, bir müddet sonra adı geçen kalelerde bulunan Yunanlılar tuğyan (taşkınlık) ederek Müslümanlara eza ve cefa etmeğe başlamışlardır. Hasan Gazi, yine askerle gelip, büyük savaşlar olmuş, Çanlı Kilise fetholunmuştur. Hasan Gazi, (İtkara) şehri Rumları ile yapılan savaşta H. 593 (M.1196)’de 47 yaşında şehid olmuş, Ulugün (bugünkü Uluğbey köyü)’e defnolunmuştur. Abbasi Halifelerinden Zahir bi Emrillah H.623 (M.1226)’de Seyyid Hasan Gazi mezarı üstüne Çanlı Kilise taşlarından büyük bir dergah ve cami inşa ettirmiş; bir müddet sonra Rumlar galip geldiği için dergah Rumların eline geçmiştir. Abbasi Halifesi, Seyyid Hasan Gazi’nin oğlu Seyyid Hüseyin Gaziye paşalık rütbesi verip kardeşleri Seyyid Ali Gazi ve Mustafa Gazi ile birlikte çok sayıda askeri Uluborlu üzerine sevk eylemiş, Uluborlu’da yapılan savaşlar sonunda dergah Rumlardan kurtarılmıştır. Rumlarla anlaşma imzalanmış, ancak Rumlar’ın İran’daki Cengizden yardım istemeleri üzerine Cengiz 70.000 asker ile Hüseyin Gazi’nin üzerine saldırmıştır. Hüseyin Gazinin ancak 25.000 askeri mevcut idi. Çaylak ve Ulugün’de yapılan çetin savaşlarda Hüseyin Gazi ve biraderleri şehit olmuştur. Bu savaşlarda 20.000 kafir askeri ölmüş, 10.000 Müslüman şehit olmuştur  H.659 (M.1260-1261). Bir müddet sonra Seyyid Hüseyin Gazinin oğlu Zeydi Sadis İslam askerlerinin başına geçerek Uluborlu kalesini tekrar fethetmiş. Kendi beylerinden Karabey’i Uluborlu kalesinde görevlendirip Malatya’ya geri dönmüştür. Bundan sonra Malatya’dan evlatlarını alıp Ulugün’e geldiklerinde, Yunan Rumlarının şehri yakıp yıktıkları, Karabey’i de Uluborlu kalesinde muhasara ettiklerini görmüşlerdir. Zeydi Sadis, durumu Selçuklu Sultanı Alaeddin’e bildirmiş. Bunun üzerine Sultan Alaeddin 15.000 asker göndermiştir. Zeydi Sadis, İslam askeri ile Uluborlu kalesini muhasara eden Yunanlıları cezalandırmış ve evladı ayalleri ile harap olan Ulugün köyüne konmuştur. Zeydi Sadis,  H.673 (M.1274-1275) senesinde Uluborlu kalesinde pusudaki bir düşmanın darbesiyle şehid olmuştur (Veli Baba Menakıbı, 1996: 160-162).

 

Sait Demirdal’ın İlegöp Tekke Menakıbı Hülasasından naklettiğine göre hicretin 380 M.991. senesinde Zeyd-i Hamis, İbni Gazi Hasanşair, İbn-i Seyyid Ali Gaziler Margiyum (Ulu­borlu) kalesine hücum etmişler, Aleksi Komnen askerleri ile savaşarak Uluborlu’yu kurtarmışlardır. Apolonya (Uluborlu) halkı ilk defa H.380 / M.991’de İslamiyet’i kabul etmiştir. Zeyd-i Hamis, oğlu Hasanşair’i kale muhafızı bırakıp kendisi Malatya’ya geri dönmüştür. H.399 / M.1008 yılında Aleksi Komnen, Uluborlu’yu tekrar geri almış, ancak bu savaşta muhafız Hasanşair şehit düşmüştür. H.400 / M.1009’da Seyid Ali Gazi, Apolonya kalesine tekrar öç almaya gitmiştir. Apolonya H.500 / M.1106-1107 senelerine gelinceye kadar yüz sene harap ve ıssız bir halde kalmıştır. Hicretin 545 / M. 1150 senesinde Yunanlılar Apolonyayı tekrar geri alınca, evlad-ı Zeydi Hamis’den Hasan Gazi 546 / M.1151 tarihinde Margiyum kalesine gaza etmiş ve kaleyi Yunanlılardan geri almış; muharebe esnasında pusudaki düşmanın darbesiyle yaralanıp orada şehid olmuştur. Hicretin 585 / M. 1189’da Seyyid Hüseyin, Mustafa, Ali Müfret müntehap gaziler, ali-i Abbas ve Selçuk diyarında dolaştıktan sonra Felekebad diğer adıyla Eğridir fethine gitmişler ve mukadderatı ilahiye üçü birden şehit düşerek cedleri Hasan Gazi medfenine nakledilip gömülmüşlerdir. Hicretin 637 / M.1239 senesinde Alaeddin Selçukiyi Margiyum halkı dilgir ettiğinden (gücendirdiğinden) Zeyd-i Sadis, kale üzerine gönderilmiş, kaleyi fethederek adını (Uluborlu) tesmiye ettirmiştir. Zeyd-i Sadis, dış kaleyi temelinden yıktırmış, Hasan ve Hüseyin Gaziler üzerine İlegüp’de bir türbe inşa ettirmiştir (Demirdal, 1968: 52-53).

 

Veli Baba Menakıbında anlatılan tarihi olaylar bölgenin fethedildiği tarih ile uyuşmadığı gibi, Sait Demirdal’ın İlegöp Tekke Menakıbından naklettiği bilgiler ile Bedri Noyan’ın yayına hazırladığı “Veli Baba Menakıpnamesi, İstanbul, 1996, s.160-162’deki bilgiler birbirinden farklıdır. Bu farklılığın sebebi hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. İlk akla gelen adı geçen menakıpnamenin birden fazla kopyasının olma ihtimalidir.

 

Selçuklu tarihçisi Mükrimin Halil Yinanç, Anadolu’daki Emevi ve Abbasi Halifelerinin öncülüğünde yürütülen gaza ve cihat devrinin X. Yüzyılın ikinci yarısında Müslümanların geri çekilmesiyle sonuçlandığını belirtmektedir (Yinanç, 2013: 30). Ancak Veli Baba menakıbında ve Veli Babanın ataları ile ilgili belgelerde, Müslümanların Bizans ile mücadelesinin XIII. yüzyılın son çeyreğine kadar devam ettiği görülmektedir.

 

Seyyid Cafer ve Oğlu Uzun Er’in Karacahisar ve

Bilecik’in Fethine İştirakleri

 

Zeyd’in şehadetinden H.673 (M.1274) 27 yıl sonra hicreti nebeviyyenin 726? (M.1325-1326)’da Devlet-i Aliye-i Osmaniye’den birinci Padişahı olacak Sultan Osman (1258-1324), Zeyd hazretlerinin oğlu Seyyid Cafer’e mektup yazıp, adam gönderdi ki; “Sultan Alaeddin Selçuki’nin ehl-i beyte olan muhabbeti malumdur. Acizlerinin dahi kezalik öyle olıcak muhabbet tarafından olmak daha ahsendir (iyidir). Şu halde İnegöl tarafına ılgar edüp Kolca nam kaleyi garet ve ahalisini hasarat itmek efkarındayım. Ehl-i beytten birkaç dilaver ile gelesin (İnegöl tarafına hücum edip, Kolca adlı kaleyi yağmalamak, halkına zarar vermek niyetindeyim. Ehli beytten birkaç yiğit ile gelesin)” diye mektup geldi. Pir Seyyid Cafer ve oğlu Pir Uzun Er, hafidi (torunu) Gül Battal Gazi ve birkaç dilaver ile gelip Osman Gazi ile buluştular. Bir gece İnegöl tarafına gaza ettiler Kolca nam kal’ayı garat ve ahalisini hasarat ettiklerinde (Kolca adlı kaleyi yağmalayıp, halkına zarar verdiklerinde) İnegöl Tekfuru, Karahisar Tekfuru ile ittifak edip Tomaliç belinde bunların önlerine geçip aralarında hayli mukatele (vuruşma, savaşma) olundu. Bu iki tekfur mağlup olup perişan oldular. Bu fetihten sonra Karacahisar’ın dahi fethi müyesser olup (gerçekleşip), Karacahisar’ı kendilerine karargah ettiler. Bu sevinçli haber Selçuklu Sultanı Alaeddin’e eriştiğinde, Osman Gaziyi tazim ve tekrim (yüceltmek) için Tabıl ve Alem ve Kemer ve Hançer ve Tiğ-i zerrin ve birkaç tavla fahir atlar  (davul, sancak, kemer, hançer, altın kılıç ve seçme atlar)  gönderip, Eskişehir ve İnönü makarr-i eyalet için mukarrer kıldı (Veli Baba Menakıpnamesi, 1996: 162-164).

 

 Bu esnada Bilecik Tekfuru daima Osman Han ile muhabbet üzere olup dostlaşurlardı. Hatta yaylaka azimet ettikleri zamanda zi-kıymet olan esvabların Bilecik Kal’asında emanet tarikiyle alıkorlardı. Amma Bilecik Tekfuru ‘acul adavet-i diniye muktezasınca Osman Han Gaziyi sayd etmekle çalışıp Yarhisarının kızını almak bahanesiyle Harmankaya Hakimi Köse Mihal’i ve Osman Gazi Han’ı düğüne davet etti. Köse Mihal de Osman Gazi’nin ziyade dostu idi. Bilecik Tekfurunun kendüye kasdını haber verdi. Osman Han Gazi de “yaylaya sabıkda adetimiz veçhile zi-kıymet eşyalarımızı Bilecik’e bırakalım. Yaylak’a teveccühümüz yakındır. Badehu davetlerine varalım” deyu haber gönderdi. “Lakin böyle düğün kal’a içinde olmaz. Bir sebzezar-ı Hürrem mahalde olsa münasib idi” buyurmalarıyla Bilecik Tekfuru cahil aldanıp, Bilecik kurbunda Çakırpınar nam mahalli düğün için tayin etti. Osman Han Gazi’ye muntazır oldu. Hem-an Osman Gazi de üç dört yüz süvari ile ol sebzezarda vaki düşman üzerine teveccüh edip akşam karib oldukda Seyyid Cafer ve Uzun Er ve Gül Battal Gazi yanlarında otuz yedi bahadır şimşirzen taze civan yiğitleri koca avretler libasıyla esbabları kal’aya vasıl ettiklerinde dahil oldukları gibi kendülerin ayan edüb derun-ı kal’ada düğün sebebiyle az kimse bulunmağın fi’l-hal kal’ayı kabza-i tasarruflarına aldılar ise de ol esnada Seyyid Cafer başından yaralanıp Hicreti Nebeviyeden 688 sene sonra (M.1289/1290) şehit oldu (Veli Baba Menakıbnamesi, 2021: 223,225).

 

Veli Baba Menakıpnamesinde, Seyyid Cafer ve etrafındaki yiğitlerin hangi tarihte Osman Gazi ile buluştukları belirtilmemiştir. Ancak İnegöl tarafındaki savaşların 1286-1287 yıllarında cereyan ettiğini, Karacahisar’ın 1291’de, Bilecik, Yarhisar ve İnegöl’ün 1299 yılında fethedildiğini tarihi kaynaklardan öğreniyoruz. Osman Bey, 1286 yılında İnegöl yakınındaki Hisarcık kalesini zapt etmiş, 1287 yılında İnegöl Tekfurunu Domaniç yakınındaki İkizce’de (Erice) yenilgiye uğratmıştır. Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubat (1296-1302), büyük bir ordu ile Karacahisar önlerine gelmiş, Osman Beyin kuvvetleriyle birleşerek Bizans’ın elindeki bu kaleyi kuşatmıştır. Karacahisar’ın fethinden sonra Sultan Alaeddin, Osman Beye bir sancak, tuğ, alem ve gümüş takımlı bir at göndererek Söğüt ve Eskişehir’i de içine alan bu sancağı Osman Beye vermiştir. Karacahisar’daki Rum kilisesini camiye çeviren Osman Bey, ilk kez kendi adına hutbe okutmuştur (1289). Osman Bey, 1299 yılı yaz başında Bilecik (Belekoma) kalesini ve peşinden Yarhisar kalesini fethetmiştir (Bilecik Tarihi. www.bilecik.gov.tr / 01.05.2019).

 

Menakıpnamede, Osman Gazi’nin Seyyid Cafer’e gönderdiği mektubun tarihinde hata olduğunu tahmin ediyoruz. Zeydi Sadis 1274 yılında vefat ettiğine göre, bu mektup 27 yıl sonra gönderilmiş ise, 1300-1301 tarihine tekabül eder. H.726 / M.1325-1326’da gönderilmesi mümkün değildir. Çünkü Osman Gazi bu tarihte hayatta değildir. Bu mektubun yazılış tarihi H.699 / M.1299-1300’den önce olması gerekir. Veli Baba Menakıbından naklettiğimiz yukarıdaki olayların, tarihi kaynaklarda geçen olaylarla aynen örtüştüğünü söylemek mümkün değildir. Kaldı ki bölgemizde yaşanan tarihi olayları özelde anlatan başka kaynak da yoktur. Veli Baba Menakıbında anlatılan tarihi olaylar, Senirkent çevresinde verilen büyük mücadeleyi ortaya koyması bakımından önemlidir. Ayrıca, Veli Babanın ataları ile Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi arasındaki yakınlık; Seyyid Cafer, Uzun Er ve oğlu Gül Battal’ın Osman Bey ile birlikte Bizans’a karşı kahramanca savaşmaları ve Bilecik’in fethi sırasında Uzun Er’in babası Seyyid Cafer’in şehit olması; Senirkent ilçesi adına, gelecek kuşaklara gururla aktarılabilecek kıssalardır.

 

Uluğbey Köyü Tarihi İle İlgili Belgeler

 

Uluğbey köyü ile ilk yazılı bilgileri, XV. XVI. yüzyıl tapu tahrir defterleri ve evkaf defterlerinden öğreniyoruz. 1478 tarihli Tapu Tahrir Defterinde Uluküp (Uluğbey) köyünde 16 nefer, 1523 tarihinde 20 hanede 39 nefer, 1568 tarihli defterde ise 45 hanede, 87 nefer yazılıdır. (Karaca, 2012: 178-179,186-187,191).

 

XV. ve XVI. yüzyıl Tapu Tahrir Defterlerinden Uluğbey köyünün 1478 tarihinde 850 dönüm, 1501 tarihinde 650 dönüm, 1522 tarihinde 550 dönüm araziye sahip olduğu görülmektedir (Karacan, 2012: 34,37,39). Uluğbey’in aşar, ağnam, çift, nim çift, bennak, bad-ı heva gelirlerinin toplamı; 1478 tarihinde 3.228 akçe, 1501 tarihinde 3.368 akçe, 1523 tarihinde 3.700 akçe, 1568 tarihinde ise 4.084 akçedir. Uluğbey köyünden 1478 ve 1568 tarihinde alınan öşür ve vergilerin dökümü ileride ayrıntılı olarak ele alınacaktır (Karaca, 180,312-313,317-318).

 

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivinde bulunan 1665 tarihli belge, Uluğbey köyündeki timar tevcihiyle ilgilidir. 7 Şevval 1075 (23 Nisan 1665) tarihli belgede; köyün adı, Ulugüb/ Uluküb olarak geçmektedir. Uluborlu nahiyesine bağlı Ulugüb / Uluküb köyü ve çevresinde 4.850 akçe timara tasarruf eden Ali’nin vefatı sebebiyle kardeşi Ahmet’in Kötürnek köyündeki timara ilhakına karar verilmiştir (Belge-1 COA AE.SMMD.IV 20-2268). 

Belge 1

Belge yer numarası: COA AE.SMMD.IV 20-2268

Tarih: 7 Şevval sene 1075 (23 Nisan 1665)

İnayetlü Devletlü Sultanım Hazretleri sağ olsun

Hamid sancağında Uluborlu nahiyesinde Uluküb nam karye ve gayrında dört bin sekiz yüz elli akçe timara mutasarrıf olan Ali fevt olup timarı mahlul olmağın yine liva-i mezburda Afşar nahiyesinde Kötürnek nam karyede mutasarrıf olduğu (..) timarım olup zikr olunan timar  karındaşım timarı olmakla (..) ferman buyrulmak babında inayet rica olunur baki ferman sultanımındır..

Belge 2

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivinde bulunan 1774 tarihli belge de timar tevciyle ilgilidir. 8 Zilkade 1187 (21 Ocak 1774) tarihli belgede ise köyün adı, Uluköy olarak geçmektedir. Söz konusu belge; Hamid sancağının Uluborlu nahiyesinde Uluköy adlı köy ve gayride vaki timarın İbrahim’in vefatı üzerine Mehmet’e tevcihi hakkındadır (COA AE.SMST.III 204-16055).

Belge 3

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivindeki 1789 tarihli hükümde, Uluğbey köyünden “Veli Baba Tekkesi Köyü” olarak söz edilmiş olması ilginçtir. H. 29 Şevval 1203 (23 Temmuz 1789) tarihli hüküm; “Uluborlu kazası mülhakatından ‘Veli Baba Tekkesi’ adlı köy halkından Seyyid Hüseyin adlı kişiye, adı geçen köy halkından şehir kethüdalığı davasında bulunan Sinecioğlu Osman adlı kimse tarafından vuku bulan tecavüzün tahkik ve muhakemesi için adı geçen Sinecioğlu Osman’ın Kütahya’da hazır bulundurulması için Kütahya mütesellimi ve başkalarına gönderilmiştir (Belge-3 COA C.ADL 74-4471).

 

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivinde bulunan hitabet tevcihiyle ilgili 29 Cemaziyel-ula 1253 / 31 Ağustos 1837 tarihli, Uluborlu kazasına tabi Galküb köyünde bulunan caminin hatibi olan Kazım zade Seyyid Süleyman Halifenin vefatıyla hitabet görevinin oğlu Seyyid Hüseyin Halifeye tevcihi hakkındaki belgede; Uluğbey köyünün adı, “Galküb” olarak geçmektedir. (Belge-4 COA HAT 1609-76).

 

Belge 4

Belge yer numarası: COA HAT 1609-76

Tarih: 29 Cemaziyel-ula 1253 / 31 Ağustos 1837

Belge özeti: Uluborlu kazasına tabi Galküb köyünde bulunan caminin hatibi olan Kazım zade Seyyid Süleyman Halifenin vefatıyla hitabet görevinin oğlu Seyyid Hüseyin Halifeye tevcihi

Der-i devlet-mekine arz-ı dai kemineleridir ki Uluborlu kazasına tabi Galküb (Ulküb) nam karyede vaki ashab-ı hayrattan ahali-i karyede ashab-ı hayr (..) müceddeden bina eylediği cami-i şerif ber-vechi Hüseyin hatib olan Kazım zade es-seyyid Süleyman daileri fevt olup pir-i hali ve hizmet lazimesi muattal olmağın yerine erbab-ı istihkaktan sulb oğlu es-seyyid Hüseyin bin es-seyyid Süleyman daileri veçhile hitabet-i mezkureye layık ve müstehak olmakla müteveffa babası dailerinin mahlulünden oğlu es-seyyid Hüseyin bin Süleyman daileri üzerine hitabet-i mezkuriyet ber-vechi hasbi tevcih ve yedine berat-ı şerif alişanım sadaka ve ihsan buyrulmak ricasına paye-i serir-i saltanat-ı alaya arz ve ilam olundu baki ilam hazreti menlehül emrindir fi’l-yevmi’t-tasi’i ve’l ışrin min şehr-i Cemaziyel-ula sene selalese ve hamsin mieteyn ve elf  (29 Cemaziyel-ula 1253 / 31 Ağustos 1837).

Ed-Dai li-Devleti’l- aliye-i Osmani

Muhammed Hamdi el-Kadı Kaza-i Uluborlu

 

H.1260 (M.1844-1845) tarihli Uluborlu Kazası Temettuat Defterinden Uluğbey köyünün sosyal ve ekonomik yapısı hakkında bilgi sahibi oluyoruz. İleride bu defterde kayıtlı bilgiler hakkında ayrıntılı bilgi vereceğiz (Karaer, 2013).

 

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivindeki COA İ.MLV 453-20247 numaralı dosyada bulunan 1860-1861 tarihli belgelerden İlegüb köyü muhtarı Satılmış Mehmet’in, Abak Kara Mehmet ve arkadaşları tarafından evi basılarak öldürüldüğünü öğreniyoruz. “İlegüb Köyü Muhtarı Satılmış Mehmet’in Öldürülmesiyle İlgili Belgeler (1860-1861”, www.edebiyatdefteri.com, www.dtcfbirlik.com ve https://ibrahimkaraer32.wordpress.com sayfalarında yayımlanmıştır.

 

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi ve Öztoprak Ailesi Özel Arşivinde bulunan 1905-1908 yıllarına ait arşiv belgelerinde (COA BEO 3094-232026, BEO 3110-233188/1, BEO 3318-248815, BEO 3341-250527-1); Uluborlu kazasına bağlı İlegüb köyü ile Sandıklı kazasına bağlı Tatarlı köyü sınırında bulunan Arızoğlu arazisinin Tatarlı köylüleri tarafından tecavüze uğradığı, Uluğbey köyünden bir kişinin öldüğü ve çok kişinin yaralandığı; suçluların kürek cezasına çarptırıldıkları; Uluborlu ve Sandıklı kazası kaymakamlıklarının olaya el koyduğu, anlaşmazlığın giderilmesi için iki kaza heyetlerinin keşif ve incelemeler yaptıklarını; ayrıca bu olaya Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişini Seyyid Mehmet Takiyüddin Efendinin avukatı vasıtasıyla ve bizzat yetkili makamlara dilekçe ile müracaat ederek müdahil olduğu görülüyor. “İlegüb ve Tatarlı Köyleri Arasındaki Sınır Anlaşmazlığıyla İlgili Belgeler (105-1908)”, www.edebiyatdefteri.com, www.dtcfbirlik.com, https://ibrahimkaraer32.wordpress.com ve face-book sayfamda yayınlanmıştır.

 (Devam edecek)

KAYNAKLAR

 

– Bilecik Tarihi, www.bilecik.gov.tr / 01.05.2019

– Demirdal, Sait (1968), Bütünüyle Uluborlu, İstanbul:

  Erdem, Tahir (Birinci Teşrin 1935), “Gül Baba”, Ün Isparta Halkevi Mecmuası, c.2, sayı:19.

– Karaer, İbrahim (2013), Senirkent İlçesinin Sosyo-Ekonomik Tarihi, Isparta: Senirkent Belediyesi

Karaer, İbrahim (2018), Senirkent İlçesinin Kültür ve Tabiat Varlıkları, Isparta: Senirkent Yükseliş Vakfı

– Veli Baba Menakıbnamesi (1996) / yayına haz. Bedri Noyan Noyan, İstanbul: Anadolu Matbaa

Veli Baba Menakıbnamesi  (2021) / yay. haz. Murat Hanilçe, Ankara: Veli Baba Sultan Derneği

– Yinanç, Mükrimin Halil (2013), Türkiye Tarihi Selçuklular Devri 1. Cilt. Ankara: Türk Tarih Kurumu

NOT: Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Dr. İbrahim KARAER

DİDİM, 14 Temmuz 2023 


[1] Bedri Noyan’ın yayına hazırladığı Veli Baba Menakıpnamesinde Uluborlu’nun fethi için verilen mücadele şöyle anlatılmıştır: Zeyd hazretleri vefat ettikten sonra mahdum-ı alileri Seyyit Hasan Gaziyi Bağdat’a celb edip kendisine vafir asker verip Konya havalisine (Eğridur) ve (Ulubor) ve (Kiçibor) ve (Tatar Han) ve (Sart) ve (İt Kara şehri) denmekle maruf (Uluköy) ve (Çan Kinisa)’lar taraflarına Yunan Rumlarıyla cihat için gönderildi. Müşarünileyh Seyyid Hasan Gazi bu kal’aları fethedip geri Bağdat’a geldi. Tekrar adları mürar eden kal’alarda bulunan Yunanlılar tuğyan ettiler. Din-i İslam kabul eden Müslümanlara eza ve cefa etmeğe başladılar. Binaenaley Hasan Gazi Hazretleri yine leşker ile gelip azim muharebeler oldu. Çanlı Kinise feth olunmuştu. İt Kara şehrinde Rumlar ile olan muharebede Hazreti Nebeviyyeden 593 (1196-1197) sene sonra hülafa-i Abbasiyeden Nasıriddin Billah zamanında 47 yaşında olduğu halde şehid oldu. Zeyd-i Cebele defnolundu. Ol şehrin nam-ı diğerine Ulugün derlerdi. Badehu hicret-i nebeviyyeden 623 (1226)  senesinde Hülafa-i Abbasiyeden Bi-emrillah bin Nasır (?) ferman buyurup Seyyid Hasan Gazi üzerine Çanlı Kinisa taşlarından azim dergah ve cami-i kebir bina ettirilmiştir. Mimar Mustafa Paşa Hazretleri dahi nezaret için gönderilmişti. Mustafa Paşa’nın dergah-ı şerifte vefatıyla (Araplar Kabristanı)’na defnolunup cami-i şerif mezkur kubbeleri yapılmayarak açık kalmıştır. Aradan bir zaman mürur ettikten sonra Rumlar galip olup, dergah-ı ali bir zaman Rumların elinde kaldı. Bundan sonra Seyyid Hasan Gazi oğlu (ad silik) rütbe ve riyaset verilip, biraderleri Seyyid Ali Gazi ve Seyyid Mustafa Gazi oldukları halde vafir asker ile Uluborlu kal’asına varıp orada olan Rumlar ile muharebe ve mücadele edip dergah-ı alilerini bozan Rumları kinisaya putlarını taşraya attı (s.160). Dergah-ı aliyi Rumların telvisatından tathir etti. Gördü ki pederlerinin merkadini hiç bozmamışlar. Orada askeriyle (bir kelime silik) iken Rumlar elçi gönderip altı ay mütareke edelim, ba’dehu ya muharebe ederiz veya Müslüman oluruz deyu. O halde Seyyid Hüseyin Gazi Paşa mütarekeye razı oldu. Tarafeynden muahedeler alınıp verildi. Herkes ol aziz ile oturdu. Bu esnada Yunan Rumları İran devleti (birkaç kelime silik) Cengiz Han 70.000 askerini Seyyid Hüseyin Gazi üzerine sevk eyledi. Halbuki Hüseyin Gazi Paşa’nın başında olan asker 25.000’den ibaret ol Tatarlar gelip, Hüseyin Gazi Paşa muharebede galip olmakla gizlice çekilip Çaylak şehri alt tarafında ovanın ortasından (silik) sahil-i bahr (…silinmiş) Çanlı Kinisa’ya çıkmışlar bir gece 70-80.000 kafir dergah-ı şerifin olduğu şehri-i Uluköy’e hücum eylediler. Müşarünileyh Hüseyin Gazi Paşa asakir-i İslam ila hücum edip sabah vaktine kadar vuku bulan muharebede Seyyid Hüseyin Gazi Paşa ve biraderleri Seyyid Ali Gazi ve Seyyid Mustafa Gaziyi şehit eylediler. Badehu Seyyid Hüseyin Gazi Paşayı pederleri Hasan Gazi ile kıble tarafına ve biraderlerini dergahın üst tarafına defnetmişlerdir. Bu savaşta 20.000 kafir katlolunup, İslamdan 10.000 miktarı şehit oldular. Baki kalan asakir-i İslam dergah-ı şerifin üstündeki cebel-i müşahekte (birkaç kelime silinmiş) Koru dağı derler. Bu vak’a hicret-i nebeviyyeden altı yüz (silinmiş) Halife-i Abbasiye’den Mu’tesim Billah bin Mustansır zaman-ı saltanatında idi. O halde Seyyid Hüseyin Gazi Paşa 57, biraderleri Seyyid Ali Gazi 47, Seyyid Mustafa Gazi 43 yaşında idi (s.161). Seyyid Hüseyin Gazi Paşanın oğlu Seyyid Zeyd-i Sadis (bir satır silik) dergah-ı mezkura avdet edip (bir buçuk satır silik) Leşker-i İslam Yunan Rumlarına galip gelip, Rumlar mağlup olup firar eylediler. Leşker-i İslam ile (bir satır silik) kendi ağala­rından Karabey’i (bir kelime silik) Uluborlu’ya (bir kelime silik) Malatya’ya gelip bundan sonra Malatya’dan ailesi ve mallarını alıp şehr-i Ulugün’e geldikle­rinde, gördüler ki Yunan Rumları gelip şehr-i mezkuru yakıp yıktıp harap ve türap edip firar etmişler ve Karabey’i dahi Uluborlu kazasında muhasara etmişlerdir. Şu halde Zeyd-i Sadis Hazretleri, bu ahvali Devlet-i Selçukiyeden Alaedin’e yazdı. Sultan Alaeddin,(silinmiş) kumandasında 15.000 asker gönderdi. Badehu Zeyd hazretleri asakir-i İslam ile Kara Beyi muhasaradan kurtarmak üzere Uluborlu’yu muhasara eden Yunanileri sürdüler ve evlad-ı ayallerini dergah-ı şerifleri kendisinde bulunan ve harab olan Uluköy karyesine kondular. Hicret-i Nebeviyyeden 673 (M.1274) sene sonra Zeyd Hazretleri Ulubor kasabasında pusudan bir düşmanın darbe­siyle şehit olmuştur. Kendisi 67 yaşında olduğu halde ve badehu Karabey dahi şehid hazretlerinin ayakucuna defnolunmuştur. (Veli Baba, Menakıpnamesi, 1996: 160-162).

Yorum bulunmamaktadır.
Konu: ULUĞBEY KÖYÜ TARİHİ – 2

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.