Dr. İbrahim KARAER

 

 

ÖZET: Isparta ili Senirkent ilçesine bağlı Uluğbey köyü hakkında elimizde zengin bir arşiv malzemesi mevcut. Veli Baba Menakıpnamesi, Uluğbey köyü adına önemli bir değer. Ayrıca Uluğbey köyünde bulunan Veli Baba Zaviyesi Vakfı, Veli Baba’nın Kara Haydaroğlu Mehmet tarafından şehit edilişi ve Veli Baba Türbesi hakkında elimizde birçok belge ve bilgi mevcut. Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi ve Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişini Mehmet Takiyüddin Efendinin torunlarından Emekli Öğretmen Haşim Öztoprak’ın elinde bulunan Veli Baba Dergahı ile ilgili belgeleri önceden değerlendirmiştik. Bu çalışmalarımızla ilgili yazılarımıza https://ibrahimkaraer32.wordpress.com, www.edebiyatdeferi.com, www.dtcfbirlik.com ve facebook sayfamızdan erişilebilir.  Bu yazımızda Uluğbey köyü tarihi ile ilgili belge ve bilgileri ele alacağız.

 

Uluğbey Köyünün Konumu

 

Uluğbey, Isparta ili Senirkent ilçe merkezine bağlı bir köydür. Senirkent ilçe merkezinin karşısında ova ile Koru Dağının birleştiği etek düzlüğünde kurulmuştur. Batıda Küçükkabaca, doğuda Başköy, güneyde Senirkent ve kuzeyde Afyon iline bağlı Tatarlı ile sınır olup, ilçe merkezine üç kilometre mesafe­dedir.

 

İlk Çağlarda Uluğbey

 

Eski çağlarda Uluğbey’in bu­lunduğu yerde veya yakınlarında yerleşmeler olduğu bilinmektedir. Prof. Dr. Mehmet Özsait’in 2008 yılında Uluğbey köyünde yaptığı yüzey araştırması ile ilgili raporda şu bilgilere yer verilmiştir: “Uluğbey’de Seyit Veli Baba Türbesi’nde bulunan mimari elemanlar ve yazıtlar üzerinde geçen yıl başladığımız çalışmalarımızı tamamladık. Kasabanın 15 km. kuzeyinde, Koru Yaylası’nın 500 m. batısında, Elma Ağacın Düz mevkiinde dağıtılmış bir tümülüs ile Eşek Asarı (Hisarı) olarak bilinen 1675 metre yüksekliğindeki bir tepenin üzerinde adak nişleri ile yamaçta yapı taşları ve az sayıda Roma Çağı keramiği gördük. Uluğbey’in kuzeybatısında, Eğridere mevkii (1320 metre) olarak bilinen kesimde doğal iki in ve inlerin de 400 metre kadar güneydoğusunda dağıtılmış bir İlk Tunç Çağı yerleşmesine ait keramikler bulduk. Eğridere adını verdiğimiz höyüğün ve derenin doğusunda, İnönü Tepesi’nin önündeki düzlükte yer alan alçak iki kayalığa oyulmuş, biri geniş bir mahzen konumundaki mekân (Kamalının İni), diğeri özenle yapılmış iki klineli, klineler üzerinde yastıkları da bulunan semerdamlı, ağız açıklığı batıya bakan bir kaya mezarı, Eğridere kaya mezarı görülmüştür” (Özsait, 2009: 128).

 

Veliyüddin Oktay’a göre; Uluğbey’in Bizanslılar zamanında daha mamur bir kasaba olduğu kanısını verecek kalıntılara rastlanmaktadır. Veli Baba türbesinin ve camisinin yapılmasında bu örenlerden getirilmiş taşlar görülmektedir. Kasaba civarında Hanardı, Musallaaltı, Sağören, Eğridere ören ve mağaraları görülmeğe değer birer tarih hazineleridir. Bu eserler ve kalıntılar, Uluğbey yöresinin tarih boyunca birçok toplumların barındıklarını ve pek çok tarih olaylarına sahne olduğunu gösterir (Oktay, 9 Ocak 1971: 3).

 

Uluğbey Köyünün Kuruluşu

 

Türklerin Uluğbey’e yerleştikleri tarih hakkında elimizde kesin bir bilgi mevcut değil. Mustafa Karatürk, “İki Cihan Hazinedarı Seyyit Veli Baba Sultan ve Türbesi” adlı kitabında, Uluğbey’in kuruluşu hakkında şu bilgileri vermiştir: “Battal Gazi’nin babası Hüseyin Gazi’nin kardeşi olan Hasan Gazi, 830’lu yıllarda Serasker olarak buralara kadar gelmiş, Eğirdir, Uluborlu, Eğridere’de bulunan İtgar (Itkara) şehri, Sakviran şehri, Eşek Hisarı kalelerini Rumlardan almış ve bu topraklarda şehit düşerek bugünkü türbenin bulunduğu yere defnedilmiştir. Karatürk’e göre, o tarihlerde türbenin bulunduğu yerde Türk köyü bulunduğu için Hasan Gazi buraya defnedilmiştir. Köy arazisi, Uluborlu’nun fethinde görev alan Hasan Gazi ve evlatlarına kılıç timarı olarak verilmiş, aile mensupları Malatya ve diğer yörelerden buraya gelerek yerleşmişlerdir. Uluğbey, çevremizdeki Uluborlu ve Yassıören’den sonra, Senirkent ve diğer köylerden önce kurulmuştur. Aşiret ve toplantı nüfuslu bir köy değildir (Karatürk, 1991: 7-9,11).

 

Mustafa Karatürk, Uluğbey’in kuruluş tarihini, Hasan Gazi’nin bu topraklarda şehit olduğu tarihe, yani 830’lu yıllara bağlamaktadır. Ancak, Uluborlu ve çevresini fetheden Hasan Gazi’nin şehit olduğu tarih hakkında elimizde farklı bilgiler mevcuttur. Sait Demirdal, Uluborlu’nun fethi ve bu yörede yapılan savaşlarla ilgili olarak İlegüb Tekke Menakıbından şu bilgileri aktarmıştır: “Abbasiler devrinde, evlad-ı Zeyd-i Rabiden Hüseyin Gazi, Hasan Gazi, Seyyit Battal İbni Hüseyin Gazi, Asya ve Avrupa’da bir zaman cihat ettiler. Akibet, Hüseyin Gazi Hicretin 200 senesinde (H.200 / M.815) Ankara’da ve Hasan Gazi de Margiyum (Mordiyaum/Uluborlu) kalesinde savaşta şehit oldular. Seyyit Battal Gazi, bu şehitleri Uluköy (Uluğbey)’de Zeyl-i Cebele defnetti (Demirdal, 1968: 52). Hüseyin Gazinin H.200 (M.815)’de şehit düştüğünü belirten Demirdal, Hasan Gazinin şehit olduğu tarihi belirtmemiştir. Fakat cümlenin gelişinden Hasan Gazinin, Hüseyin Gaziden sonra şehit olduğu anlaşılmaktadır. Hasan Gazi ve Hüseyin Gazi’nin Battal Gazi tarafından Uluköy (Uluğbey)’de Zeyl-i Cebele defnedildiği bilgisi hatalıdır. Hasan Gazi Uluğbey’de, Hüseyin Gazi Ankara’da medfundur.

 

15 Eylül 1339 (1923) tarihli “Tezkere-i Evkafı Hümayun”da; Hasan Gazi’nin H.222 (M.836/837) tarihinde şehit olduğuna dair “Malatya’dan bil hicre Uluborlu kazasının Ulubek nahiyesine gelmiş, mezkur nahiyede hicreti nebiyenin 222. senesinde müsadif kaza-i mezkurun fethi evvelinde şehit olan ve nahiye-i mezkurede defnolunan esseyit Hasanıl Gazi ibnizzeydil rabi ve 423 tarihinde kezalik Eğirdir kazasının ikinci fethinde ahvini Gazi Mustafa Müntehap ve Ali Müfret şehit olup ceddi esseyit Hasan Gazi ibni zeyit rabi amrı Battal Gazi kabrine zammedilen esseyit Hüseyin Gazi dergahı alilerinde tavattun etmiş” şeklinde bilgi verilmiştir. Tahir Erdem de Veli Baba Menakıbına (Menakibi Seyyid Veliyüddin) yapılan şerh kaydında, “H.222 (M.836/837) tarihinde Uluborlu’nun birinci fethinden bahsedildiğini” aktarmıştır (Erdem, Birinci Teşrin 1935: 1070).

 

Tahir Erdem, “Gülbaba” adlı makalesinde; Uluborlu ilçesinin İlegüp köyünde Veli Baba Dergahına ait kayıtları araştırırken bulduğu şecerenin eteğinde okuduğu kayıtlara göre; Hasan Gazinin şeceresini verdikten sonra Malatya’dan Uluborlu kazasının Uluğbey (İlegüp) nahiyesine hicret ettiğini, H. 222’de Uluborlu’nun fethi evvelinde şehit olduğunu ve adı geçen nahiyede defin olunduğunu; aynı makalenin dipnotunda Senirkentli Canıgürzade Veli oğlu Rüştü tarafından H.1290 (M.1873-1874) tarihinde yazılan ve Veli Baba Dergahında asılı bulunan bir levhada da “Hasan Gazi Ekber Ammi Battalgazi mülukü Abbasiye’den Halife Memun zamanında şehit olmuştur” diye yazıldığını belirtmiştir (Erdem, Birinci Teşrin 1935: 1069-1070). Bu belge, günümüzde İsmail Boyacı Müze Evinde sergilenmektedir.

 

 

Veli Baba Menakıpnamesinde birden fazla yerde Malatya adı geçmektedir. Malatya’nın Türk ve İslam tarihinde özel bir yeri vardır. Abbasiler, Bizans’a karşı Tarsus, Malatya ve Erzurum’un merkez olduğu uç teşkilatları (hudut teşkilatı) kurmuşlardı. İrili ufaklı 200 kadar şehir, kasaba ve kaleyi kapsayan uç bölgeleri birkaç milyondan fazla nüfus barındırmakta idi. Uç ahalisinin esas görevi din uğrunda savaşmaktı. Daima savaşa hazır 100.000’e yakın mücahit çıkaran uç halkı, her vakit harp hayatı yaşardı. Uçtaki şehirler hem üretim yapıyor, hem de ticarete aracılık yapıyorlardı. Bu sınır şehirlerinde askeri kuvvetlerin yanı sıra, cihat ülküsünü besleyen dini ve kültürel faaliyetler de yoğun bir şekilde yaşanıyordu. Uçtaki mücahit ve murabıtların en büyük kısmı bilhassa IX. asırdan itibaren Horasan ve Türkistan diyarlarından gelen gazilerdi. Bunların ekseriyetini Türkler teşkil ediyordu (Yinanç, 2013: 28). Uluğbey’in kurucusu Hasan Gazi’nin evlatları böyle bir ortamdan Uluğbey’e gelip yerleşmişlerdir.

 

Bedri Noyan’ın yayınladığı Veli Baba Menakıpnamesine göre, Hasan Gazi H.593 (M.1196) tarihinde Uluborlu’nun fethedildiği savaşta şehit olmuştur. Aynı menakıpnameye göre Veli Baba’nın ataları Malatya’dan Uluğbey’e 1274’lü yıllarda gelip yerleşmişlerdir. Veli Baba Menakıpnamesinde Uluborlu ve çevresinin Abbasi Halifesi Müstezilbinurullah (el-Müstazi Biemrillah) zamanında H.566-575 (M.1170-1179) fetih olunduğu; bu bölgenin bir müddet sonra Rumların eline geçtiği ve H.593 (M.1196) yılında yeniden fethedildiği; Rumlarla mücadelenin H.673 (M.1274-1275) tarihine kadar devam ettiği yazılıdır (Noyan, 1996: 160-162). Menakıpnamede anlatılan tarihi olayların bölgenin fethedildiği tarih ile uyuşmadığı görülmektedir.

 

Uluborlu, ilk kez İstanbul’u fethetmek için bu bölgeden geçen İslam ordusu komutanlarından Fedale b. Ubeyd tarafından bazı kaynaklara göre M.S.669, bazı kaynaklara göre de M.S.675 tarihinde fethedilmiştir (Şenel, 2013: 47). Halife Mu’tasım zamanında H.223 (M.838) tarihinde Afşin Bey emrinde Türklerden teşkil edilen büyük bir ordu ile Uluborlu tekrar fethedilmiştir (Arundel, 2013: 90). Veli Baba Menakıbına atfen Uluborlu ve Uluğbey çevresinin 830’lu yıllarda fethedildiğine dair bilgilerin mevcut olduğunu yukarıda vermiştik. Mustafa Karatürk’ün belirttiği Uluğbey fatihi Hasan Gazi’nin 830’lu yıllarda burada şehit olduğu ve bu topraklara defnedildiği bilgisinin de tarihi olaylarla örtüştüğü görülmektedir. Fethedilen Uluğbey toprağının Hasan Gazi evlatlarına kılıç timarı olarak verilmiş olması da burada bir Türk yerleşmesine işaret etmektedir. Bu bilgiler ışığında Uluğbey’in Halife ordusu ile bölgenin fethinde görev alan Türkler tarafından 830’lu yıllarda kurulduğunu, bölgenin Selçuklu Devletinin hakimiyetine girdiği 1182 yılına kadar, Bizans ile Türkler arasında birkaç defa el değiştirdiğini söyleyebiliriz.

 

Veliyüddin Oktay, ilk Türk yerleşmesini, “Buraya yerleşen ilk Türklerin Selçukluların Anadolu’ya giriş tarihleri olan on birinci yüzyılda geldiklerinde şüphe yoktur” diyerek, Selçuklu dönemine tarihlemiştir. Veli Babanın büyük dedeleri Hasan ve Hüseyin Gaziler, on birinci yüzyıl sonlarında Eğirdir, Isparta ve Uluborlu’nun fetihlerinde asker başı olarak bulunmuşlar; bu civarda Bizanslılarla savaşırken şehit düşmüşlerdir. Kasaba arazisi evlatlarına kılıç timarı olarak verilmiş, Malatya’da bulunan Hasan Gazi evlatları Uluğbey’e gelip yerleşmişler ve Veli Baba zamanına kadar burada timar beyliği yapmışlardır (Oktay, 9 Ocak 1971: 3).

 

Senirkent ve çevresi tarihinin aydınlatılması bakımından önemli bir kaynak olan Veli Baba Menakıpnamesinde anlatılan tarihi olayların çoğu Uluborlu ve çevresinin Türklerin eline geçtiği 1182’den sonradır. Bayram Ürekli ve Ali Baş yaptıkları araştırmada; menakıpnamede anlatılan tarihi olayların bölgenin fethedildiği tarih ile uyuşmadığını belirtmişlerdir (Ürekli – Baş, 1994-1995: 143). Ayrıca, Veli Baba Menakıpnamesine atıf yapan yazarların verdikleri bilgilerde de bazı farklılıklar görülmektedir. Veli Baba Menakıbını yayına hazırlayan Bedri Noyan da, Uluborlu ve çevresinde cereyan eden savaşların anlatıldığı “Otuz yedi Abbasi Padişahları” bölümünde dokuz sayfanın Veli Baba soyundan Takiyyiddin oğlu Veliyyiddin Oktay tarafından sonradan yazıldığını, yazmanın bazı yerlerinde bozulma ve silintiler olduğunu belirtmiştir (Noyan, 1996: 156). Bu durum, menakıpnamede yazan tarihi bilgilerin değerini düşürmektedir.

 

Uluğbey Köyünün Adı

 

Bazı kaynaklarda Uluğbey köyünün eski çağlarda Lampe, Lagoen ve Glikopolis olarak adlandırıldığı yazılıdır. Konya vilayeti salnamesinde bu köyün adıyla ilgili şöyle bir bilgi mevcuttur: “İşbu karye ahalisi kadimen bağ mahsulüne müsaid olduğundan Yunanlılar zamanında “Tatlı Kasaba” manasında  “Glikopolis” tahfifen “İlegüp” olarak tesmiye edildiği görülen Rumca yazıdan istidlal ediliyor / bu köy halkı eskiden beri üzüm yetiştirmekte olduğundan Yunanlılar zamanında “Tatlı kasaba” manasında “Glikopolis” kısaltılarak “İlegüb” olarak adlandırıldığı Rumca yazıdan anlaşılıyor (Salname-i Vilayet-i Konya, 1330: 285). Topraklı’ya göre, Kral Yolu üzerindeki bu köy, Lampe, Lagoen, Ulugün, Uluküp, Uluköy, İt-kara, Mikra İznik gibi muhtelif şekillerde anılmıştır. Lampis, Lampe’nin ovası anlamındadır. Lampe, aynı zamanda Senirkent ovasının adıdır. Türklerle Romalılar, 1108-1109, 1120, 1142-1143 yıllarında Lampe (Senirkent) ovasında çok karşılaşmıştır (Topraklı, 2013:175. Ve Temmuz 2015: 47). XVI. yüzyıldaki belgelerde Uluküp, XIX. yüzyıl belgelerinde ise İlegüp; Veli Baba Menakıpnamesinde Ulugün olarak geçmektedir. Uluköy, Ulugün, İlleküp, Legüb, İlgün, İlegöp ve Ülegüb olarak da adlandırılan köyün adı, 1948 yılında İçişleri Bakanlığı tarafından Uluğbey olarak değiştirilmiştir.

 

Uluköy ve Ulugün isimlerinin neden konulduğunun bilinmediğini söyleyen Mustafa Karatürk, köye İlleküp denilmesini şöyle açıklamıştır: Köyün adı Ulugün iken, bağcılık çok yapılmakta ve şarap üretilmekteydi. Gelen misafirlere bol şarap ikram edilirdi. Bir gün köye misafirler gelir, sofraya tas dediğimiz kaplarla şarap getirilir, içip bitiren misafirler ısrarla, bu tasla başa çıkmaz, şunun küpünü getirin derler. Ev sahibi ise küp büyüktür buraya gelmez derse de hayır olmaz, ille küp gelecek diye inat ederler. Hep birlikte kalkıp küpü orta yere getirirler. Ondan sonra bu olay çevrede duyulur. İlle küp diye diye köyün adı: İlleküp olur (Karatürk, 1991: 10). Osmanlı döneminde Uluborlu kazasında alınan vergiler arasında “resm-i küp” yani şaraptan alınan vergi de vardır. Behzet Karaca, bağcılığın yaygın olduğu bu köye, şaraptan alınan vergiye izafeten “Ulugüb” denilmiş olabileceğine işaret etmektedir (Karaca, 2012: 176).

 

İlegüb Köyü İhtiyar Heyeti 1948 yılında “köyün adının Uluköy veya Ulugün olarak değiştirilmesini kararlaştırmış” ve bu kararını İçişleri Bakanlığına teklif etmiştir. Fakat Bakanlık teklif edilen isimleri benimsememiş, köyün adını Uluğbey olarak değiştirmiştir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Uluborlu kazasına bağlı bir köy olan Uluğbey, 1880 yılında Senirkent nahiye merkezine, 16 Haziran 1952 tarihinde de Senirkent ilçe merkezine bağlanmıştır.

 

Uluğbey Köyünde Yaşanan Tarihi Olaylar

 

Uluğbey köyü zengin bir tarihe sahiptir. Göller bölgesi, tarihi coğrafyası hakkında araştırmalar yapan İnşaat Mühendisi Ramazan Topraklı Uluğbey köyüne derin bir tarihi misyon yüklemiştir. Topraklı’ya göre; ilk çağlardan itibaren Lampe, Nife gibi isimlerle anılan Uluğbey köyünün diğer adı Mikra İznik’tir. “Lampe’nin İznik (Mikra İznik), Nimfe, Plyristra ve Dristra olmak üzere beş adı vardır. Onun için buraya Pentapolis de denilir.”  Lampe, Senirkent İlegüp köyü, Lampes bu köyün önünden geçen nehir, Lampis Uluborlu veya Senirkent ovası, Lampsakos Lampis’in ayağındaki şehirdir. Bunlardan başka Lampe ismi 1086 Bozan, 1097 Kamis, 1198 Filokal, 1196 Keyhusrev, 1176 Miryokefalon Savaşı ve 1177-1178 Manuel Kantakuzeros olaylarında zikredilir; hepsi de Senirkent-İlegüp köyüdür (Topraklı, 2021: 106). 1075’de Türklerin fethettiği İznik, Bursa-İznik olmayıp, Senirkent / İlegüp köyüdür. Bursa-İznik, 1080’de başkent olmuştur (Topraklı, Mart 2018). 1075’te bir anlaşmayla alınan, 1097’de elden çıkan, 1105’te tekrar ele geçen ve 1108’de tekrar elden çıkan İznik, Uluğbey (İlegüp)’dir. Bu yerin Lampe, Nimfe, Dristra, Plyristra ve Mikra İznik gibi adları var. Lampis, Lampe’nin ovası manasına Uluborlu-Senirkent ovası, Lampes ise, Uluborlu Papa çayıdır. Bu çayın, Khelidonia, Kıbakıb, Kırlangıç, İstros, Tuna, Rhyndakos gibi adları kaydedilmiştir. Dazkırı, Çivril-Homa ve Ulubat civarında bulunduğu iddia edilen Lampe’lerin hepsi de İlegüp’tür (Topraklı, 4 Mayıs 2021). Topraklı’nın tarihte önemli bir yere oturttuğu Senirkent / İlegüp köyünün tarihte İznik adı ile anıldığı ve Türkiye Selçuklu Devleti zamanında burada önemli tarihi olayların yaşandığına dair herhangi bir bilgi, belge, kalıntı veya rivayet mevcut değildir. Bu köyde XVI.-XVII. yüzyılda yaşayan Veli Baba’ya ait menakıpnamede de buna dair herhangi bir işaret yoktur.

 

Veli Baba Menakıpnamesinden; XIII. Yüzyılda Uluborlu ve çevresinde yaşanan olaylar, Uluborlu’nun fethi, Uluğbey köyü ve bu köyde bulunan Veli Baba’nın atalarına ait türbenin inşası ile Osman Gazi’nin Seyyid Cafer’e yazdığı mektup; Seyyid Cafer, oğlu Uzuner ve torunu Gül Battal Gazi’nin İnegöl civarında savaştıkları, Bilecik’in fethine katıldıklarına dair bilgi sahibi oluyoruz. Aynı menakıpnamede; Seyyid Cafer’in Bilecik’in fethi esnasında şehit düştüğü; Seyyid Cafer’in oğlu “Uzun Er” lakaplı Ali Baba’nın oğlu Gül Battal Gazi ve torunu Hüseyin Gazi ile birlikte H.756 (M.1355-1356)’da Gelibolu’nun ve Rumeli’nin fethine iştirak ettiği yazmaktadır (Veli Baba Menakıpnamesi, 2021: 225). Uzun Er, Veli Baba Menakıbındaki şecereye göre; Veli Baba’nın altıncı göbek dedesidir. Uluğbey köyü, Veli Dede, Gül Baba, Veli Baba, Seyyid Mehmet Takiyüddin Efendi gibi önemli şahsiyetler yetiştirmiştir. XVII. Yüzyılda devlete isyan eden Isparta çevresinde eşkıyalıkla ünlenen Kara Haydar ve Veli Baba ve ailesinden on beş kişiyi şehit eden Kara Haydaroğlu Mehmet de Uluğbey köyündendir. Bu tarihi olayları ve şahsiyetleri tek tek ele alıp değerlendireceğiz.

 

(Devam edecek

 

KAYNAKLAR

 

– Arundel, F. V. J. (2013), Anadolu’da Keşifler / Yayına hazırlayan Ramazan Topraklı, Ankara:

–  Erdem, Tahir (Birinci Teşrin 1935), “Gül Baba”, Ün Isparta Halkevi Mecmuası, c.2, sayı:19.

– Karaca, Behset (2012), XV. ve XVI. Yüzyıllarda Uluborlu Kazası, Isparta:

– Karatürk, Mustafa (1991), İki Cihan Hazinedarı Seyyit Velibaba Sultan ve Türbesi, Ankara, (1991), Ankara:

– Noyan, Bedri (1996), Veli Baba Menakıbnamesi . 3.bsk. İstanbul:

Oktay, Veliyüddin (9 Ocak 1971), “Veli Baba ve Türbesi: Karahaydaroğlu Hakkında Araştırmalar”, Senirkent Postası, yıl:4, sayı:115.

– Özsait, Mehmet (2009),  Isparta ve Burdur 2009 Yılı Yüzey Araştırmaları Raporu  http://www.akmedanmed.com/ 25.03.2014

– Salname-i Vilayet-i Konya (1330), Konya:

– Şenel, Oğuz (2013), Ammuriye (Uluborlu) Müdafaanamesi, Ankara:

– Topraklı, Ramazan (Mart 2018), “Topraklı’dan Kaynaklı Masallar”, Hamideli Tarih, sayı:5

– Topraklı, Ramazan (2021), Miryokefalon’un Yeri, 2.bsk. Ankara: Sistem Ofset

– Topraklı, Ramazan (4 Mayıs 2021), “Eleştirilere Cevap: Bahadır Kocaman, Sefer Uyanık,

– Ürekli, Bayram – Ali Baş (1994-1995), “Veli Baba ve Senirkent Uluğbey’deki Manzumesi”, Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, sayı: (9-10)

– Veli Baba Menakıbnamesi  (2021) / yay. haz. Murat Hanilçe, Ankara: Veli Baba Sultan Derneği

– Yinanç, Mükrimin Halil (2013), Türkiye Tarihi Selçuklular Devri 1. Cilt. Ankara: Türk Tarih Kurumu

 

NOT: Bu yazı, 11 Temmuz 2023 tarihinde https://ibrahimkaraer32.wordpress.com, www.dtcfbirlik.com, www.edebiyatdefteri.com, facebook sayfam ve twiter hesabımda yayınlanmıştır. 

Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

 

Dr. İbrahim KARAER

 

Didim, 10 Temmuz 2023

 

Yorum bulunmamaktadır.
Konu: ULUĞBEY KÖYÜ TARİHİ – 1

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.