Dr. İbrahim KARAER

 

 

ÖZET

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivinde bulunan 3 Eylül 1895 tarihli bir belgeden; Fatma hanımın, yedi sekiz ay önce Uluborlu kazasının Senirkent nahiyesi pazarına giden ve evine dönmeyen kocası Musa Kazım Efendinin buldurulması talebiyle Sadaret makamına verdiği dilekçenin, gereği için Konya vilayetine gönderildiğini öğreniyoruz. Bu yazımızda; belgede adı geçen Musa Kazım Efendinin, 1894 yılı Mayıs ayından önce vefat eden Veli Baba Dergahı mütevelli ve postnişini Musa Kazım Efendi ile ilgisinin olup olmadığını inceleyeceğiz.

SEYYİD MUSA KAZIM EFENDİ KİMDİR?

Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişinlerinden Seyyid Musa Kazım Efendi ile ilgili Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivinden tespit ettiğimiz belgelerden iki tanesi Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişini Seyyid Hüseyin Babanın vefatıyla onun yerine tevliyet ve zaviyedarlığın oğlu Seyyid Musa Kazım Efendiye tevcihiyle ilgilidir. Diğer dört belge, Uluğbey köyü gelirlerinin Veli Baba Zaviyesine tahsisi hakkındadır. Menakıpnamede Seyyid Musa Kazım Efendiden, Seyyid Musa Kazım Çelebi olarak bahsedilmektedir. Seyyid Musa Kazım Efendinin mütevelli atanmasından sonra başlatılan Uluğbey köyü gelirlerinin Veli Baba Zaviyesine tahsisi ile ilgili hukuk mücadelesi otuz yıl sürmüş, oğlu Seyyid Mehmet Takiyüddin Efendinin zaviyedarlığı zamanında 1913 yılında dergahın lehine sonuçlanmıştır (Karaer, 2022).

Musa Kazım Efendinin doğum tarihi belli değildir. Büyük oğlu Takiyüddin Efendinin doğum tarihi 1843 olduğuna göre, Musa Kazım Efendi 1820’li yıllarda doğmuş olmalıdır. Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişini Seyyid Hüseyin Babanın vefatıyla yerine oğlu Seyyid Musa Kazım Efendiye tevliyet ve zaviyedarlığın tevcihi için 1870 yılında yazışmalar başlamış; ancak dergah hesaplarının incelendiğine dair kayıtların eksik olmasından dolayı işlemler uzamıştır. Musa Kazım Efendinin mütevelli olarak atanması hakkında beş yazışma mevcuttur. 25 Mart 1871 tarihli yazıda; Seyyid Hüseyin Babanın vefatıyla oğlu Musa Kazım Efendinin bir dilekçe ile Veli Baba Zaviyesi Vakfının tevliyet ve zaviyedarlık cihetlerinin uhdesine tevcihini talep ettiği; ancak vakfiye ve vakıf hesaplarının incelediğine dair bir kayıt bulunamadığından bahisle zaviyenin mevcut ve mamur olup olmadığı, gelip geçenlere yemek ikramında bulunulup bulunulmadığı, tevhid ve ayin zikri yapılıp yapılmadığı, sicilde kayıtlı vakfiyesinin olup olmadığı, tevliyet için vakfiye şartlarının ne olduğu sorulmuş ve 1870 yılı sonuna kadar hesapların incelendiğine dair kayıtlarla birlikte vakfiyenin Cihat İdaresine gönderilmesi istenmiştir (COA EV.MKT 573).

Musa Kazım Efendiye tevliyet ve zaviyedarlığın tevcihi ile ilgili yazışmaların 1871 yılının Nisan ve Mayıs aylarında da devam ettiği görülmektedir (COA EV.MKT 573). Ancak Musa Kazım Efendiye Veli Baba Zaviyesi Vakfı tevliyet ve zaviyedarlığının tevcihine dair berat arşiv belgeleri arasında mevcut değildir. Veli Baba Menakıpnamesinde, Seyyid Musa Kazım Çelebi’nin uhdesine 20 Recep 1288 (5 Ekim 1871) tarihinde tevliyet ve zaviyedarlık cihetleri tevcih ve yedine iki kıta berat-ı alişan ita ve ihsan olunduğu belirtilmiştir (Veli Baba Menakıpnamesi, 2021: 391). Veli Baba Zaviyesi tevliyet ve zaviyedarlığının Musa Kazım Efendi uhdesine tevcihi işlemlerinin bir yıldan fazla sürdüğü anlaşılmaktadır. Mehmet Takiyüddin Efendi, Evkaf-ı Hümayun Nezaretine verdiği 18 Mayıs 1916 tarihli dilekçede babasına tevliyetin 20 Recep 1287 (16 Ekim 1870) tarihinde tevcih edildiğini belirtmiştir. Burada yazım hatası olduğunu düşünüyoruz (COA EV.MKT.EVM 40-3).

Seyyid Musa Kazım Efendinin zaviyedarlığının son dönemlerinde Veli Baba Dergahına padişah emri ile 500 guruş ta’amiye tahsis olunmuştur. Veli Baba Zaviyesine ta’amiye tahsisi talebiyle ilgili yazışmalarda Musa Kazım Efendinin imzası yoktur. İstanbul’da bulunan büyük oğlu Bayezid Dersiamlarından Seyyid Mehmet Takiyüddin Efendinin, bu konuda babası adına girişimde bulunduğu anlaşılıyor. Takiyüddin Efendi 20 Kasım 1893 tarihinde Defteri Hakani Nezaretine dilekçe ile müracaat ederek 19 Ramazan 1053 (1 Aralık 1643) tarihinde 4.084 akçe geliri olan İlegüb köyü ile Çaylak adlı mahalde bulunan harmanın Veli Baba Dergahına vakıf edildiğini ancak padişah fermalarına rağmen bu gelirlere Maliye Nezaretince el konulduğunu; cülus sebebiyle Veli Baba Dergahı Zaviyedarı ve Postnişini Musa Kazım Efendinin 1 Eylül 1876 tarihinde tevliyet ve zaviyedarlık beratları yenilendiğini; ancak iki kazandan başka mal varlığı kalmayan vakfa, İlegüb köyü gelirlerinin iade edilmediğini, Yassıviran köyü sınırları içinde bulunan değirmenin Senirkentli Mehmet Ali adlı kişi tarafından zapt edildiğini, dergahın harab ve dervişanın perişan olduğunu belirtmiştir. Takiyüddin Efendi aynı dilekçesinde, İlegüb köyü gelirlerinin vakıf adına kaydının yapılmasını, kaza ve köyler tarafından vakıf mallarına yapılan müdahalenin önlenmesini talep etmiştir (COA İ.ML 9-53-7).

1 Mayıs 1894 tarihli belgede, Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişini Seyyid Musa Kazım Efendinin vefat ettiği, İstanbul’da bulunan oğlu müderris Mehmet Takiyüddin Efendiden şifahi olarak öğrenildiği belirtilmiştir (COA BEO 396-29682-3). Seyyid Musa Kazım Efendinin vefatından sonra Veli Baba Dergahı Vakfı Mütevelli ve Zaviyedarlık görevi 15 Safer 1312 (18 Ağustos 1894) tarihinde büyük oğlu Seyyid Mehmet Takiyüddin Efendiye tevcih edilmiştir (Karaer, 2022).

SEYYİD MUSA KAZIM EFENDİ ÖLDÜRÜLDÜ MÜ?

Seyyid Mehmet Takiyüddin Efendiye tevliyet ve zaviyedarlık tevcihi ile ilgili 1 Mayıs 1894 tarihli belgede, Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişini Seyyid Musa Kazım Efendinin vefat ettiği, “İstanbul’da bulunan oğlu müderris Mehmet Takiyüddin Efendiden şifahi olarak öğrenildiği” belirtilmiştir. Ancak Osmanlı Arşivinde bulunan 21 Rabiul-evvel 1313 (3 Eylül 1895) tarihli aşağıdaki belgede, Musa Kazım Efendinin 7-8 ay önce kaybolduğu ve bulunması talep edilmiştir (COA DH.MKT 426-15).

 

Belge yer numarası: COA DH.MKT 426-15

Tarihi: 21 Rabiul-evvel 1313 (3 Eylül 1895)

Konya vilayeti celilesine

Zevci Musa Kazım Efendinin hadd? için Hamidabad sancağına tabi Uluborlu kazasının Senirkent Pazar yeri nam mahale azimetle yedi sekiz aydan beri avdet etmediği ve kendisinin on Osmani lira ile bir altın saatini beraberce götürdüğü beyanıyla mumaileyhin buldurularak aldığı emanetle beraber buraya gönderilmesi hakkında zevcesi Fatma imzasıyla huzur-ı sami-i sadaret-penahi bi’t-takdim havale ve tevdi buyrulan arzuhal leffen irsal kılınmakla bi’t-tahkik icrayı icabına himem buyrulması babında

Söz konusu belgede adı geçen Musa Kazım Efendi, Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişini Musa Kazım Efendi olabilir mi?

Takiyüddin Efendi, Öztoprak Ailesi Arşivinde bulunan 28 Cemaziyel-evvel sene 1328 (7 Haziran 1910) tarih ve 4036 numaralı belgede kendisini şöyle tanıtmıştır:

İsmim ve künyem ve şöhretim: Konya vilayetinde Isparta sancağında Uluborlu kazasında İlegüb nam karyede defn-i han ıtırnak olan sadat-ı Hüseyniyyeden Veli Baba ibn es-Seyyid Hüseyin Gazi oğlu Sünbül zade Seyyid Mehmet Takiyüddin pederim veli-i müşarünileyh dergahı mütevelli ve postnişini merhum es-Seyyid Musa Kazım Efendidir. Pederim cihetinden Hazreti Hüseyin Radıyallahu anh Efendimiz hazretlerinin sülalesine mensubum. Validem Fatımatüz-Zehra binti Safi oğlu Turmuştur. Bin iki yüz elli dokuz sene-i hicriyesi Zilhiccesinin yirmi yedisinde / 6 Kanun-ı evvel 1259 (18 Aralık 1843) Konya vilayeti dahilinde Isparta sancağında Uluborlu kazası muzaf İlegüb nam karyede tevellüd etmişim.

1-      Yukarıdaki belgelerde Fatma hanımın kocasının kaybolduğuna dair Sadaret makamına verdiği dilekçe tarihi ile Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişini Musa Kazım Efendinin vefatının öğrenilmesinden sonra büyük oğlu Mehmet Takiyüddin Efendiye tevliyet işlemlerinin başlatıldığı tarih arasında yaklaşık bir buçuk yıl, Musa Kazım Efendinin 8 ay önce kaybolduğu dikkate alınırsa arada sadece 6 ay fark vardır.

2-      Seyyid Musa Kazım Efendinin hanımının adı Fatımatüz-Zehra olup, yukarıdaki belgede kocasının bulunmasını talep eden kadının adı ise Fatma’dır.

3-      Takiyüddin Efendiye zaviyedarlığın tevcih edildiği belgelerde babası Seyyid Musa Kazım Efendinin vefatının “İstanbul’da bulunan oğlu müderris Mehmet Takiyüddin Efendiden şifahi olarak öğrenildiği” özellikle belirtilmiş olması düşündürücüdür.

4-      Sıradan bir Anadolu kadınının Sadaret makamından kaybolan kocasının bulunmasını talep etmesinin pek mümkün görülmediği; Fatma hanımın güngörmüş bürokrasi ile irtibatlı bir kadın olduğu; yani Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişini Seyyid Musa Kazım Efendinin eşi olabileceği değerlendirilmiştir.

SONUÇ

Bütün bu ihtimaller, karısı Fatma hanım tarafından kaybolduğu belirtilen Musa Kazım Efendinin, Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişini Seyyid Musa Kazım Efendi olabileceğini akla getirmektedir. Ancak köy halkından Seyyid Musa Kazım Efendinin ölümü ile ilgili herhangi bir duyumları olup olmadığı sorulmuş, bu konuda bilgileri olmadığı söylenmiştir. Ayrıca ele aldığımız belgede Fatma hanımın ikameti Uluborlu kazası olarak gösterilmiştir. Fatma hanımın ikameti Uluğbey köyü olabileceği gibi, kaza merkezi veya başka bir köy olma ihtimali de gözden uzak tutulmamalıdır. Biz ilgilileri böyle bir belgenin varlığından haberdar etmek istedik.

KAYNAKLAR

– Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi: BEO 396-29682-3, DH.MKT 426-15, EV.MKT 573, İ.ML 9-53-7

– Karaer, İbrahim (2022), “Seyyid Musa Kazım Efendi İle İlgili Belgeler (1871-1894), www.edebiyatdefteri.com/13 Mart 2022

– Karaer, İbrahim, “Veli Baba Zaviyesine Taamiye Ödenmesi İle İlgili Belgeler (1893-1915)”, www.edebiyatdefteri.com / 17 Şubat 2022

– Karaer, İbrahim, “Veli Baba Dergahı Mütevelli ve Postnişini Seyyid Mehmet Takiyüddin Efendi Hakkında Belgeler (1894-1909),www.edebiyatdefteri.com /22 Şubat 2022

– Veli Baba Menakıpnamesi 2 c. (2021) / yay. haz. Murat Hanilçe ve Ahmet İnanır, Ankara:

  Seyyit Veli Baba Sultan Kültür ve Turizm Derneği

NOT: Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

e-mail: [email protected]

 

 

Yorum bulunmamaktadır.
Konu: MUSA KAZIM EFENDİNİN KAYBOLDUĞUNA DAİR 3 Eylül 1895 TARİHLİ BİR BELGE VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.