Dr. İbrahim KARAER

 

XV. ve XVI. yüzyıl belgelerinde Uluborlu kazasına bağlı köyler arasında adı geçen Çaylak köyü, bugünkü Büyükkabaca kasabası sınırları içinde bulunmakta idi. Çaylak köyü, XV. ve XVI. yüzyıllarda Uluborlu kazasına bağlı küçük bir köydü. Bu köyde 1478 tarihinde 8, 1568’de 5 nefer yaşamakta idi (Karaca, 2012: 179,191). 438 numaralı defterde Çaylak köyünde padişah hassı olarak 3 nefer Yörük kayıtlıdır. Yusuf Halaçoğlu, Çaylak Yörüklerini Afşar boyuna bağlı olarak gösterir (Karacan, 2012: 56). Çaylak köyünün, 1600 veya 1700’lü yıllarda Yörük Kabacalu (Kabaca-i Kebir) köyüne taşındığı tahmin edilmektedir.

Günümüzde Çaylak olarak adlandırılan mevki, Karakuzu Dağının Gelincik tepesine bakan yamacıdır. Büyükkabaca Belediyesi Soğuk Hava Deposunun yanından başlayarak Senirkent’e giden asfaltın üst tarafına düşer. Soğuk hava deposunun önünde asfaltın üst tarafında bulunan mezarlık, Çaylak köyünün mezarlığıdır (Tokmak, 2000: 56). Büyükkabaca kasabasında “Çaylak” olarak tanınan bir sülale yaşamaktadır. Senirkent ilçe merkezinde de, “Çaylak” soyadını taşıyan geniş bir aile mevcuttur. Bu ailenin Çaylak mevkii olarak anılan ve Yassıören köyü altına kadar uzanan alanda arazileri bulunmaktadır. Bu durum Çaylak köyünün, Büyükkabaca altından Yassıören’e kadar uzanan geniş bir araziye sahip olduğunu; bu köyde yaşayan insanların Büyükkabaca’nın yanı sıra Senirkent’e de göçtüklerini gösterir.

Çaylak köyü, Kanuni Sultan Süleyman zamanında (1520-1566) geliri vakıflara tahsis edilen vakıf köyü idi. Bu köyde, Çaylak Kuyusu Vakfı vardı ve köyün geliri bu kuyuya vakfedilmişti. Bu vakfın gelirinden, Çaylak kuyusunun ve Yörük Kabacalu (Büyükkabaca) köyündeki çeşmenin bakım masrafları karşılamakta idi. 1530 tarihinde Çaylak Köyü Vakfı olarak geçen bu vakfın geliri 1.243 akçe idi. Bu vakıf, sonraları Çaylak Kuyusu ve Çaylak Çeşmesi Vakfı olarak adlandırılmış, Büyükkabaca köyü gelirleri de buraya bağlanmıştır (Akdemir, 2005: 130). 1570-1571 tarihli defterde Çaylak köyünde bulunan Çaylak Kuyusu vakfı hakkında şöyle bir kayıt vardır: “Karye-i Çaylak vakf-ı Amm der karye-i mezkure defter-i köhnede mukayyed hala Eyne Hoca tasarruf eder. Karye-i mezbure bu köyde olan Çaylak kuyusuna kadimden vakıf olduğu defter-i köhnede mukayyed zikr olan kuyu meremmetinden (tamirinden) ziyade gelen Merhum Sultan Süleyman Kabaca nam karyeye gelen çeşme mesafe-i baideden (uzaktan) gelüp meremmete (tamirata) külli akça lazım olup vakf dahi olmadığı ecilden çeşme-i mezburenin meremmetine vakf edip hükm-i şerif ihsan edip hala bu minval üzere hüküm verdüğü ecilden defter-i cedide kayd olundu ki kuyuyu şeyh olan yevmi 2 akçe vazifeye mutasarrıf olup ondan baki kalan kuyuya sarf olunduktan sonra – baki ne kalırsa- çeşme-i mezbureye mütevelli olan kabz edip (alıp) çeşme meremmetine (tamirine) sarf eyleye” denilmektedir (Karaca, 2012: 122-123). Bu kayıttan, Çaylak Kuyusu Vakfı gelirinden Çaylak kuyusunun ve Büyükkabaca köyündeki çeşmenin bakım masraflarının karşılandığı anlaşılmaktadır.

Salih Zeki Yıldırım, Osmanlı Padişahı I. Murat’ın bölgeyi ziyaretinde Çaylak Kuyusunda su dolduran kıza, Çaylak örenlerinin bulunduğu yerin a’şar gelirinin, kızın babası Hacı Abdülkerim’e ait olduğunu gösterir bir ferman verdiğine dair rivayet nakletmiş ve bu olayın 1372 yılında vuku bulduğunu yazmıştır. Yıldırım, “bu fermanın Uluborlu’ya götürülüp yetkiliye verildiği ve emrin yerine getirildiğini biliyoruz” şeklinde bir ifade kullanmasına rağmen, fermanın geçerlilik derecesi ve sonucunu öğrenemediğini belirtmiştir (Yıldırım, 2003: 46,117-118).

XIX. yüzyıl arşiv belgelerinde de Çaylak Kuyusu Vakfı ile ilgili kayıtlar vardır. Mesela; H.1217/M/21 (M.24 Mayıs 1802) tarihli belge, Uluborlu’nun Kabaca-i Kebir köyündeki Çaylak Kuyusuna Şeyh tayini hakkındadır (BOA C.EV.182-9059). Bu belgeye göre; bu vakıfta geliri Kabaca köyünden olmak üzere günlük iki akçe karşılığında şeyhlik görevini yürüten Mustafa İbni Taberdar İsmail Efendi kendi isteği ile görevini iki kardeş olan İbrahim ve Hüseyin İbni Molla Hacı Hasan Efendilere bırakmıştır. 21 Muharrem 1217 (24 Mayıs 1802) tarihinde bu iki kardeş iki akçe mukabilinde Çaylak Kuyusu Vakfına müştereken şeyh olarak atanmışlardır (Akdemir, 2005: 130). H.1240 (M.1825) tarihli belgede Uluborlu kazası köylerinden Kabaca-i Kebir köyünde bulunan Çaylak Çeşmesi ve Çaylak Kuyusu Vakfının mütevellisi olan Hüseyin bin Hasan ve karındaşı oğulları Hasan ve Ömer adlı kişiler kendi rızalarıyla Uluborlu kasabası sakinlerinden Esseyid el-Hac Hüseyin bin Mehmet’e feragat ederek atik beratlarını Meclis-i şeri’de teslim etmişler ve Uluborlu kadısı Hafız Osman tarafından bu istekleri onaylanmıştır (Ek 1: COA C.BLD 59-2920).

H.1252 – 1264 (M.1836-1848) tarihli Hamit Sancağı Evkaf Defterinde “Vakf-ı Çaylak Kuyusu der karye-i Kabaca-i Kebir tabi Uluborlu” şeklinde kaydedilen bu vakfın 1839-1844 yıllarına ait altı yıllık gelirleri toplamı 2.852,5 kuruştur. Bu gelirin 150 kuruşu muhasebe harcı ve maaş, 2.100 kuruşu alışılmış masraflar için harcanmıştır. Geriye kalan 602 kuruş mütevelli korumasındadır (COA EV.d. 10248).

Bu vakfın 1845-1850 tarihleri arasındaki beş yıllık geliri ise 3.517 kuruş olup, buğday ve arpa aşarından oluşmaktadır (Karaca, 2012: 123). H.1262-1266 (M.1845-1850 tarihli evkaf defterinde Çaylak Kuyusu vakfının beş yıllık hasılatı 3.513 guruş olarak yazılmıştır (COA EV.d 12970). H.1269-1271 (M.1852-1855) tarihli Hamit Sancağı Evkaf Defterinde ise bu vakıf, “Kabaca-i Kebir’de Çaylak Kuyusu ve Çeşmeleri Vakfı” olarak kayıtlıdır. Vakfın mütevellisi Şeyh Mehmet ile görülen hesaba göre, üç yılda 810 kuruş gelir sağlanmış ve bunun tamamı masraflara harcanmıştır (COA EV.d. 15150).

1874-1875 tarihli Hamit Sancağı Evkaf Defterine göre “Çaylak Kuyusu Vakfı”nda sekiz ferağ işlemi yapılmış, bunun karşılığında 146 guruş gelir elde edilmiştir (COA EV.d. 23408). Bu kayıtlar, kuyunun XIX. yüzyılda aktif olarak işletildiğini göstermektedir. Günümüzde maalesef bu kuyu kapatılmıştır

Sonuç

Çaylak Kuyusu ve Çaylak Çeşmesi Vakfı, Uluborlu kazası köylerinde başka örneği olmayan vakıf olması bakımından önemlidir. Beş yüz yıldan fazla çevre halkına hizmet sunan bu vakıf eseri, Büyükkabaca’dan Senirkent’e giderken, Yalvaç-Senirkent yol kavşağında çıkışa varmadan yolun sağ tarafında bulunmakta idi. Zamanla kuyu kapanmış ve toprak altında kalmıştır (Ölmez, 2021). Beş yüz yıldan fazla bir geçmişi olan Çaylak Kuyusu gün yüzüne çıkarılmalı ve sembolik olarak yaşatılmalıdır.

EK- 1

Belge yer nu: COA C.BLD 59-2920

Tarih: 25 Şaban sene 1240 (14 Nisan 1825)

Der-i devlet-mekine arz-ı dai-yi mekineleridir ki

Hamid sancağına tabi Uluborlu kazası kuralarından Kabaca-i Kebir karyesinde Çaylak Çeşmesi ve Çaylak Kuyusu Vakfının muceb şurut-ı vakıf vazife-i muayyene ile iştiraken ba-berat şerif-i alişan mütevellisi olan Hüseyin bin Hasan ve karındaşı oğulları Hasan ve Ömer namun kimesneler Meclis-i Şer’i şerife gelip tevliyet-i mezkurenin nısf-ı hissesine mutasarrıf olan Hüseyin bin Hasan nısf-ı aherın dahi nısfına mutasarrıf olan Ömer bin İbrahim namlı kimesneler kendi hüsn-i rızasıyla işbu talebi olan yine Uluborlu kasabası sakinlerinden Esseyid el-Hac Hüseyin bin Mehmet’e feragat ve kasr-ı yed edüp atik beratlarını Meclis-i şeri’de yedine teslim ve merkum daileri mütedeyyin ve müstakimu’l-etvar ve tevliyet-i mezkure her veçhile layık ve müstehak ve müdir olmakla farigan-ı mekuranın kasr-ı yedlerinden tevcih ve müceddiden berat-ı şerif alişan ita ve sadaka ihsan-ı hümayun buyrulması ricasıyla bi’l-iltimas paye-i seriri saltanat a’laya arz ve ilam olundu baki’l emr hazreti menlehül emrindir. Hurrie fil-yevmi’l Hamis ve’l-işrin min şehri şaban’il muazzam li-seneti erbain ve miteyn ve elf 25 Şaban 1240 (14 Nisan 1825)

El-abdu’d-dai lid-devleti’l aliyyet’il Osmaniye

Esseyid el-Hac Hafız Osman Elmüvelle-hilafe bi-kaza Uluborlu

 

KAYNAKLAR

– Cumhurbaşkanlığı Arşiv Belgeleri: C.BLD 59-2920, C.EV.182-9059, EV.d. 10248, EV.d. 15150, EV.d. 23408.

– Akdemir, M. Sadık (2005), “Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Uluborlu’daki Vakıf Hizmetleri”, Arayışlar İnsan Bilimleri Araştırmaları, yıl:7, sayı:13.

– Karaca, Behset (2012), XV. ve XVI. Yüzyıllarda Uluborlu Kazası, Isparta:

– Karacan, Kadir (2012), Büyükkabaca ve Yöresi Tarihi, İstanbul: Mavi Ofset

– Ölmez Fazıl (2021), Emekli İş Müfettişi Fazıl Ölmez ile 21.10.2021 tarihinde yapılan görüşme.

– Tokmak, Durmuş (2000), “Kasabamıza Asırlar Öncesi Gelen Dağlarına ve Ovalarına Adlarını Veren Türkmenler”, Büyük Kabaca Belediye Bülteni, 2000. http://buyukkabaca.tr. 05.03.2010.

– Yıldırım, Salih Zeki (2003), Tarihte Kabacalılar ve Büyükkabaca, Isparta:

NOT: Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Dr. İbrahim KARAER

e-mail: [email protected]

 

Yorum bulunmamaktadır.
Konu: ÇAYLAK KÖYÜ VE ÇAYLAK KUYUSU VAKFI

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.