Dr. İbrahim KARAER

 

 

Özet: Bu yazımızda Isparta ili Senirkent ilçesine bağlı eski adı Bisse olan Başköy’ün tarihi, sosyal ve ekonomik yapısını bir bütün olarak ele alıp değerlendireceğiz. Böylece her geçen yıl küçülen ve neredeyse köy kimliğini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya olan bu köyü, yakından tanıtmış olacağız.

 

Başköy’ün Konumu

 

Başköy, güneyde Senirkent, kuzeyde Afyon iline bağlı köyler doğuda Büyükkabaca ve kuzey-batıda Uluğbey ile sınır olup, tepeler arasında hafif çukurda kalmış bir yerde bulunmaktadır. Başköy, Uluborlu kazasına bağlı bir köy iken, 16 Haziran 1952 tarihinde Senirkent ilçesine bağlanmıştır. Isparta il merkezine 87, ilçe merkezine 11 kilometre mesafededir. Köyün rakımı 1.200 metredir. Başköy, Senirkent ilçesine bağlı köylerin içinde yükseltisi en fazla, tarım arazisi ve nüfusu en az olan yerleşim birimidir.

 

İlk Çağlarda Başköy (Bisse)

 

Başköy, Psidya bölgesinin ilk çağlarda en önemli yerleşim yerlerinden biri olan Pisa antik kentinin yakınlarında kurulmuştur. Cumhuriyet dönemine kadar bu antik şehrin adından galat Bisse adı ile anılmıştır. Böcüzade Süleyman Sami bu köy hakkında; “Dombay ovası nam Türkmen köylerini Uluborlu kazası köyleriyle fasl ve tahdid eden Koru Dağı dameninde olup asar-ı atikadan bazı kabartma resimli taş parçaları ve mezarlar karye-i mezkurda zuhur etmekte olduğu gibi bi’t tesadüf görülen altın ve bakır para-i atikadan istidlalen Bisse’nin Selefkiyyan hükümetleri zamanında bir makkar-ı emaret veya kralı olduğunu veya asıl Psidya diye bu mevkiye denildiğini nakil ve rivayet ederler. Nakdu’t Tevarihte dahi milattan 333 yıl önce İskender’in zabt ve istila ettiği beyan olunan Karahisar ve Psidya nam memleketlerden Karahisar ve Bisse karinesiyle rivayet-i vakayı teyyiden Pisidi hakikaten burası demek oluyor. Çünkü Kamus’ul-Alam’da Pisidya Anadolu’nun bir hıtta-i kadimesi olup Hamidadabad ve Burdur cihetlerinden ve Teke’nin kuzey doğusu kısmından ibaret olmakla doğudan Hadim, Karaman ve Kilikya yani Adana ve güneyden Pamfilya yani Antalya ve Alanya ve batıdan Likya yani Menteşe’nin güney-doğu kısmı ve kuzeyden de Firikya yani Kütahya ve Karahisar-ı Sahip sınırlarıyla sınır olarak gösteriliyor. Bu köy de bu sınır içinde bulunuyor. Bu cihetten Pisidya yahut Pizidya kıtasının makarr-ı hükümet begi olmak ihtimalden hariç görülmemektedir” şeklinde bilgi vermiştir (Böcüzade, 2012: 74).

 

Böcüzade Süleyman Sami’nin Bisse köyü hakkında verdiği bilgiden anlaşılıyor ki, ilk çağlarda Bisse şehri bir krallık ve prenslik merkezidir ve asıl Psidya denilen mevki burasıdır. Arkeolog Kemal Turfan da bu görüşü doğrulamaktadır. Turfan, klasik çağ kaynaklarında Harmala kenti yakınlarında dağlar üzerinde Pisa adında bir yazlık şatodan söz edildiğini, Bisse’nin bu adı yaşatan köy olduğunu belirtmiştir. Kemal Turfan, Başköy (Bisse) hakkındaki gözlemlerini “Köyde antik kalıntılara ve mezarlara rastlanmaktadır. Başköy’e girerken sağda solda fallos (bereket ve zürriyet tanrısı heykeli) ve bazı mimari parçalar görülmektedir. Üç kilometre kadar kuzey batıdaki sırtlar üzerinde de Pisa’nın Mezarlığı bulunuyordu. Bu mezarlardan bazıları kaçakçılar tarafından açılmıştır” sözleri ile anlatmıştır  (Turfan, 1996: 31-32 ve 9 Aralık 1972: 2).

 

Hitit, Frikya, Lidya ve Pers hakimiyetine giren Bisse, M.Ö. 333’de Makedonların, 301’de Selefkilerin eline geçti. M.Ö 188’de Bergamalılara tabi oldu. Bilahare Romalıların ve M.S. 395’ten sonra Bizans’ın eline geçti. Bizans döneminde eski önemini yitirdi. Bisse, 1182 tarihinde Selçuklu, daha sonra Hamidoğulları ve Osmanlı hakimiyetine girmiş; ancak gün geçtikçe nüfusu azalmış, gücünü kaybetmiştir.

 

İbn-i Hordazbih (M.820-912), Asya eyaletinin en büyük şehri Ammuriye (Uluborlu)’nin el-Alemeyn (Gelendost-Kötürnek), Mercü’ş-Şahm (Şarkikaraağaç), Ayn-ı Burgos (Eflatun Pınarı), el-Miskinin (Beyşehir) gibi 30 kalesi bulunduğunu ve bu kalelerden birinin de El-Bisin/Senirkent-Bisse-Başköy) olduğunu söyler (Topraklı, 2017 Faaliyeti, Mart 2018: 11).

 

1924 yılında Bisse köyünü ziyaret eden Hakkı Kenan Tunç, saray hara­beleri ve birçok heykeller gördüğünü belirtmiş, bunlar hakkında ayrıntılı bilgi vermemiştir. Tunç, Bisse köyü hakkındaki izlenimlerini; “Tarihi kadimin Psidya diye vasıflandırdığı ve “Kamus’ul Alam”ın Psidyayı tarif ettiği sınırlar içinde bulunan Bisse köyüne vardım. Tarihi değer ve önemi olan bu köyde saray harabelerini, birçok heykeller ile inler gördüm. Köyün güngörmüş yaşlıları ile konuştum. Meşrutiyet döneminde köylerine bir Rum Papazının geldiğini ve yanındaki Rumca bir kitaptan okuduğuna göre; Bisse’nin 6.000 haneli bir kasaba olduğunu ve hükümdarın yazlık sayfiyesi olduğunu (Altun Cebbar Bisse Aralık Tepesi ele geçse) diye bir yazı okuduğunu ifade ettiler” sözleriyle anlatmıştır (Tunç, 24 Temmuz 1954: 3).

 

Hasan Ali Türkarslan, ilk çağlardaki Bisse şehrinin, bugünkü Başköy’ün bulunduğu yerleşim yerine yaya yarım saat mesafedeki “Kozağaçı” mevkiinde olduğunu belirtmekte; bu antik şehrin bulunduğu ören yerinde 1950’li yılların sonlarında bile bazı mezar kalıntıları ve resimli yazılı taşların görüldüğünden söz etmektedir (Türkarslan, 2009).

 

Prof. Dr. Mehmet Özsait’in 2008 yılında Başköy’de yaptığı yüzey araştırmasındaki tespitleri şöyledir: “Eski adı, Yayla anlamında, Bisse olan Başköy’ün araştırmalarında, köy içinde Aşağı Pınar olarak bilinen köy çeşmesinde bir kapı taşı ve mimari taşlar, cami duvarında yazıtlı bir taş ve kapıtaşı, Eski Köy Odası (Abdioğulları’nın Odası) duvarlarında mimari elemanlar, ostothek parçası görülmüştür. Bunların dışında köy evlerinin ve bahçelerinin duvarlarında kapı taşları ve çeşitli mimari elemanlar bulunmaktadır. Köyün üç kilometre kadar batısında, dağın eteğinde Kozağaç mevkiinde yer alan yayla kesimindeki Karaağaç mevkiinde bir kesme taş üzerinde kepçeye benzer bir oyuntu görülmüştür. Bu kalıp-döküm işlevini görmüş olabilir. Başköy’den Büyükkabaca’ya tali yoldan gidişte, mezarlığı geçtikten sonra, hemen dere içinde akar durumda olan bir çeşmenin cephesinde kullanılan taş yazıtlıdır. Yazıları çok silik durumda olan yazıtın çözümü için çalışmalarımızı sürdürüyoruz (Özsait, 2009). Mehmet Özsait Başkanlığında bir heyet tarafından 2013 yılında Başköy’de yapılan yüzey araştırmasında; 1888 yılında J. R. S. Sterrett tarafından yayınlanan üç yazıta ilave olarak; üç kapı taşı, bir ostotek ve yazıtlı, alınlıklı bir stel parçası ve benzeri yeni eserler bulunmuştur (Özsait vd. 2013).

 

Bisse Adının Kaynağı

 

Başköy’ün adı, ilk çağlardan itibaren Pisa, Besse ve Bisse olarak kullanılmıştır (Turfan, 1996: 31-32 ve Karacan, 2012: 11). Osmanlı dönemine ait belgelerde köyün adı, Bisse olarak geçmektedir. 1914 tarihli Konya Vilayet Salnamesinde, Bisse adının, Psidya adından galat olabileceği belirtilmiştir (Salname, 1330/1914: 285). Osmanlıca metinleri okumakta karşılaşılan zorluktan dolayı bazı kaynaklarda ve Osmanlı Arşivi kataloglarında köyün adı Belisiye, Beyye ve Tepe şeklinde yazılmıştır. Nimet Akdes Kurat, Macaristan’da Peçenekler tarafından kurulan ve Bisse adını taşıyan yerleşmelerden söz etmiştir (Kurat, 2016: 288,293). XII. Yüzyılın başlarında Alexis Komnenos’un, Peçeneklerden bir kısmını Anadolu’nun batı bölgesine yerleştirdiği bilinmektedir (Yinanç, 2013: 19-20). Acaba bugünkü Başköy, Peçeneklerin yerleştirildiği köylerden biri olabilir mi? Sorusu akla gelmektedir.

 

Bisse köyü adını, ilkçağ şehri “Pisa”dan almış olma ihtimali kuvvetlidir. Ancak, buranın Peçenek köyü olma ihtimalini de göz ardı etmemek gerekir. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren köyün adı; Başköy olarak kullanılmaya başlanmıştır. “1935 Yılı Genel Nüfus Sayımı” ve 1936 yılında yayımlanan “Isparta İli Yer Adları” adlı kitaplarda köyün adı “Başköy” olarak geçmektedir (Aksu, 1936: 17). Köy adının, Başköy olarak değiştirilmesi hakkında herhangi bir açıklayıcı bilgiye rastlanmadı. Köyün konumundan dolayı bu ad seçilmiş olabilir veya Bisse adı yabancı isim olarak görüldüğünden, Türkçeleştirme amacıyla Başköy adı tercih edilmiş olabilir. Nitekim Türkiye’de “Bisse” adını taşıyan başka köy adı olmayıp, il merkezi ve ilçe merkezlerine bağlı 42 adet “Başköy” adlı köy vardır (Başköy, 2014). Başköy adının Türkiye çapında bu kadar yaygın olarak kullanılması, Türkçeleştirme hareketi ile ilişkili olmalıdır. 

 

Başköy (Bisse) Ne Zaman ve Nerede Kuruldu?

 

Başköy’ün kuruluşu ile ilgili çeşitli rivayetler vardır. Şekercioğlu’na göre; Senirkent ilçesine bağlı Bisit (Basat) şehri ve Kartaval köyü Pisityalıların ilk krallarından Pisidin oğlu Basat Latinlerin “Bisi” adını verdiği ikinci kral tarafından kurulmuştur. Bugün Başköy olarak anılmaktadır, kutsal şehirdir (Şekercioğlu, 1989: 82). 1960-1970’li yıllarda Senirkent Halk Kütüphanesinde görev yapan rahmetli Ahmet İliksiz’in notları arasında çıkan ve 10 Kasım 1983 tarihli, yazarı belli olmayan Senirkent tarihi ile ilgili dört sayfalık daktilo edilmiş metine göre; Bisi (Başköy) adı, Hititlerin ikinci dönemi sayılan M.Ö. 3000 yıllarında Nevşehir/Göreme ve Kayseri Valisi olan Kuşarna’nın oğlu İmparator Bisi’nin adıdır. Aynı zamanda ar, namus ilahı olan Bisi (Bese) veya Base adına yemin edip adam öldüren Hitit ve Eti Kavimleri vardır (İliksiz, 1983).

 

Hasan Ali Türkarslan, bugünkü Başköy’ün kuruluş öyküsünü şöyle anlatıyor: “Başköy’ün tarihçesine gelince; köyümüzün yaşlılarının anlattığına göre, bizlerin büyük büyük dedelerimiz şu anda köyün bulunduğu yere yaklaşık 400-450 yıl önce gelip yerleşmişler. Ondan önce ise Senirkent-Yalvaç yolunun Büyükkabaca ayrımının sol üst kısmında yerleşik durumda imişler. 1950, 1960’lı yıllarda orada bina kalıntıları ve mezarlar mevcut idi. Buraya niçin göçtüklerini sorduğumda; “bir eşkıya­nın şerrinden” cevabını almıştım. Bisse olarak bilinen eski ören yerine yakın bir mevkiye yerleşmeleri nedeniyle buranın ‘Bisse Köyü’ diye ad­landırıldığı kanaatindeyim. Sonra köyün ismi “Başköy” olarak değiştiril­miştir. Halen de öyledir (Türkarslan, 2009). Fatih Sultan Mehmet zamanında (1451-1481) tımara verilen vakıf köyleri arasında Bisse köyü mevcut olup, 27 nefer yaşamaktadır (Arıkan, 1981-1982: 111-112). Türkarslan’ın verdiği bilgiler ile arşiv belgelerinin örtüşmediği görülüyor. Türkarslan’ın yaşlılardan derlediği bilgiler, köyün kuruluşundan ziyade, başka bir yere nakli ile ilgili olmalıdır. Bisse köyünün kuruluşu ile ilgili herhangi bir belgeye ulaşamadık. Ancak, eldeki mevcut bilgilere dayanarak Bisse köyünün, Uluborlu ve Senirkent ovasının Türklerin eline geçtiği 1182 yılında veya bu tarihten kısa bir süre sonra kurulduğunu söylemek mümkündür.

 

İlk çağlardan Bizans’a intikal eden Pisa/ Psidia şehrinin, Bizans’tan Selçuklu dönemine intikal edip etmediği konusunda elimizde bilgi mevcut değil. Prof. Dr. Tuncer Baykara, bu dönemdeki köyleri isimlerine bakarak 1- Yerli isimlerin devamı olanlar (Eski köyler), 2- Türkçe olanlar (Yeni oluşan köyler) şeklinde ikiye ayırmaktadır. Bisse köyünün, birinci gruba dahil eski köylerden olduğu anlaşılmaktadır. Anadolu’nun fethinde Türklerin iskanı sırasında şu hususlar dikkat çekmektedir. Yeni bir yerde, yeni bir köy oluşumu Selçuklu döneminde çok sık görülmektedir. Türklerin viran köylerin bulunduğu yerlere de yerleştikleri görülmektedir. Ancak, mamur köylerde Türk yerleşmesine pek rastlanmamaktadır (Baykara, 1990: 77-78). Bize göre Senirkent, birinci grup yerleşimlere; Yassıviran köyü de ikinci grup Türk yerleşmelerine örnek gösterilebilir.  Pisa’nın 1182 yılında gerçekleşen Türk fethi sırasında terk edilmiş bir yerleşim olduğunu söylemek mümkündür. Bisse köyünün, tarihi Pisa şehri kalıntılarından üç kilometre mesafede kurulmuş olması, bu görüşümüzü doğrulamaktadır. Bisse köyü 1182 tarihinde veya bu tarihten kısa bir süre sonra bugünkü bulunduğu yerde, Oğuz boyuna bağlı yarı göçebe Türkmenler tarafından kurulmuştur. “Bisse köyünün Yörükler tarafından kurulduğu görüşünün halk arasında yaygın olduğunu” söyleyen Başköy Muhtarı İbrahim Hiyal de, bu görüşümüzü desteklemektedir (Hiyal, 2012).

 

Başköy (Bisse)’de Etnik ve Sosyal Yapı

 

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivinde bulunan tapu tahrir, evkaf ve temettuat defterlerinden Bisse köyünün nüfusu, sosyal ve ekonomik yapısı hakkında bilgi sahibi oluyoruz. 1478 tarihli tapu tahrir defterinde Bisse’de 1 çift, 19 nim çift, 5 bennak, 1 imam ve 1 mücerred olmak üzere toplam 27 nefer; 1530 tarihli defterde 31 hanede 11’i mücerred 42 nefer kayıtlıdır. 1570-1571 tarihli Uluborlu kazası evkaf defterinde Bisse köyünde 5 çift, 42 nim çift, 24 bennak ve 37 mücerred olmak üzere toplam 108 neferin mevcut olduğu görülmektedir (Karaca, 2012: 144,155-156,172,189 ve Arıkan, 1988: 138).

 

H.1260 (M.1844/1845) tarihli Uluborlu kazası temettuat defterinde Bisse köyü ile ilgili ayrıntılı bilgiler yer almıştır (COA ML-VRD-TMT-d 10594, s. 203-211). Bu defterde; Bisse’nin 25 haneli bir köy olduğu görülmektedir. Köyde 1 imam, 1 asker, 1 yolcu, 1 amele, 2 hizmetkar, 4 çoban, 13 ziraatçı bulunmaktadır. Bir hane reisinin mesleği belirtilmemiş, 1 hane reisinin de yetim olduğu belirtilmiştir. Köydeki hane reisleri arasında en fazla Hasan (4), Muhammed / Mehmet (3), Hüseyin (3), Ahmed (2), Ali (2), Recep (2), Abdi, Abdülkadir, Bekir, İsmail, İbrahim, Musa, Mustafa, Süleyman ve Veli isimlerini taşıdığı görülmektedir. Kalaycıoğlu, Kethüda oğlu, Bekdaş oğlu, Kara Mehmet oğlu, Hacı Ahmet oğlu lâkapları dikkat çekmektedir. Bisse köyündeki hane reisleri ile ilgili bilgilerden, köy halkının Müslüman ve Türk oldukları anlaşılmaktadır. Köyde başka ırk ve dinlere mensup hane reisi yoktur. Eldeki bilgiler, Başköy’ün 840 yıllık Türk köyü olduğunu ortaya koymaktadır (Karaer, 2013: 29,41-42).

 

Başköy (Bisse)’deki Nüfus Hareketleri

 

XV. yüzyılın ikinci yarısında 1478 tarihinde Bisse’de 27 nefer mevcut olup, 81 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir (Arıkan,1981-192: 111-112).  XVI. yüzyılın başında 1501 ve 1530 tarihlerinde Bisse’de 31 hanede 42 nefer mevcut olup (Karacan, 2012: 45), hane sayısına göre 155, nefer sayısına göre 126 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında 1568’de Bisse’de nefer sayısı 108, 1570-1571 tarihinde ise 107 olmuştur (Arıkan, 1988: 138). 1568 ve 1570-1571 tarihlerinde Bisse’de nüfusun 300’ün üzerinde olduğunu tahmin ediyoruz. XVI. yüzyılın ikinci yarısında bütün Osmanlı ülkesinde olduğu gibi Bisse köyünde de büyük bir nüfus artışı olmuştur. Ancak XIX. yüzyılda Bisse köyünün nüfusunda düşüş görülmektedir.

 

Osmanlı Devletinde 1830’lu yıllardan itibaren nüfus sayımları yapılmaya başlanmıştır. Bu nüfus sayımlarında sadece erkekler sayılmıştır. Uluborlu kazası 1830 tarihli nüfus defterinde; Bisse köyünde 69 erkek nüfus kayıtlıdır. Bunların yaş gruplarına göre sayıları şöyledir: Bir yaşından on-altı yaşına kadar 34, bıyıklı ve ter bıyıklı 6, kara ve sarı sakallı 9, ak ve kır sakallı ve alil (sakat) 17, dersaadette 1, askerde 2 olmak üzere toplam 69 kişidir. 1840 tarihli defterde ise 23 hanede 62 erkek nüfus kayıtlıdır (Karacan, 2014: 119). H.1260 (M.1844/1845) tarihli Uluborlu kazası temettuat defterinde Bisse köyü 25 hane olup, bu tarihte köyde 125 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir. Başköy’de 1830-1845 yıllarında 125 ile 140 kişinin yaşadığını tahmin ediyoruz.

 

Başköy (Bisse)’de nüfus durumu yıllara göre şöyledir: 1871 yılında 21 hanede 110, 1896 yılında 35 hanede 220, 1912 yılında 258, 1935’de 235, 1940’da 277, 1945’de 262, 1950’de 267, 1955’de 297, 1960’da 298’dir. Başköy’ün nüfusu 1965 yılında 328 ile zirveye ulaşmıştır. 1970 yılında 254, 1980 yılında 183’e düşen köy nüfusu; 1990 yılında 213, 2000 yılında 222’ye çıkmıştır. Ancak, 2007 yılında yapılan adrese dayalı nüfus sayımında Başköy’ün nüfusu 53’e, 2010’da 51’e, 2020’de 40’a, 2021’de 34’e düşmüştür.

 

Başköy (Bisse)’deki Vakıflar, Türbeler ve Yatırlar

XV. ve XVI. yüzyıllarda Bisse köyünde Bula Hatun Zaviyesi adlı bir vakıf faaliyet gösteriyordu. Bisse köyü gelirleri bu vakfa tahsis edilmişti. Bula Hatun Zaviyesi Vakfı, Uluborlu kazası vakıfları arasında bir kadın adını taşıyan tek vakıf olması bakımından önemlidir. Bu vakfın yönetiminde kadınlar da görev almıştır. Bula Hatun Zaviyesi ile ilgili (H.1255-1260 / M.1839-1844) tarihli evkaf defterinden; Bula Hatun Zaviyesinin sorumluluğunda bir misafirhane ve türbenin bulunduğu anlaşılıyor (COA EV.d-10248). Günümüzde Bula Hatun Zaviyesinden herhangi bir kalıntı olmadığı gibi, Başköy’de herhangi bir türbe de mevcut değildir. Ancak mezar yeri belli olmayan Sadık Dede ve Başköy’e dört kilometre mesafede “Yeşilce” denilen ağaçlık alanda “Yeşil Dede” adlı iki yatır bulunmaktadır (Karaer, 1918: 142,146-147). Bu iki yatırdan biri, Bula hatun Zaviyesinin 180 yıl önce sorumluluğundaki türbe olmalıdır.

 

Başköy (Bisse)’de Eğitim

 

1914 yılında 1 öğretmenin görev yaptığı Bisse Köyü İptidaisinde (ilkokulunda) 15 öğrenci eğitim görmüştür (Salname, 1332/1914: 677). 1942 yılında Eğitmen Mustafa Cengiz tarafından cami odasında yapılan 3 sınıflı eğitim 1957 yılına kadar devam etmiştir. Beş sınıflı, tek öğretmenli Başköy İlkokulu; 1958 yılında hizmete açılmıştır. Başköy, 1996-1997 öğretim yılından itibaren taşımalı eğitim sistemine alınmıştır (Karaer, 2011: 279). 2012 yılında köyde 8 ilköğretim öğrencisi mevcut olup, bunlar taşımalı eğitim kapsamında Senirkent ilçe merkezinde eğitimlerine devam etmişlerdir.

 

Başköy (Bisse)’de Tarımsal Üretim

 

Başköy (Bisse)’ün XV. ve XVI. yüzyıllardaki ekonomi tarihi ile ilgili bilgileri tapu tahrir defterlerinden ve vakıf defterlerinden öğreniyoruz. Fatih döneminde timar sistemine alınan Bisse köyünün, II. Bayezid döneminden itibaren vakıf köyler arasında yer aldığı görülmektedir. 1530, 1544 ve 1570-1571 tarihlerinde de Bisse köyünün bütün reayası ve geliri ile birlikte bu köyde bulunan Bula Hatun Zaviyesinin vakfı olduğu kayıtlıdır. Bula Hatun Zaviyesini başka bir yazımızda ele alacağız. Bisse köyünün aşar, ağnam, çift, nim çift, bennak, bad-ı heva gelirlerinin toplamı; 1478 tarihli defterde 2.040 akçe, 1501’de 2.077 akçe, 1523 ve 1530’da 2.776 akçe, 1544’de 4.223 akçe, 1568 tarihli defterde ise 4.670 akçedir (Karaca, 2012: 180).

 

1478 tarihinde Bisse köyünden alınan öşür ve vergilerin dökümü şöyledir (Karaca, 2012: 312):

Hınta (buğday) öşrü                 775 akçe

Şair (arpa) öşrü                         375 akçe

Kovan öşrü                               100 akçe

Resm-i ganem                           325 akçe

Resm-i çift, nim çift,bennak     435 akçe

Bad-ı heva                                  30 akçe

TOPLAM                              2.040 akçe

 

Bisse köyünden 1478 tarihinde 16 müd buğday miktarı karşılığında 775 akçe, 3 müd arpa karşılığı olarak da 375 akçe öşür alınmıştır. Bu bilgiden, 1478 tarihinde bu köyde 7.750 akçe değerinde 160 müd / 3.200 kile / 82.240 kg buğday; 3.750 akçe değerinde 30 müd / 600 kile / 15.420 kg arpa üretildiği anlaşılmaktadır. 1568 tarihinde Bisse köyünden 10 müd buğday miktarı karşılığında 800 akçe, 10 müd arpa karşılığında da 600 akçe öşür alınmıştır. Bu tarihte Bisse köyünden alınan buğday ve arpa aşarından, 8.000 akçe değerinde 100 müd / 2.000 kile / 51.400 kg buğday; 6.000 akçe değerinde 100 müd / 2.000 kile / 51.400 kg arpa üretildiği anlaşılmaktadır.  Bisse köyünden 1568 tarihinde 600 akçe afyon öşrü, 200 akçe bağ öşrü, 100 akçe bostan ve meyve öşrü alınmıştır. XVI. yüzyılda Bisse köyünde tahıl üretiminin yanı sıra afyon tarımı ve bağcılık yapıldığı, bostan ve meyve yetiştirildiği; bunlardan da önemli ölçüde gelir elde edildiği görülmektedir. 1570-1571 tarihinde Bisse köyünün resm-i çift, nim, bennak ve mücerred hasılı 1.920 akçe, buğday öşrü 10 müd 800 akçe, arpa öşrü 10 müd 600 akçe, ceviz öşrü 200 akçe, afyon öşrü 600 akçe, bostan öşrü150 akçe, hayvan vergisi 100 akçe, bad-ı heva 300 akçe olmak üzere 5.028 akçe hasılı (geliri) vardı (Cebeci ve Topraklı, 2018: 139-143). Bu gelir, Bisse köyündeki Bula Hatun Zaviyesinin ihtiyaçları için harcanıyordu.

 

H.1260 (M.1844/1845) tarihli Uluborlu Kazası Temettuat Defterinden Bisse köyünün ekonomisi hakkında daha ayrıntılı bilgilere ulaşıyoruz. Bu defterde kayıtlı bilgilere göre Bisse 461 dönüm ekili, 487 dönüm nadas tarla olmak üzere toplam 948 dönüm araziye sahiptir. Bu arazinin bir dönümünde afyon tarımı, diğer ekili alanlarda tahıl üretimi yapılmıştır. Köyde bağ yoktur. İşlenen arazinin oranı yüzde 48,6’dır. Bisse köyündeki hane reisleri 10 ile 80 dönüm arasında araziye sahiptir. Üç numaralı hanede kayıtlı Kalaycıoğlu Hüseyin 40 dönüm ekili, 40 dönüm nadas tarla olmak üzere 80 dönüm araziye sahiptir. Köydeki bir yolcu (Gezgin olarak ticaret yapan), bir asker ve bir ihtiyarın hiç arazileri yoktur. Bisse’de hane başına düşen arazi miktarı 37,9 dönümdür (Karaer, 2013: 47).

 

H.1260 (1844/1845) tarihinde yeniden belirlenen senelik vergiye esas olmak üzere Bisse köyünün gelirleri şöyle hesaplanmıştır:

Tahıl Gelirleri                           16.339 kuruş

Ticaret, Sanat v.b. Gelirler         8.856  “

Hayvan Gelirleri                         4.321  “

Afyon Gelirleri                              180 “

TOPLAM Gelirler                    29.696  “

 

Bisse köyünün yıllık toplam geliri 29.696 kuruş, hane başına düşen gelir miktarı 1.187,8 kuruştur. Bisse köyünde, hane başına düşen gelir miktarı, diğer köylerin altındadır. Yani Bisse halkının, diğer köylere göre daha fakir olduğu anlaşılmaktadır. Toplam gelirin yarıdan fazlası, yani yüzde 55,6’sı tarımdan, yüzde 14,5’i hayvan gelirlerinden oluşmaktadır. Köyde ticaret ve benzeri faaliyetlerden elde edilen 8.856 kuruşluk gelirin toplam gelir içindeki payı yüzde 29,8’dir. Bunun 1.320 kuruşluk kısmının hizmetkârlık ve çobanlık hizmeti karşılığı olduğu anlaşılmaktadır. Ancak 7.536 kuruş gelir elde edilen ticari faaliyetlerin ne olduğu konusunda elimizde herhangi bir ipucu yoktur. Bisse köyünde 1840’lı yıllarda tarım ekonomisinin egemen olduğu anlaşılıyor. Yirmi beş hanelik köyde sadece bir hane reisinin yolcu (gezgin ticaret erbabı) olduğu belirtilmiştir. Yirmi iki hanede 469 dönüm tarlanın ekildiği, sadece bir hanede afyon tarımı yapıldığı görülmektedir. Tarım ürünlerinin yanı sıra düşük miktarda da olsa hayvancılıktan gelir elde edilmiştir (Karaer, 2013: 71).

 

Başköy’de Hayvancılık

 

Başköy’ün geçim kaynaklarından biri de hayvancılıktır. Başköy hayvancılığı ile ilgili bilgilere XV. ve XVI. yüzyıllara ait tapu tahrir ve evkaf defterlerindeki kayıtlardan ulaşıyoruz. Bu defterlerin incelenmesinden Bisse köyünden 1478 tarihli defterde 325 akçe ganem, 1568 tarihli defterde 100 akçe ağnam (koyun/keçi) vergisi alındığı görülmektedir (Karaca, 2012: 245). Osmanlı Devletinde koyun/keçiden alınan vergi bölgelere göre farklılık göstermektedir. Ancak uygulamada genel olarak iki koyundan bir akçe alınmaktadır.  Bu kıstası uyguladığımızda Bisse köyünde 1478 tarihinde 650, 1568 tarihinde 200 koyun/keçi bulunduğunu hesaplamak mümkündür. 1568 yılındaki koyun/keçi sayısındaki düşüş dikkati çekmektedir. Ancak Uluborlu kazasındaki diğer köylerde de bu tarihte koyun/keçi sayısında büyük düşüş görülmektedir.

 

H.1260 (M.1844/1845) tarihli Uluborlu Kazası Temettuat Defterinde Bisse köyünde; 80 keçi, 50 oğlak; 505 koyun, 368 kuzu; 50 inek, 46 buzağı; 9 düve, 44 öküz/tosun, 2 beygir, 4 kısrak, 4 tay, 47 merkep, 34 sıpanın kayıtlı olduğu görülmektedir. Bisse köyünde hane başına düşen koyun sayısı 20,2, keçi sayısı 3,2; inek düğe sayısı 2,3; öküz/tosun sayısı 1,7; merkep sayısı 2’dir (Karaer, 2013: 60).

 

H.1332 (M.1914) tarihli Konya Vilayet Salnamesinde Bisse köyünde; 623 tiftik keçi, 73 kıl keçi, 810 koyun, 250 sığır, 4 katır, 9 beygir, 200 merkebin mevcut olduğu yazılıdır (Karaer, 2011: 214). 1980 yılında Başköy’de; 16 keçi, 1.156 koyun, 245 sığır, 60 merkep mevcuttur (Karaer, 2011: 214,216). 2012 yılında Başköy’deki hayvan varlığı; 250 koyun, 20 sığırdan ibarettir (Hiyal, 2012).

 

Böcüzade Süleyman Sami 1910’lu yıllarda yazdığı Isparta Tarihi adlı kitabında; Bisse köyü tarafında köfke taşından daha yumuşak bir nevi beyaz taş madeninden söz etmiştir. Bu madenin, çıkarıldıktan sonra taraklandıkça sertleştiğini; hanelerin alt kat döşemelerinde, merdiven karşılarında ve bahçe havuzlarında kullanıldığını belirtmiştir (Böcüzade, 2012: 77). Kemal Turfan, 1900’lü yılların başında inşa edilen Senirkent ilçe merkezindeki Pazar Camisi inşaatında kullanılan taşların Bisse köyünden getirildiğini yazmıştır. Günümüzde Başköy sınırları içinde bulunan mermer ocaklarından piyasa değeri yüksek mermer madeni çıkarılmaktadır. Bu mermerler yurt içinde ve yurt dışında alıcı bulmaktadır.

 

Günümüzde Başköy

 

Başköy’ün başlıca geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktır. Gelir yetersizliğinden dolayı, köy devamlı göç vermektedir. Köyde, genç nüfus yok denecek kadar azdır, hane reislerinin çoğu emeklidir. İki hane reisi hayvancılıkla uğraşmaktadır. Köyde 2 taksi, 4 traktör ve 2 patpat makinesi mevcuttur. Köyde bir cami, bir köy konağı ve iki adet mermer ocağı faaldir. Köyde bir imam görev yapmaktadır. Köyün yolu asfalt olup, elektriği, telefonu ve içme suyu yeterlidir. Köyde bir okul binası mevcut olup, taşımalı eğitim nedeniyle kapalıdır. Aile Hekimliği sistemi kapsamında ilçe merkezinde bulunan aile hekimi, haftada bir gün köyde hizmet vermektedir (Hiyal, 2012).

 

Sonuç

 

Başköy, Senirkent ilçesinin nüfus bakımından en küçük köyüdür. Kendi değerlerine sahip çıkamayan her geçen gün küçülen Başköy, yok olmaya doğru sessizce yürümektedir. Birileri bu gidişe dur demelidir. Başköy’ün eski günlerdeki gibi canlanması, yeniden kendine gelmesi en büyük dileğimizdir. 

KAYNAKLAR

– Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi (COA): ML-VRD-TMT-d 10594

– Aksu, F. Isparta Yer Adları, Isparta: Isparta Halkevi

– Arıkan, Zeki (1981-1982), “Hamid Sancağındaki Timar Düzenine İlişkin Araştırmalar”, Tarih Enstitüsü Dergisi, sayı: 12

Arıkan, Zeki (1988), XV. ve XVI Yüzyıllarda Hamit Sancağı, İzmir: Ege Üniversitesi

– Başköy (2014). http://yerelnet.org.tr/koyler/index.php/ 10.05.2014

Baykara, Tuncer (1990). Anadolu’nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve İktisadi Tarihi Üzerinde Araştırmalar, Ankara:

– Böcüzade Süleyman Sami (2012), Isparta Tarihi, Isparta: Isparta Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü

– Cebeci ve Topraklı (2018), Ahmet H. Cebeci – Ramazan Topraklı, 16. Asırda Hamid Sancağı, Ankara: Semih Ofset

– Genel Nüfus sayımı 20 İlk Teşrin 1935: Köyler Nüfusu, İstanbul, 1937.

– Hiyal, İbrahim (2012), Başköy Muhtarı İbrahim Hiyal ile 15.10.2012 tarihinde yapılan görüşme

İliksiz, Şaban (1983), Rahmetli Senirkent Halk Kütüphanesi Memuru Ahmet İliksiz’in oğlu Öğretmen Şaban İliksiz’den alınan 16 Mayıs 2020 tarihli e-mail.

– Karaca, Behset (2012), XV. ve XVI. Yüzyıllarda Uluborlu Kazası, Isparta:

– Karacan, Kadir (2012), Büyükkabaca ve Yöresi Tarihi, İstanbul: Büyükkabaca Belediyesi

Karacan, Kadir (2014), Büyükkabaca Tarihi II. Isparta: Büyükkabaca Belediyesi

– Karaer, İbrahim (2011), Dünden Bugüne Senirkent (1182-2010), Ankara: Senirkent Kültür ve Yardımlaşma Derneği

– Karaer, İbrahim (2013), Senirkent’in Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Isparta: Senirkent Belediyesi

– Karaer, İbrahim (2018), Senirkent İlçesinin Kültür ve Tabiat Varlıkları, Isparta: Senirkent Yükseliş Vakfı

– Kurat, Nimet Akdes (2016), Peçenekler /yay. haz. Ahsen Batur. Ankara: Türk Tarih Kurumu

– Özsait, Mehmet, Isparta ve Burdur 2009 Yılı Yüzey Araştırmaları Raporu, s. 128,129. http://www.akmedanmed.com/ 25.03.2014

– Özsait, Mehmet vd. (2013) Apollonia Mordiaion Territoriumu’ndan Yeni Yazıtlar (2013). ADALYA Suna ve İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Yıllığı. http://www.akmedadalya.com/ozet /25.03.2014

Salname-i Vilayeti Konya (1330/1914), İstanbul: Cihan Matbaası

Şekercioğlu, Uüseyin (1989), Gelendost Tarihi, İstanbul:

– Topraklı, Ramazan (Mart 2018), “2017 Faaliyeti”, Hamideli Tarih, sayı: 5

– Tunç, Kenan Hakkı (24 Temmuz 1954), “”Senirkent Köylerinde Bir Gezi Yassıveren ve Bisse”, Hür Senirkent, sayı: 24-25

– Turfan, Kemal (9 Aralık 1972), “Senirkent Tarihi”, Senirkent Postası, sayı: 160

– Turfan, Kemal (1996), “Senirkent’in Tarihçesi” – Senirkent Empozyumu – Ankara: Senirkent Kültür ve Yardımlaşma Derneği

Türkarslan, Hasan Ali (2009), http://senirkent.blogcu.com/Bisse sayfasına yazdığı yorum/ 02.09.2009

– Yinanç, Mükrimin Halil (2013), Türkiye Tarihi Selçuklular Devri 1. Cilt /yay. haz. Refet Yinanç, Ankara: Türk Tarih Kurumu

 

NOT: Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz

 

Dr. İbrahim KARAER

e-mail: [email protected]

 

Yorum bulunmamaktadır.
Konu: BAŞKÖY (BİSSE) TARİHİ

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.