Din simsarları için merkezde Tanrı, din ve hükümleri yoktur, kendileri vardır. Başka bir söyleyişle isteklerini din kılıfıyla, din diye dayatırlar. Kanserli hücreler böyle oluşur ve bütün vücuda yayılır. Bunu görmüyorsak, aldanıştan beter bir yangına düştüğümüz kesindir.

Sanat konularına girmek istediğim halde, haftalardır din simsarlığına dikkat çekişim, bu bozguna kılıç şakırdatanların azlığındandır. Bütünüyle hayatı boğan bu toz dumandan, bu hipnozdan, sahibinin sesi korosundan başka ses duyurmayan ortamdan iyi bir şey çıkmayacağını bilmekten dolayıdır. Bu ortamda kültür ve sanata dikkat ve yönelişin çıkamayacağı matematik kesinliğe yakındır. Çünkü her yaratıcı hamle, yorucu bir zihin ve gönül sancısıyla gelir. İçinde zıtların didişmesini yaşamayan yaratamaz. Her yaratıcının ruhunda bu kavganın sonunda gelen bir barışın meyvesi olgunlaşır ve gün ışığına çıkar. Din simsarlığı, her türlü totalitarizmin üstünde bir güçle yaratıcılık ikliminde yaprak kımıldamasına izin vermez. Buna rağmen, kayayı delen çiçekler gibi, büyük ruhların meydan okuyuşu eksik olmaz. Konumuz o istisnalar değildir, normal hayatın yürüyüşü üzerinde konuşuyoruz.

Yaşayışımızı saran sahte din grupları tarihte görülmemiş bir egemenlik kurdular. Onları buralara getiren bizim gafletimizdir. Biz de o kadar sağlam değilmişiz ki bozukluk kolayca ilerledi” diyenler haklıdırlar. Düzelmenin yolu, bu hale itiraz etmekten ve iyi örnekleri görmekten geçer. Dinle aldatmanın yayıldığı alan, bütün hayatımızdır. Nereye baksanız bir aldatıcının sevimsiz eli oradadır. Konuşulmuyorsa, konuşturulmuyorsa bundandır. İyilikler ve iyiler görünmezliğe itilmişse bundandır.

 

Partiler üstü bakış

Olanlara tenkitçi bir gözle bakmak, düşünen kişinin değişmez işidir. Aydının partisi, cemaati olmaz; olsa da değişmez rota hakikat arayışıdır. Particilik edenler elbette olacaktır. Onlar da siyaset içinde doğruya yönelişi ve eleştirici bakışı temsil etmekle yükümlüdürler. Öyleyse, geldiğimiz felaketli duruma karşı bir söz etmeyen aydınlar da mutasyona ve hipnoza uğramışlar arasındaki fırsatçılardandır. Ben bu kadar söyleyebildim. Bundan ağır hükümler verecekler, doğruyu dosdoğru söylemiş olacaklar.

Din, yaradılışa dair sorularımıza bir yüce varlığı işaret ederek cevap verir. Bizde formül çok güzel söylenmiştir: Ondan geldik ona döneceğiz.” Dünyanın hayhuyunda ine çıka yol alırken, insanları bu inanışın yaşama prensipleri iyiliğe yönlendirir. Canlıya cansıza bu dikkatle davranmayı ihtar eder. Kötülükleri frenler. Esasen her dinde var olan, bizde en güzel şekliyle yerleşen temel ölçüleri kuvvetle hatırlatır: Çalmayacaksın, öldürmeyeceksin, yapacaksın, bozmayacaksın, yardım edeceksin, ötekinin hakkına uyduğun kadar insansın. Hakkı korumak, ancak ehliyet ve liyakatle mümkündür.

Din(ler) bunları söyler. Din simsarı, dinden geçinen kişiler ve yapılar dinden görünür, tersini yapar. Bir de siyaseti ele geçirdi mi simsarı tutamazsınız. Derdi tasası sadece dünya saltanatı olan yapılar birbirini ve hayatımızı çiğneye çiğneye yol alır. Ümmet nutukları yeri göğü inletirken, bizzat kendilerinin bin parçaya böldükleri ümmet‘in haline bakın, en hafif ifadeyle utanırsınız. Öyle keskinleşirler ki, bugün olduğu gibi aynı dinden olan ve kendisi gibi düşünmeyen en büyük düşmandır. Selefî hareketlerin Müslüman boğazlaması bundandır. Bizdekilerin hiçbir değer tanımaz tavırlar içine girmeleri bundandır.

 

Görünen köy

Din simsarlığı düzen sevmez. Anarşisttir. Ölçü ve denge canını sıkar. Yıkıcı karakteri suları bulandırmayı sever. Dini kavramlar her zaman paravandır. Dinin özü ahlakın dibe vurması simsarı ilgilendirmez. Din diliyle söylersek, insanlık tarihinde “nifak çıkarma“da onlardan ilerisi yoktur. Abdullah İbni Sebe soyunun devamcısıdırlar. Siyasette Muaviye‘yle takviye edilmişlerdir diyecektim, diyemedim. O ırkçı ve siyasî rakiplerine karşı ölçü tanımaz adam, hiç olmazsa devlet için değerlileri seçerek ülkesini büyütme aklını gösterdi.

Zamane simsarlarında, devlet fikri ve öyle bir zekâ ve kültür arayışı da yok. Hatta her değere düşmanlık esas. Vaziyet ve vesayet budur ama buna rağmen ümitsiz olamayız. Önümüz açık: Milletin gözüne çekilen perde, önünde sonunda kalkar. Kendisine edilen hakaretleri mutlaka görür. Kötüye eğilim geçicidir. Tabiatımız iyidir, kalıcı olan odur. Elverir ki o kaynakla irtibatımızı sağlayanlar eksilmesin.

Peki nasıl düzeleceğiz?

Bana kalırsa başlangıç formülü belli: Dini kullanan kişi ve yapılara, “Dini kavramları, inşallahı, maşallahı bırak, şu konuda ne diyeceksen fikrini duyalım…” dediğinizde benzini bitmiş arabaya dönerler. İllüzyonları çöker. O halde, günlük yaşayışımızda, ilişkilerimizde, özellikle devlet idaresinde aklı öne koyacak, dini sarf malzemesi olmaktan çıkaracak ve koruyacağız. Nizâm-ı Cedîd, Tanzimat, Meşrutiyet ve nihayet Cumhuriyet‘in yapmaya çalıştığı budur.

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Simsarlık Tanrısı dini boğdu

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.