Dindar görünmek, toplumu her yönüyle bozan bir problem haline geldi. Nereden baksanız öyle. Çünkü dinden yürüyenler her yerdeler ve aldatıyorlar. Zavallı dinin yakasını bırakmayan, yaygınlaştıkça yaygınlaşan bu sahtecilik bizi boğuyor. Ülkemizi de boğuyor, çevremizi de boğuyor. Irak’a, İran’a, Afganistan’a, Ortadoğu’ya ve bütünüyle İslam dünyasına baktıkça gün günden utancımız artıyor.

Bugün yaşadıklarımız, bildiğimiz riya ve nifaklardan mukayese edilemeyecek kadar farklı. Yoksa dini kullanma şu veya bu ölçüde hep vardı. Örnek çok. Yakın dönemin renkli siyasetçisi Osman Bölükbaşı‘na siyasete girmeye karar veren birkaç genç gelmiş. “Bize ne tavsiye edersiniz? diye sormuşlar. Kurt politikacı, o meşhur hiciv keskinliğiyle Siyasete girecekseniz din alın, din satın! Zarar edeni görmedim.” demiş. Sahteliğe en müsait alanı böyle bir acılıkla ifade etmiş.

 

“Gibi görünmek” hastalığı

On beş haftadır, nasıl bu hale geldiğimizi düşündürmeye çalışıyorum. Bu son yazıda daha açık söyleyeceğim: Laikliğe rağmen bu duruma düşmemiz, yetmiş yıldır Türkiye’yi yöneten sağ iktidarların halk dalkavukluğunun sonucudur. Bu dalkavukluk, dinden sapmalara, merdiven altına oy hesabıyla devamlı prim vermiştir. Devrim yobazlığının da yardımıyla gitgide semirmişler ve doğrudan dinle siyaset yapan, dini boğazlayan partiler doğmuştur. Şimdi yaşadığımız azgınlık bu sürecin zirvesidir.

Dinin özü böyle kayboldu. Din adıyla birkaç şekille soslanan sahtelikler kaldı. Artık, olur olmaz yerde içi boş dini kavramlar kullanılan bir hayatımız var. Son yıllarda muhataplarıma sık sık şöyle demeye başladım: Lütfen güzel kardeşim, bana dindar görünerek bir şey anlatmaya kalkma! Anlatacağın neyse anlat! Din de iman da onun içinde.” Okumuşları bile yalınkat din görüntüsünün kolaycılığından uyandırmak güç. Buna rağmen vazgeçmek olmaz, konuşacağız.

Geldiğimiz yer, gösterişçi dindarlık“tır. Yani, artık dine yakın veya dindar olmanıza gerek yok, öyle görüneceksiniz. Cuma mesajları bile sizi dindar göstermeye yeter. Camiden cemaatten bahsederseniz daha kolay yol alırsınız. Ondan sonrası risksiz kazanç.

Bu gösterişçilik dinin içini boşaltınca kuru levhalarla idare ediyoruz. Dinden bahsedeni bırakın,İnşallah” “maşallah” diyeni sahtekâr göreceğimiz günlere doğru ilerliyoruz.

 

Aldatmalar içimizi boşalttı

Milletime, mizacımı aşarak keskin hatırlatmalarda bulunmak ihtiyacıyla haftalarca bunları yazdım. Bazı dostlara “Yeter artık” dedirtecek kadar çok yazdığım da doğru. Milletine ödenmez borcunu unutmamış, vazifesini yerine getirme gayretinde bir Türk evlâdı ve belki gelecekte bugünleri anlayacaklara notlar düşen bir kimse sıfatıyla yazdım. Korkmadan, çekinmeden yazabilenlerin azdan az olduğu bir zamandayız. Bu konulara giren varsa da böyle giren yok. Bunun için bir kültür meselesi kabul ederek gönül yangınıyla yazdım.

Bu gösterişçilik, iyi ve doğru bırakmayan kötüdür ve kötülüktür. Zihin kabzına sebep oluyor. Düşünceyi boğuyor. Ruhu bozuyor. Duyamıyor, düşünemiyoruz. Dolayısıyla kültür ve sanata yer bırakmıyor. Bu meseleyi dikkatlere getirerek, iyiye, doğruya, güzele, yani dine, kültür ve sanata alan açmak istedim.

Bir tespitimi de aynı üzüntüyle açıklamalıyım: Yazdıklarıma gelen tepkilere göre, toplumun büyük çoğunluğu din adına yürütülen sahteliklerden bahsedilmesinden rahatsız oluyor, inciniyor, en azından hoşlanmıyor. Şaşılacak şey ama böyle. Dini bozanları değil de bozuyorsunuz diyenleri susturmaya çalışan bir zihniyet hazır kıta halinde hemen saldırıyor. On beş haftalık yazı dönemi benim için önemli bir test imkânı sağladı. En sapık düşünceleri din üzerinden kabul ettirecek bir ortama düştüğümüzü bir daha acıyla gördüm.

Sözün tesirini düşürmemek için bu yazıyla ara veriyorum. Gösterişçi dindarlığın dini ve hayatımızı nerelere getirdiğini konuşmayı mutlaka gündemde tutmak lazım geldiğini söyleyerek ara veriyorum.

 

Asıl darbe ve asıl vesayet

Bu mesele benim için yeni değil. Çok yazdım ve konuştum. 15 Temmuz’u değerlendirdiğim bir yazıda da bu konuyu merkeze almışım:Camiler dolsa boşalsa, her ağzını açan inşallah maşallah dese, âyet hadisle söze başlasa ve öyle bitirse de mana kaybolunca olan oluyor. Dindar görünüyor, din dışına düşüyoruz. (…)Sokağa, mahalleye, okula, kışlaya, hele hele camiye bugibi görünmekhâkim. (…)Dostlar alışverişte görsünler” tipi bir din ve ahlak çürütücüdür. Nitekim köklü bir darbedir ve bu kötünün kötüsü darbe olmuştur.” (Türk Edebiyatı Dergisi, Ne Ekersen Onu Biçersin, Eylül 2016)

Hâsılı, büyük Âkif‘in dediği gibi “Zavallı dîni maskaraya çevirdiğimizaçık. Dinle aldatma her kötülüğün anası deyişim bundandır. Susmak kötülüğe hizmet ve meydanı onlara bırakmak. Ya korkup çekinip susarak yıkıma destek vereceğiz, ya da oyunu gördüm deyip konuşacağız ve Ortadoğululaşmaktan, Suriye-Irak-Afganistan olmaktan kurtulacağız. Mesele bu kadar net.

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: “Gösterişçi dindarlık” yakamızdan düşmüyor

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.