Ayasofya‘nın devraldığımız Türk hâkimiyetinden önceki eserlerden farklı bir durumu var. Hristiyan Batı, diğer dinî eserlerden fazla ve özel bir değer yüklüyor. Bizim için Fetih günlerinin gözümüz gibi baktığımız bir yâdigârı. Sembol bir yapı; dolayısıyla zaman zaman değişik yönlerden tartışılmasına şaşılmaz.

Cami olarak açarken, konuyu bu çerçevede ele almak, önünü-sonunu, getireceklerini ve götüreceklerini hesap etmek gerekirdi, beceremedik. Sanki egemenliğimizden şüphemiz var veya “ağır bir müdahale karşısındayız” havası estirildi. Çok meselede başvurulan dış güç algısı yöntemiyle seferberlik haline benzer bir durum yaratıldı ve “Arş yiğitler vatan imdadına! âvâzı yeri göğü tuttu.

 

Yol yordam bilmezlikler

Hatırlayalım, Ayasofya‘da 1991’den beri ezan okunuyor, Hünkâr Mahfili‘nde de namaz kılınıyordu. Yani hem müzeydi, hem de ibadete açıktı. Son kararla ibadet alanı genişletildi. Buna rağmen müze karakteri de değişmedi. Uygulamalara bakanlar bunu gayet net görürler.

Caminin geri planda kaldığı, siyasetin ve şaşılacak derecede seviyesiz görüntülerin öne çıktığı bir program uygulandı. Müze yapıldığı döneme öfke, ana fikirdi. Kutuplaşma denen ayrılık illeti körüklendi. Çıkacak türlü problemler düşünülmedi ve düşündürülmedi. Dış etkiler bir yana içeride olanlar vahimdi: O kalabalıktan kaç kişi koronaydı, kaç kişi hastalandı, kaç kişi hayatını kaybetti Allah bilir. Bu insana değer vermezliğin kötülüğü caminin iyiliğini bastırdı. Ardından bir şaşkınlık daha geldi. Dünyadan habersiz bir azgın güruh, Ayasofya’yı “Cami” olarak kaydettirelim diyerek bağıra çağıra Tapu’ya koştu. Fakat aldıkları cevapla senaryoları boşa çıktı: Meğer Atatürk müze kararının ardından Tapu’ya “Ayasofya Cami-i Kebiri kaydını düşürtmüş. Dedim ya, tuhaf işler oldu: Mektep müsameresinden örnek oyunlar görüldü. Yine din hayatımız ve bütünüyle yaşama kültürümüz zarar gördü.

Açılış gününde minberi siyaset kürsüsüne çeviren bir Diyanet Reisi vardı. Dışarısı da miting meydanıydı. Salgına rağmen, çağrılan yüzbinlere Cumhurbaşkanı nutuk attı. Cami çıkışı nutuklarının ilki değildi. Camide siyaset zirveye çıktı. Meğer beğenmediğimiz eski yıllarda bir seviye varmış: Hatırlayın, siyasetçiler gazetecilerin cami önünde mikrofon uzatmalarına izin vermezlerdi. Türk siyasetinde din ve değerler açıktan malzeme edilmezdi. Yazmıştım, bir keresinde, çok acil bir gündem için Demirel‘in Cumaları devamlı gittiği cami önünde bekleyen gazetecilere çıkışması unutulmaz bir dersti. Ateşe dokunmuş gibi Çocuklar, ne yapıyorsunuz? Camide siyaset olur mu? Uygun yerde sorun sorularınızı…” demişti.

 

Bir başka profesör

Ayasofya’da 24 Temmuz’da başlayan utandığımız sahneleri iyi anlamak lazım. Profesör Boynukalın, Ayasofya’ya imam atandı. Özel seçildiğini ilk günden gösterdi: Hemen işe koyuldu, her hafta bir bomba patlattı. Ayasofya gibi çok yüksek bir yerde imamlık şerefini taşıyamadı. “Ben Atatürk’e herkesten daha çok hakaret ederimyarışında boy gösterdi. Dinmiş, imanmış, camiymiş önemli değildi, tek dikkati buydu. Doğan tepkilere dayanamayıp görevden ayrıldı. Fakat hâlâ hezeyanlarına devam ediyor.

Bundan da ders çıkarmadık. En son, tuhaf kılıklarla hazırlanmış çocuklar için Ayasofya’da bir hafızlık icazet töreni düzenlendi. Hatırlatayım: Gelenekte böyle bir diploma ve töreni yoktur. Tayyip Bey de katıldı. Din üzerinden siyasette vites yükseltildi. Bir emekli hoca dua etti. Dua değil beddua ve hakaret. Hem de Kur’ân’ı alet ederek. Ayasofya’nın müze yapılışına veryansın etti. Cumhurbaşkanı ve devlet erkânının önünde kin kustu. Merasim bitişinde bu zata kimsenin bir şey dememesi onayladıklarını gösterdi. En kötüsü, her konuda konuşan Cumhurbaşkanı on aydır Ayasofya’da Atatürk’e edilen hiçbir hakarete karşı ağız açıp bir cümle etmedi. Etse herkes kendine çeki düzen verirdi, etmedi.

Velhâsıl, on ayda Ayasofya’da iyi bir şey olmadı. Dikkat edin, görevlendirilen adamların yüzü, sözü sevgiyi çağrıştırmıyor. Sonraki yazımda vereceğim, Kanuni Vakfiyesi’nde tarif edilen birinci sınıf aydın imam özelliklerinin hemen hiçbiri bu adamlarda yok. Netice ortada: Nefret dili körüklendi. Bin yıllık hayatımızın din dili unutuldu. IŞİD’i, El-Kaide’yi doğuran kafa ile akrabalıklar öne çıktı. Vahim ötesi sahnelerdir ve acil tedbir gerektirir.

Camiler, öteden beri siyasetin arka bahçesiydi. Bugün devlet gücünü de arkalarına aldıkları için dünle kıyaslanamayacak kadar güçlü ve yıkıcı bir yapı doğdu. Olanlar fenadır ve göreceğimiz şudur: Bu haliyle cami birleştirmiyor, ayırıyor. Sevdirmiyor, nefret ettiriyor. Bozulma çok yönlü ve derindir.

Büyük büyük cami açışlarımız da bu kültür bozgununa dâhil. Yazacağım.

 

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Ayasofya kör kutuplaşma sahnesi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.