Ömer ÖZCAN

Türk Yurdu, Şubat 2013 – Yıl 102 – Sayı 306

        Yakınlarda Türk düşüncesi ve siyasetinin unutulmaz isimlerinden yazar, şair Osman Yüksel Serdengeçti (1917-1983) hakkında Prof. Dr. Cemal Kurnaz’ın hacimli bir eseri çıktı.[1] Serdengeçti hakkında önceki yıllarda bazı yüksek lisans tezleri yapılmış ve müstakil kitaplar çıkmıştı. Bu son eser muhteva ve hacim bakımından hepsini geride bırakmıştır. Üniversite öğrenciliğim sırasında tanıma şansını bulduğum Serdengeçti’yi, anlatmakta kelimeler yetersizdir. Onun mücadelesine ve ruhuna nüfuz edebilmek için yanında bulunmak, davudi sesini dinlemek, peş peşe ağzından dökülen nüktelerle süslü sözleri dinlemek gerekir. Hitabı, giyimi ve kuşamı ile Anadolu’nun kalender meşrep insan tipinin güzel bir örneği olmuştur. İlk defa görenlerin bir şeye benzetemedikleri Serdengeçti’nin konuşmaya başlamasıyla gerçek cevheri ortaya dökülürdü. Sonraki yıllarda, 1950’li yılların başında üniversite tahsili sırasında Serdengeçti’nin çok yakınında bulunan ve halen Aydın Köşk ilçesinde yaşayan Dr. Ahmet Koç’tan onunla ilgili, henüz yazıya geçirilemeyen epeyce hatıra parçaları, anekdotlar dinledik.

         Antalya Akseki’de doğan Serdengeçti, ilkokulu memleketinde bitirmiştir. Ortaokulu ve liseyi Antalya ve Ankara’da okumuştur. 1940 yılında Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Felsefe Bölümüne yazılmıştır. Bölüm üç alt dala ayrılmıştı: Felsefe, Sosyoloji, Psikoloji. Bunların hepsinde on beşer, on altışar öğrenci bulunuyordu. İki sene birlikte okuyan öğrenciler sonra seçtikleri alt dallara devam ediyordu. Kız ve erkek öğrenciler yarı yarıyadır. Bir müddet sonra erkek öğrencilerin bir kısmı başka fakültelere geçmişlerdir. Felsefe bölümünde Nusret Hızır, Necati Akder; Sosyoloji ve Psikolojide Muzaffer Şerif Başoğlu, Niyazi Berkes, Behice Boran, Mediha Berkes öğretim üyeleridir. Bu öğretim üyelerinin bazıları Amerika’da okumuşlar, Marksist olarak dönmüşlerdir. Serdengeçti’nin bölümdeki öğrenciler öğretim üyelerinin fikri yapılarına göre, bir tarafta Behice Boran Muzaffer Şerif Başaoğlu’nu tutanlar diğer tarafta Akder ile Hamdi Atademir’i tutanlar olmak üzere iki grubu ayrılmışlardır. Serdengeçti’nin de bulunduğu sosyoloji sınıfında Mübeccel Kıray(Prof. Dr. ), Lütfü Öztabak (öğretmen, Liseler için Sosyoloji dersi kitabı yazarı), Ekrem Altay (öğretmen, Liseler için Sosyoloji dersi kitabı yazarı), Müzeyyen Köksal, Tahsin Gülöksüz ve Fatma Başaran (Prof. Dr. )bulunuyordu.[2] Az sayıdaki öğrenci grubu arasında onunla aynı çizgide mücadele eden tek arkadaşı Selahattin Ertürk olmuştur. Ertürk’le birlikte Türk ve Tanrı adıyla 1943 yılında bir kitap neşretmişlerdir.

Memleketi idare eden yöneticiler bütün şiddetiyle devam eden II. Dünya Savaşı’na, baskılara rağmen girmeme başarısını göstermekle birlikte muharebede üstünlük sağlayan tarafın ideolojisine göre iç politikada gerekli ayarlamaları yapmak hünerini gösterirler. Ankara’nın müzikli tek restoranı olan Karpiç’te yılbaşı gecesi müzisyenler sıra ile İngiliz, Alman şarkılarını çalarak dengeyi gözetirler. Savaşın başlarında üstün durumda olan Almanların gerilemeye başlamasından sonra DTCF’de kümelenen Boran ve arkadaşları öğrencilere siyasi eğilimleri doğrultusunda yapmakta oldukları propagandayı artırırlar. Mübeccel Kıray, bu dönem hakkındaki konuşmalarında hocalarını antifaşist olarak nitelendirerek, komünizmle ilgilerinin bulunmadığını ısrarla ileri sürmüştür. Hâlbuki onunla yapılan mülakatlardan önce basılan, Komünist isimli eserinde Vedat Türkali’nin bu hocaların komünist olduklarını belirten beyanı var: ‘Behice’de, Muzaffer’de inanmış komünistlerdi.’[3] Yine öğretim görevlileri Niyazi Berkes, Mediha Berkes, Pertev Boratav, fakülte dışından Adnan Cemgil gibi sol aydınların, yayımladıkları ileri Kemalist çizgide örtülü Marksist Yurt ve Dünya dergisi etrafında toplandıklarını belirtiyor. [4] Daha Marksist militan tavır içinde bulunan M. Şerif Başoğlu ile Behice Boran’ın diğerleriyle anlaşmazlığa düşerek ayrılıp Adımlar diye başka bir dergi çıkarmanın peşine düştüklerini, ayrı bir dergi çıkarmanın iznini almanın kolay olmadığını, İstanbul’dan Parti adına gelen Mihri Belli’nin bütün gerekçelere karşı bunun doğru görülmediğini bildirdiğini, Başoğlu’nun ‘Biz tastamam Zeki Baştımar’ın denetiminde bir dergi çıkaracağız’ demesiyle, akan suların durduğunu ifade etmiştir. [5] Kıray, düşüncelerini beğenmediği kişilere çamur atarken bilim insanı kisvesi altında gerçekleri tamamen çarpıtıp yalan söylemekten de geri kalmıyor. Kıray,  arkadaşının hayatının safahatı hakkında da yanlış bilgilere sahiptir. Serdengeçti’nin ‘Bölükbaşı’nın ‘ partisinde milletvekili seçildiğini belirtiyor[6]. Sosyal Bilimler Lisesi Sosyoloji dersinin program taslağının Talim ve Terbiye Kurulu’nda görüşülmesi sırasında bu alanda doktora yapan dini bütün bir üyenin örnek bilim insanı olarak ısrarla Kıray’ın adının programa girmesi talebine karşılık üyelerin aklıselimi ile Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu kabul edilmişti.

1944 başından itibaren Serdengeçti’nin kira ile oturduğu evinde hemen her akşam toplanan öğrenciler komünist faaliyetlerin önüne geçmenin yollarını tartışırlar.  Evinde toplanan öğrenciler arasında sonradan farklı bir çizgi takip eden 1980 sonrasında kurulan Halkçı Parti’nin genel başkanlığını yapan Necdet Calp’ta vardır. Serdengeçi, Calp’la ilişkisini vefatına kadar sürdürmüştür.

Serdengeçti, yakın dönem siyasi tarihimize ‘1944 Milliyetçilik Olayı’ olarak geçen 3 Mayıs 1944’te Ankara’da cereyan eden gençlik hadisesi üzerine gözaltına alınmış, İstanbul’a götürülerek Emniyet Müdürlüğü’ndeki hücrelerde 3, 5 ay kalmıştır. Burada manevi ve fiziki işkence görmüş, sorgulama sonucunda serbest bırakılmıştır. D. T. C. F. ’deki hocalarla mücadelenin bedelini ağır ödeyen Serdengeçti okuldan uzaklaştırılır. Hak arama süreci olumlu sonuçlanmaz ve mezun olması engellenir. Okul yönetimince Boran ve arkadaşlarına karşılık olarak cezalandırır. Eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ile yargıya taşınan tartışmalar yaşar. Atsız’ın 1944 neşrettiği açık mektuplarla kamuoyuna taşıdığı, Serdengeçti’nin uğrunda okulu bitirmediği mücadelenin sonucu olarak 1948’de solcu hocaların D. T. C. F.  ile ilişikleri kesilmiştir. M. Ş. Başaoğlu, Amerika’dan davet almış, hemşehrisi Başbakan Şükrü Saraçoğlu’nun iltiması ile pasaportunu alarak bir daha dönmemek üzere memleketi terk etmiştir. Meslek hayatına Kanada’da devam eden Niyazi Berkes, başta İsmet İnönü, hiç sevmediği anlaşılan M. Ş. Başoğlu ve kendisine zararı dokunduklarını düşündüğü bütün vatansever milliyetçileri ağır biçimde eleştirdiği hatıralarında Serdengeçti’yi de çamur atmaktan geri kalmamıştır. [7]

22 Kasım 1952’de Malatya’da postaneden çıkan Vatan gazetesi sahibi Ahmet Emin Yalman lise öğrencisi Hüseyin Üzmez tarafından tabanca ile yaralanır. Bu hadise, kuruluşundan itibaren büyük bir gelişme göstererek kısa sürede Anadolu’da 80 şube açan Türk Milliyetçiler Derneği’nin kapatılmasına sebep olmuştur. Nazım Hikmet’in affedilmesi için açılan kampanyaya karşı aleyhte ki tutumu, Meclis’te mason derneklerinin kapatılması hakkında kanun teklifi veren D. P. milletvekillerini desteklemesiyle belirli bir kesimin büyük tepkisini çeken Türk Milliyetçiler Derneği’nin kapatılması yönünde başta Cumhurbaşkanı Celal Bayar olmak üzere bazı kesimlerin çaba gösterdikleri bilinmektedir. Serdengeçti, suikastla ilişkili olduğu iddiasıyla Necip Fazıl Kısakürek, Cevat Rifat Atilhan ile birlikte tutuklanmış ve suçu olmadığı halde 14 ay hapis yatmıştır.

Bu mücadele döneminde Serdengeçti dergisini çıkarmıştır. 1 Nisan 1947’de ilk sayısı çıkan dergi Şubat 1962’deki 33. sayı ile ömrünü tamamlamıştır. Derginin bazı sayıları birden fazla ve binlerce tirajla basılmıştır. Hayatının büyük bölümü dergideki yazıları ve konuşmalarından dolayı yargılama, savunma hazırlama ve hapishanede geçmiştir. Bunlardan hiç şikâyetçi olmamış ve düşündüklerini söylemek ve yazmaktan da vazgeçmemiştir. Serdengeçti’nin 22 sayısı Demokrat Parti iktidarı döneminde çıkmıştır. Bu iktidar döneminde muhatap olduğu, yargılamalar ve engeller daha fazla üzmüş olmalıdır. Yaşasaydı günümüzde cereyan edenler muhakkak onu derinden yaralardı. Yıllarca davasını savunduğu, mazlum kabul ettiği İslami kesimin bir bölümünün masonluğa ve Siyonizme bigâneliğini acaba nasıl karşılardı? Serdengeçti’de Türk ilim ve fikir hayatına mensup birçok tanınmış imza bulunmaktadır. Fikir mücadelesinin keskinleştiği dönemlerde bu isimler savcılıkların devamlı takip altında tuttukları dergide yazmaktan çekinmemişlerdir. DP’nin iktidar döneminin ilk yıllarında Atsız’ın çıkardığı Orkun ile Türk Yurdu dışında 10 yıllık süreçte milli değerlerin mücadelesini yapan fazla bir yayın organı da bulunmamaktadır.

Hastalıklarla uğraştığı son dönemlerin dışında hayatının bir bölümünde siyasetle de meşgul olmuştur.  Memleketi Antalya’da İl Genel Meclisi üyeliği yapmış ve 1965-1969 yılları arasında Adalet Partisi’nden Antalya milletvekili olarak parlamentoda bulunmuştur. 1965’te seçimleri kazanan Süleyman Demirel, başbakan olunca ilk başta partisindeki milliyetçilerle işbirliği içinde görünmesine rağmen ilk merhalede 1964 yılındaki genel başkanlık mücadelesinde desteğini aldığı Prof. Dr. Osman Turan ile Osman Yüksel’i tasfiye etmiştir.  1951 ve 1952’de milliyetçilik aleyhtarı kalemler olarak öne çıkan Mümtaz Faik Fenik ve Adviye Fenik, A. P.  organı Son Havadis gazetesinin köşelerine yerleşmişlerdir.

Serdengeçti, siyasete MHP’de devam etmiş kısa bir süre MSP’de bulunmuştur. Doğruları savunma düsturu çerçevesinde birlikte hapis yattığı, eserlerinin naşirliğini yaptığı Necip Fazıl Kısakürek’le Yeni İstanbul’daki köşesinde şiddetli bir kalem tartışması yapmıştır.

Kurnaz’ın eseri ‘Kitabın Hikayesi’ başlıklı giriş kısmından sonra, I. Bölüm: ‘Sayfalara Sığmayan Ömür’, II. Bölüm: ‘Yayın Hayatı-Makaleleri, Serdengeçti Dergisi, Serdengeçti Yayınları, Serdengeçti Kütüphanesi ‘kısımlarını, III. Bölüm:3 Mayıs Tufanı-Tufandan Önce, 3 Mayıs Tufanı, Tufandan Sonra kısımlarını, IV. Bölüm: Politika İçinde-C. H. P. ’ye Karşı Mücadele, İlk Milletvekili Adaylığı, Antalya İl Genel Meclisi Üyesi, D. P.  Karşısındaki Tavrı, 1957 Seçimleri: İkinci Milletvekili Adaylığı, Konya’dan Mebus Olayım Derken Mahpus Olur, A. P.  Antalya Milletvekili, Siyasal Arayışları, C. K. M. P. /M. H. P.  Yılları, M. S. P. ’ye Geçiş, Siyasete Veda’ kısımlarını, V. Bölüm: Serdengeçti’nin Mahkemelerle İmtihanı, VI. Bölüm: ‘Kişiliği-Daima Bir Yanı Açıkta Kalan Adam, Edebi Kişiliği’ kısımlarını, VII. Bölüm: Düşünce Dünyası, Milliyetçilik Anlayışı, Din-Tasavvuf, Yunus Yolunda, Nurculuk, Münafıklar-Din İstismarcıları, Mazlumların Sesi,  Toplumcu Görüş, ’Materyalizmin Yıkılışı, Buhran, İç Nizam, İmam Hatip Meselesi, Özlediği Dünya, Kültür Emperyalizmi, Kravat, Komünizmle Mücadele, Devletçilik, Özel Sektör, İslam Paktı, Tabiat’ kısımlarını ihtiva etmektedir. Eserin sonunda geniş bir kaynakça ve dizin bulunmaktadır. En sona ‘Geçmiş Günler Birer Hayal Oldular’ başlığı altında Osman Yüksel’in hayatının belirli safhalarıyla ilgili çok sayıda resim konmuştur.

Büyük emek mahsulü olan eserde bazı noktalara işaret etmek gerekiyor. Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığında Kurmay Binbaşı olarak maiyetinde bulunan 18 kişiden biri olan Hüsrev Gerede, milli mücadeleye katılmış, milletvekili seçilmiş ve general rütbesine ulaşamadan 7 Mayıs 1924’de Budapeşte Büyükelçisi olarak diplomatlığa başlamış ve askerlikle ilişiği kalmamıştır. (s. 74) Serdengeçti’nin D. T. C. F. ’deki öğretim üyeleriyle mücadele ettiği dönemde Remzi Oğuz Arık henüz milletvekili seçilmemişti. Arık, 1950 seçimlerinde parlamentoya girmiştir. Dr. Halil Fikret Kanad ise milletvekilliği yapmamıştır. (s. 352) Samimi bir Türk milliyetçisi olan Serdengeçti’nin Türk Ocakları ile ilişkisi sadece Prof. Dr. Osman Turan’ın Genel Başkan olduğu 1970 yılında çıkan Türk Yurdu dergisinin 345 ve 346 sayılarının künyelerinde sorumlu neşriyat müdürü olduğuna işaretle yetinilmiştir. (s. 186) Serdengeçti, Türk Ocağı’nın 1969-1971 döneminde Merkez İdare Heyeti üyesi ve Umumî Kâtip olarak görev yapmıştır. [8]Sivil toplum kuruluşlarında görev almadığını bilinen Serdengeçti,  Demirel tarafından tasfiye edilerek Adalet Partisi’nden birlikte ihraç edildiği Osman Turan’ın talebi üzerine Türk Ocakları’nda idari görev almış olmalıdır.  Atsız’ın 3 Mayıs 1952’de, Ankara’da verdiği konferansın D. T. C. F.  ve Halkevi salonlarının verilmemesinden dolayı Atatürk Lisesi’nde yapıldığı (s. 589), 31 Aralık 1951’de Ankara Halkevi’nde Mehmet Akif’i anma toplantısının yapıldığı(s. 604) belirtilmiştir. Hâlbuki Halkevleri, Bu etkinliklerin yapıldığı tarihlerden çok önce Meclis’in 8. 8. 1951 tarihli oturumunda kabul edilen yasanın cumhurbaşkanı tarafından imzalanıp 11. 8. 1951 tarihli Resmi Gazete’de neşredilmesiyle kapatılmıştı.

İslâmiyetle Türklüğü bağdaştıran, hayatı boyunca bu değerlerin savunmasını yapan Serdengeçti hakkındaki bu eseri genç neslin okuması gerekmektedir. Günümüzde onlara model olabilecek böyle güzel örnekler giderek azalmaktadır.  Bu eseriyle onun manevi varlığının diri kalmasına vesile olan yazarı tebrik ediyoruz.

Yazımıza eklediğimiz, bir üniversite öğrencisine yazdığı mektuptaki samimiyet ve açıklık onun ruh halini yansıtmaktadır.

 

Kardeşim Aydın![9]

Orhan! Orhan!

Mektubunu aldım; teşekkür ederim. Sağol! Yalnız Osman Yüksel Bey, bu hoşuma gitmedi! Ben senin ağabeyin yerindeyim! Bari böyle söyle! Söyleyemezsen sadece ‘Osman !’ de. Bu bana yeter artar! Benim halim harab! Gazetelerden okumuşsundur. H. Ali faslından 3 ay 12 gün hapis; 116 lira ağır para cezası;300 lira H. Ali Yücel’in namus parası, 20 lira mahkeme masrafı 40 lira avukatlık parası[10] . Fakülte davasından 6 ay 2 gün hapis 202 lira para cezası ![11] Neticeler korkunç !” Son celsede yaptığım yazılı uzun müdafaada da suç unsuru görüldü. [12] Ve savcılığa alındı. Ne yazdıksa, ne söyledikse suç! Suç!

Lânet olsun! Bu müdafaayı bastırıyorum 15000 adet! Dehşetli bir şey! Tabi ki 8 sayıdan gönderirim

Sen ne yapıyorsun! Verdiğim kitapları okuyor musun? Oku! Oku! Oku! Bütün mesele burada! US’la ne âlemde? Benden selâm söyle! Sana da çok çok selâmlar.  Gözlerinden öperim.

Osman Yüksel

Sana bir ramazan armağanı gönderiyorum.  Oku ve okut! O. Y.  Mehmet Gülhan’dan haber yok!

[1] Prof. Dr. Cemal Kurnaz, Deli Rüzgâr Osman Yüksel Serdengeçti, Ankara 2012, 756 s., Kurgan Edebiyat Yayını

        [2] Kıray ve Başaran’la yapılan konuşmalarda sınıflarının yapısı, öğrenci ve öğretim üyeleri arasındaki ilişkiler hakkında bilgiler bulunmaktadır: ’Hayatımda Hiç Arkaya Bakmadım’ Mübeccel B. Kıray’la Söyleşi, İstanbul 2002, s. 78-79; Fatma Başaran ile Muzaffer Şerif Üzerine Söyleşi, Bilge Yağmurlu-Ayfer Dost, Muzaffer Şerif’e ArmağanMuzafer Şerif’ten Muzafer Sherıf’e, Der: Serhan Batur, Ersin Aslıtürk, İstanbul 2007, s. 76

[3] Vedat Türkali, Komünist, İstanbul 2001, s. 76

        [4] Türkali, a. g. e. , s. 73
        [5] Türkali, a. g. e. , s. 73, 75

        [6] Ayşe Yaraman-Ali Ergur, Mübeccel Kıray’la Söyleşi, Bibliyografya 2 Behice Boran, İstanbul 2002, s. 122  

        [7] Niyazi Berkes, Unutulan Yıllar, Yay. Haz. Ruşen Sezer, İstanbul1997, s. 4

        [8] Necmeddin Sefercioğlu, Türk Ocağı’na Hizmet Edenler Ocak’ta Kim Kimdi?, Ankara 2004, 111, 112, Türk Yurdu Yayınları

        [9] Serdengeçti, tarih bulunmayan bu mektubu Aydınlı Ankara Hukuk Fakültesi öğrencisi Orhan Özgedik’e (14. 2. 1928-20. 3. 20011)göndermiştir. Yazdıklarından ve derginin Ekim 1949’da çıkan 8. sayısından söz etmesinden mektubun 1949 yılı yaz tatilinde kaleme alındığı ve memleketi Aydın’da bulunan Özgedik’e gönderildiği anlaşılıyor. Bu mektup Aydın’da çalıştığım yıllarda rahmetli Özgedik’in bana verdiği 1940’lı yılların Türkçü dergileri arasında bulunan tek nüsha Serdengeçti’nin içinden çıkmıştı. Özgedik hakkındaki yazımıza-İsimsiz Kahraman Orhan Özgedik, Türk Yurdu, sayı 301, Eylül 2012, s. 70-73-eklemek istediğim mektubu kâğıtlarım arasında uzun süre aramama rağmen bulamamıştım.

        [10] Serdengeçti’nin Mayıs 1947 tarihli 2. sayısındaki yazısından dolayı bu cezayı almıştır

        [11] Bu cezasını 1949 yılının güz ve kış aylarında Akseki cezaevinde çekmiştir

        [12] Mahkemede yaptığı savunma, Serdengeçti’nin Ekim 1947 tarihli 3. sayısında ‘Serdengeçti’nin Müdafaası’ başlığı ile yayınlanmıştır.

Kaynak: https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=670

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Deli Rüzgâr Osman Yüksel Serdengeçti

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.