İyi konuşmacılar sözlerine anlatacakları konunun ana kavramlarının sözlükteki anlamlarını vererek başlar, sözcük veya kavramları yabancı kavramlarla karşılaştırarak konuşmasını sürdürür. Ben böyle hatiplere bayılırım. Yatılı Öğretmen Okulu sınavlarına, o zamanlar sınava hazırlık kitabı diye bir icat olmadığı için, sözlük ve ansiklopedi okuyarak hazırlanmıştım. Bazı kavramların karşılıklarını bulamadığımı, bazılarının da birbirleriyle açıklandığını hatırlıyorum. Açıklama, karşılık bulma konusu o günlerden merakımı çekmiştir. Kavramların iyi açıklanıp açıklanmadığına dikkat ederim. Dilimizin fakirliğinden değil ama ilgisizliğimiz ve tembelliğimizden kavramların, sözlerin altını-üstünü yeterince dolduramadığımızı, düşünüyorum.

Yeterince açıklamadığımız sözcükler, kavramlar birbirine karışıyor. Bu kavramların işaret ettiği anlamlar da karıştığı için davranışlar ve duygular, düşünceler de birbirine karışınca, düşünce hayatımız ve felsefemiz gelişemiyor. “Töre” iyice işlenerek yeterince açıklanmamış böyle kavramlara güzel bir örnektir.

Töre” kavramı açıklanırken bilgi, tecrübe, yol, yordam, alışkanlık, huy, edep, adap, ahlak, görenek, görgü, âdet, anane, kural, kanun, anayasa gibi kavramlardan söz edilmekte, o kavramlara bakıldığında da bu kavramlara gönderme yapılmaktadır. Yani bunlar aşağı yukarı birbirleriyle açıklanıyor.

Örnek, “Görenek” sözü TDK’da “bir şeyi eskiden beri görüldüğü gibi yapma alışkanlığı, âdet” olarak, “Âdet” de görenek, alışkanlık, töre ile açıklanıyor. “Töre” ise “Bir toplulukta benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü, âdet” olarak geçiyor. “Gelenek” de “Bir toplumda, bir toplulukta eskiden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, yaptırım gücü olan kültürel kalıntılar, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlar, anane, tradisyon” deniyor. (Tradisyon’un bu açıklamada ne işi var, ayrıca sormak lazım.) Eğer kavramlarınızı böyle birbiri ile veya birbirine yakın kavramlarla açıklar ve aralarındaki farkı belirtmez yahut farkları bulmak için kafa yormazsanız, eğitiminiz yarım olur, sakat nesiller yetiştirirsiniz. Töre, Arap cezalandırma adetleriyle karışır; ölümler olur. Birileri Töre adına konuşurken yediği nanenin farkına bile varmaz; koca fikir hareketleri gülünç duruma düşer.

Töre’nin ne olduğunu, ne olmadığını ortaya koymak için ne yapmak gerekir? Önce edebiyatınızda geçen bütün töre konulu metinleri, cümleleri tarayacaksınız. Halkbilime başvuracak, atasözlerinize, deyimlerinizde geçen konuyla ilgili sözleri bulacaksınız. Sonra bu konuda yazılmış makale ve kitapları, araştırmaları göreceksiniz. Buralarda kavram ne kadar açıklığa kavuşturulmuş bakacaksınız. En sonunda da bu çalışmalardan elde edilen bilgileri süzüp, birkaç cümlelik açıklamaya indirgeyeceksiniz; böylece sözlüğünüz ve kavramınız zenginleşecek. Sonra bu kavramı sağlıklı öğrenenler, sağlıklı bilgilerle doğru davranışlar ve fikirler geliştirecek.

İşin doğal akışı böyle olmakla birlikte, bu konuda yapılmış çalışmaların büyük bir kısmında Töre kavramının ona yakın kavramlardan ayırıcı özelliği ortaya konmamıştır. Emin olunuz “Töre“den bahsedenlerin büyük bir kısmı “Bu töre nedir, törelerimiz nedir?” diye durup düşünmemiştir. “Töre konuşunca Han susar” sözünü paylaşırken Han’ı susturan şey nedir, nelerdir diye bakmamıştır. “Türk töresinde misafire saygı vardır.” diyen birine “Türk Töresi’nde başka ne vardır?” diye sorsanız çoğu zaman cevap alamazsınız. Dediğim gibi bu eksiklik süratle giderilmeli, kavramlar yerli yerine oturtulmalıdır.

Bana sorarsanız “Töre” yukarda saydığım kavramları yönlendiren ana yasalardan oluşan “Türklerin Yazılı Olmayan Anayasası” dır. Anayasa, Kanun, Kararname, Yönetmelik sırasıyla diğerlerini derecelendirmek mümkündür.

Bu gibi karışıklıkların önlenmesi, düşünce ve ruh dünyamızı aydınlatacak, berrak düşünce daha güzel gelişmelere zemin hazırlayacaktır.

Kaynak: Günboyu

http://arslanevi.blogspot.com/
Contributor
Do you like Arslan KÜÇÜKYILDIZ's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Töre

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.