Özellikle gücü eline geçirenlerin dedikleri ile ettikleri arasındaki uçuruma ve bunu icra ediş hoyratlıklarına dokunacaktım. O kongreye takılıp kaldım. Gülüş oynayış içinde şehid anasını telefona bağlatmak ve… Kanım dondu! Bunları konuşamayan ve kamu vicdanında mahkûm edemeyen, “bu nasıl iş?” diyemeyen bir toplum haline geldik. Şehidler bize bunun için ağlasın! Artık, Türk Milleti için değişmez gündem, bu değer tanımazlıkla battığımız çukurdan nasıl çıkacağımızdır.

Yaşama kültürü aynadır. “Niye böyleyiz? diyen, insanımıza ve nasıl yaşadığımıza bakarsa görür. Aynaya hohlamamışsak resim gayet nettir. İnsan malzememiz bozuldu. Politikacıların, önde gidenlerin, özellikle iktidarın, gücü eline geçirenlerin namuslu davranmalarını bekliyorsak, kendi kalitemize bakacağız.

Derin acıyla söylüyorum, doğrulara bağlı yaşamanın kaybettireceği düşüncesi çoktandır içimizde yer etti. İyiyi, güzeli, doğruyu sevmediğimiz söylenemez, yanlışa direnemedik. Büyütenler tepedekiler olsa da kabahatin tek adresi yok. Bu bozgunda geniş halk tabakalarının gerekçesi açıktır: “İş-aş, evlâd ü ıyal derdi var” diyerek direnemediler, sapa gittilerHerkes yapıyor” deyince de yanlış davranışı, kabahati, suçu meşrulaştırdıkBize benzeyenleri seçtik. Gücü kullananlar da, ellerindeki malzeme de budur ve bileceğiz ki buradan ahlâk çıkmaz.

 

Kökümüz çürük değil

Kötüyü ve kötülüğü normalleştirme muhtemelen böyle başladı. Yoksa maya sağlam. Torosların tepelerine, yeni hayata az karışmış dağ köylerine bakın orada bizden epeyce başka insanlar, yaşayışlar göreceksiniz. Kök değerlerin aslı değilse de yansıması onlardadır. Nesilden nesile geçen sağlam ölçülerle yaşıyorlar. Yüksek bir hayat görüşleri var. Tabiatın dilini anlıyorlar. Bizim gibi olana bitene şaşmıyorlar. Dar hayatlarının binbir zorluğu içinde yalpalamıyorlar. “Oğul, dünya bizim isteklerimize göre dönmez. Olacak işe bakın siz...” derler. Hayat filozofudurlar.

Elbette şehirlerde hayat karmaşıktır. Çok yönlü ilişkiler, bağlantılar, aile ve çalışma düzenleri değişiktir ve zamana göre değişme-değiştirme potansiyeli taşır. Yalnız, hayatı anlama şeklen başkalaşsa da o sadelikle canlı bir irtibat vardır. Yakın zamana kadar vardı. Bir milletin fertleriysek, gidiş yönü ve temel değerler aynıdır. Kurallar iyi belirlenmiş ve uygulanıyorsa, milletin birlik hamuru iyi karılmışsa her durumda bir türlü birlik görülür. Buradaki bozulmayı yahut kaymayı ve memleket sosyolojisini iyi bildiğimiz kanaatinde değilim.

Zihnim bazı düşüncelerle güreşerek yürüyor. Bazen en ileri dediğimiz medeni yükselişler, o sadeliklere dönmek ister. “Yaptıklarımız bizi tabiatin özünden ayırmış mıdır? diyen her sancılı zihin böyle bir sadeliği arar. Hatta köklü arızaları fark eden vicdanların bu tür sığınışları kaçınılmazdır. Büyük filozofları, şairleri, yazarları böyle bir arzu her zaman yoklar. Sebebi, karmaşık, sahteliklere bulaşmış yaşama şekillerini, o düzen içindeki insanı ve toplumu iyiden iyiye rahatsız edici bulmalarıdır. Böyle bir derinlikle yaşasak bize bunu anlatacak o büyükler bizim içimizden de çıkardı.

Hâsılı, arınma ihtiyacını duyuracak kadar tatsız durumlarda mıyız derseniz, buna hayır diyemem. Bozulma iyiden iyiye arttı. Halkın sade hayatının küçük kurnazlıklar ötesinde bu sahteliklere bulandığını görüyorsanız endişelenirsiniz. En azından bir “yaratıcı inziva” fikri zaman zaman sizi yoklar. Dağlarda, ormanlar içinde, bir su başında, insan eli değmemiş güzelliklerle yaşamak istersiniz.

 

Kaçmakla kurtulunmaz

Benim gibi modern hayata bağlılardansanız işler büsbütün zorlaşır. Dediği ile ettiği bir olanlardanım diyerek kenara çekilmek olmaz.  Sebebi açık, en basit düşünceyle kalabalıkların ruhuyla yaşıyoruz. İfsad edilmiş kalabalıkların… Bozguna mecburiyetle veya bile isteye katılmış kalabalıkların. Benim güzel insanlarım böyle bir salgının tuzağında başını oraya buraya vura vura ilerlerken ben de içlerindeyim. Görüyorum, duyuyorum, biliyorum. Yaranın biri iyileşmeden diğerine düşüyor. “Bu da böyle olsun dediği böyle üçüz beşiz doğurdu. Kötülükler amansız bir virüs gibi çoğaldı. Etrafı sardı, görüyorum.

Salgın günlerinin amansız yalnızlığı içinde bu hücum durmaz. Dünyalar üstünüze üstünüze gelir. Dürüst olmanız çok değerlidir ama rahatlamaya yetmez. Çünkü derdiniz kendinizle sınırlı değildir. İmkân ve fırsat bencili olanlar, kötülüğe yenilenler, giderek yanlışı doğrunun yerine koyanlar içinde “O niye böyle de ben değilim; o niye faydalanıyor da ben faydalanamıyorum diyen bir ahlâkî bozguna gelmişsek işimiz zor. İnsanoğlunun meyli iyiliğe ve doğruluğadır. O duyguyu boğarsanız toplum buraya adım adım gelir. Ve geldi. Benimsenmiş bir arıza hayatımıza böyle kondu.

Ben güya siyasetin dilini yazmak için oturmuştum. Özellikle gücü eline geçirenlerin dedikleri ile ettikleri arasındaki uçuruma ve bunu icra ediş hoyratlıklarına dokunacaktımO kongreye takılıp kaldım. Gülüş oynayış içinde şehid anasını telefona bağlatmak ve… Kanım dondu!

Bunları konuşamayan ve kamu vicdanında mahkûm edemeyen, “bu nasıl iş?” diyemeyen bir toplum haline geldik. Şehidler bize bunun için ağlasın!

Artık, Türk Milleti için değişmez gündem, bu değer tanımazlıkla battığımız çukurdan nasıl çıkacağımızdır.

Kaynak: Yeniçağ

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Sahtelikler saltanat sürüyor

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.