Cumhurbaşkanı’nın aşılanmasının canlı verilişi önemliydi.

Aşıya güvensizlik var.

Giderilmesi ancak böyle olur.

Belli başlı dünya ülkelerinde de böyle yapılıyor.

Çok az bulabildiğimiz aşıyı niçin önce tepedekiler kullanıyor demenin mantığı yoktur.

Pfizer aşısı gizlice geldi ve onlar aşılandılar. Gerçekten Çin aşısı mı vurdular?” demenin manası var.

Bunlar konuşulur, konuşulmalıdır.

Yalnız, “Hükumete güvensizlik var. Çok aldanıyorlar. Çok aldatıyorlar. Bu denenler de onlara yakışıyor. Zaten işleri güçleri torpil, kayırma. Biz ne yapalım?” deseniz ve haklı olsanız da yapılacak iş belli.

Aşı bulacağız ve aşı olacağız.

Bu dedikleriniz yönetenlerin bugüne kadar neden aşı bulmadıklarını sorgulamaksa çok yerindedir.

Evet bu konuda ihmalimizin affedilir tarafı yoktur.

Süreci iyi yönetemediğimiz açık.

Çok yazdım, yine dikkatinizi çekiyorum: Sağlıkçılarımızın sağlam yetişmeleri bizi kurtarıyor.

Her türlü kötü yönetim örneğine rağmen yükü onlar taşımaya devam ediyorlar.

Biz de bu riske girmeyeceğiz, bu işi yapmıyoruz. ” demiyorlar.

Verilen hiçbir söz yerine getirilmedi. Birer birer ölüyoruz… Biz de işi yavaşlatıyoruz…” demiyorlar.

Aksaklıkları söylüyoruz, bir şey yapmıyorsunuz… biz böyle devam edemeyiz…” demiyorlar.

Kırılıyor, dökülüyor… yine devam ediyorlar.

Bu olanları iyi analiz etmek lazım.

On bir aydır yaşadıklarımız bize bir daha gösterdi ki ortada sağlam bir sistemden ziyade sağlam bir doktorluk ve sağlıkçı profili var.

Çünkü bu insanlar kayırmacı bir bozgun rejiminde yetişmiş yetersiz insanlar değiller.

Fedakarlıklarına hayran olduğumuz bu insanlar eski Türkiye’nin insanları.

Unutmayınız: Dünya çapında bir sağlık uygulamasını bunlarla sağladık.

Şimdi insan bakımından geriye gidiyoruz.

Bol bol alet edevat almak dışında insana yönelik bir anlayış yok.

Aletler bu devrede önemli ve işimize yarıyor ama asıl önemli olan o aletleri kullananlar.

Her türlü olumsuzluk ve ilgisizliğin verdiği havaya rağmen kimse işini daha az yapar durumda değil.

Her türlü tehlikeye rağmen canlarını düşünmeden çalışanlarız.

Böyle bir insan malzemesi dünyada yok.

Yönetenler bunu anlamış değiller.”

Tanıdığım bütün hocalar bunu söylüyor.

Bu salgın olsun bizi uyandırsa da bozgundan vazgeçsek… sağlığı iyileştirsek, sağlıkçıların moralini yükseltecek işler yapabilsek…” diyorlar.

Ülke için kaygıları bu noktada.

Hep onu söylüyoruz: Tıp Fakültelerini bozmak geleceğimizi her bakımdan karartıyor.

Onu konuşmanın ve düşünmenin zamanı da tam şimdidir.

Türk Tıbbı hala iyi bir noktadaysa onlar sayesindedir.

Üç kuruş ek ücret vermeyi beceremeyen sistem değil.

Ek göstergelerini ayarlayamayan sistem denen sistem dışılık değil.

Her gün feryadlarını işittiğimiz bu insanları dinlemeyen bir hükumet ediş olmaz.

Salgın döneminde bu küçük işleri halledemiyorsak tabii ki aşı peşinde olamazdık.

Nitekim aşı bulamıyoruz.

Dünyada sıkıntı var, bizde kat kat fazla.

Piontek Pfizer aşısını bulan Uğur Şahin “Türkiye’nin aşısını ayırdık” demek zorunda kaldı.

Türküm ben, Türkiye’yi düşünmem lazımdı, yöneticilerimizle henüz anlaşma sağlanmadı…” dedi.

O açıklamayı yapmasa o anlaşma da yapılmayacaktı.

4 milyon aşı Mart sonuna kadar gelecek.

Çin aşısının devamı ne zaman gelecek belli değil.

Memleketin âcil gündemi, “sözde-özde” polemiği değildir, bunlar ve benzerleridir.

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Sağlığa- Aşıya Odaklanalım

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.