Giden, sadece biz yakınlarının değil, Türklüğün Işın’ıdır. Ve bir dünya değeridir. Çalkantılar içinde kıvranan güzelim memleketim için göğsümü gere gere, haykırarak, iç gürlemesiyle bu güzel gerçeği söyleme ihtiyacındayım. Ne çare, içimde çağlayanlar yarışsa da hislerimi söylemekle yetinmek olmaz.

 

“Işınsu az önce gitti”

İskender Abi, 5 Mayıs sabahı saat 6.21’de birkaç yakın dosta ve aile fertlerine bu mesajı gönderdi. Görünce, sanki beklenmedik bir haberi almış gibi durakaldım. Meğer sandığım kadar hazır değilmişim. Meğer böyle hallerin duygusu ancak o an geldiğinde kendini tam belli edermiş. Hâlbuki 2 yıldan fazla bir zamandır bitki hayatındaydı. Bedenen gitmişti. Doktorları, bir haftadır “Gidişi an meselesi” diyorlardı. Zaman zaman tekrar ettiği, vasiyeti kabul ettiğimiz üç hususu konuşuyorduk. Romanını yazdığı, son yıllara kadar her kandilde beraber gittiğimiz Hacı Bayram’dan uğurlanmayı, cenazesinde Tekbir getirilmesini ve tabutunun bayrağa sarılmasını isterdi.

Gidişinden saatler önce sevgili kızı Elif’le Itrî’nin Tekbîrinin icralarını taradık. Nevzat Atlığ Bey’in korosundan çokça dinlediğimiz aklıma geldi. Şimdi Cumhurbaşkanlığı Korosu olan topluluğun Şefi, aziz üstadım Mehmet Güntekin‘i aradım. 20 dakika içinde kaydı gönderdi. Ruhunu teslim edişinden sonra, aile dostu Tuğrul Türkeş Bey, bayrak için valilik kararını aldırdı. Birçok kimse seferber oldu. Işınsu romanlarının en iyilerinden Canbaz’ın İlhan Kasapoğlu’su İlhan Kesici Bey, İstanbul’dan yetişti ve hizmete koyuldu.

İki partinin genel başkanı hariç, diğerleri mesajlar yazdı ve aradı. Kendileri veya temsilcileri cenazeye katıldılar, çelenkler gönderdiler. Ak Parti Grup Başkanı Naci Bostancı ve Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal Hacı Bayram’daydı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş defin sırasında kabristandaydı. Bürokratik kademelerden, ilim ve sanat dünyasından, her kesimden sayıya gelmez mesajlar yayınlandı. Işınsu Ablam’ın çok istediği bir ve beraber memleket manzarası ortaya çıktı. Bu ilgiyi görmek ve böyle görmek teselli tadında ve iç ferahlatıcıydı.

(Bu tür bilgiler edebiyat tarihi için önemlidir. Yazdığım biyografik denemeler ve yaptığım biyografik televizyon belgeselleri için bazen çok gerekmiştir, bulamamışımdır. O tecrübeden biliyorum, sıcağı sıcağına bu notları düşmek ihtiyacını duyuşum bundandır.)

 

Çok yönlü bir hayat

Edebiyat tarihçileri, Emine Işınsu’yu sadece çağımızın büyük bir Türk romancısı olarak kaydetmeyecek. Çünkü kültür hayatımıza ve yaşayışımıza kattıkları yalnız edebî verimlerinden ibaret değildir. Hayatına yön veren ve eserlerine sinen yüksek Türklük ideali mutlaka yazılacaktır. Dergiciliği ve bütünüyle yayıncılığı özel bir örnektir. Töre Dergisi etrafında hakikaten zorlu ve destani bir inanış hikâyesi ve büyük bir başarı vardır. Bu süreçte onun harekete geçirdiği dev isimlerden hiçbiri bu işi başaramazdı. O herkesi toplamış, inandırmış, gerektiğinde zorlamış, yazdırmış ve çalıştırmıştır.

Ablam, bunlarla yetinmez, elinin değeceği kabiliyetler arardı. Bazen çok ısrarlı davrandığını bilirim. İşe yarar zekâları tanır ve uygun bir yola girmeye teşvik ederdi. Pek az bulunur meziyettir. İyi insan işidir ve yüksek vericilik ister. Hayatı boyunca bunu bir memleket ve insanlık borcunu yerine getirircesine, kendiliğinden denecek kadar tabii halde yaptı. Üzerinde durmak karakterini tanımak için gereklidir. Memleket meselelerinde keskinliği de bu iyi insan değerlerinde ve yiğitçedir.

 

Yaşayışı da sanatlıydı

Kullanmaktan zevk duyduğum bir tespiti söylemenin yeridir. Emine Işınsu’nun hayatı sanatına, sanatı hayatına eşlik ederdi. Sanatkârların -ve sanatkâr mizaçların- zaman zaman tavır ve davranışlarını kontrol etmeleri zordur. Yaratış dönemlerinde çektikleri doğum sancılarından doğan normali aşan tepkiler, tavırlar, davranışlar anlayışla karşılanır. Hayatlarını düz -ve çevreye göre- düzgün yaşamayı zorlaştıran bir ağırlıktır. Dengeyi sarsar. Onun için, bahsettiğim bu hayat-sanat uyumu nadir bulunur bir cevherdir. Üzerinde uzunca durulacak bir konu da budur.

Emine Işınsu’nun hayatı vermekle geçti. Zevkle tekrar edeceğim: Yazarak vermek yanında, her yoluna düşene bir türlü yardım etmeye gayret etti. İnsanlardan sevdikleri, sevmediklerinden her zaman fazlaydı. Canlı cansız her şeyle yakınlığı içtendi. Eskilerin aynîleşme melekesi dedikleri empatisi çok güçlüydü. Üzmekten ve üzülmekten ateşe dokunmuş gibi kaçınırdı. “Emine Işınsu sevgi insanıydı” demek bir klişe değildir, hayatı bu güzel gerçeğin de sahnesiydi.

Gidişinde de bu vardı. Bir Ramazan sabahında gitti. Salgın günlerinde gitti. Göç emri bir başka bir zaman gelse, Türkiye’nin her yerinden ve dünyadan uğurlayanları olacaktı. “Niçin zahmet ettiler ki…” diyecek ve mahcubiyet duyacaktı. Hacı Bayram’da salgına göre fazla kalabalığı görünce bunları düşündüm. Gözlerimden damlalar sessizce iniverdi.

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: O benim Ablamdı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.