Millet o kadar sahipsiz ki anlatılamaz. Her konuda sağlam bir bilgi vatandaşa ulaşmamış. Sıradan bir sıkıntıda bile nereden yardım alacağımızı bilemiyoruz. Halk için var olduğunu söyleyen birçok kurum işini yapmıyor. Vatandaş da ele güne muhtaç oluyor. Bu resme aydınlatma yerine karartma görevi yapan Basın’ı eklememiz lazım. Şükür ki ülkemin insanları (sanal âlem sağ olsun) çabucak örgütlenip birbirinin yardımına koşuyor. Örgütlenme çok güçlü; seksen milyon nüfusumuz, bir o kadar da örgütümüz var. Geçenlerde üyesi olduğum kalabalık bir halk tıbbı topluluğunda, küçük ama önemli bir meselenin tartışıldığını gördüm: Bir anne “Arkadaşlar 3 yaşında oğlum var. Elinden tablet ve telefonu alamıyoruz. Önerilerinizi bekliyorum.” diye sıkıntısını yazınca yüzlerce yorum geldi. Üşenmedim, hepsini okudum, hatta “Her yaşa göre zekâ oyunumuz vardır, üçtaş, dokuztaş, göçürme, satranç gibi zekâ oyunları oynayın.” bile dedim.

Yorumlarda bu zorluğu yaşayarak buldukları çözümleri anlatan, yanlış kullanımdan dolayı gözleri kayan, beyni pelteleşen çocukların ana babaları vardı. “Saatlerce çocuğu telefonla yalnız bırakırsanız tabi bırakmaz; siz yapmazsanız çocuk da yapmaz!” diye akıl verenler; “Bizim köye getir. Tavuk, kaz, tavşan, ördek, kediyi görünce hepsini unutur. Kalbi kıpır kıpır olur…” gibi ilginç bir yöntem önerenler, “Basın tokadı bak nasıl bırakıyor!” veya “Evin yönetimini de çocuğa verin, sorun çözülsün!” diye hafiften dalga geçenler… vardı.

Genel olarak tavsiye edilen şuydu: Eve erken gelin, geç çıkın, televizyonu kaldırın, çocuğun yanında kimse eline telefon almasın, telefonu tableti kaldırın, kural koyun, önemli olan koyulan kuralları sürekli aynı şekilde devam ettirebilmektir. Ailece aynı kurallar geçerli olmalı. İzin verdiğiniz kadar çocuk ileri gider. Koyulmayan kuralları çocuk nereden bilsin? Onun normal olduğunu öğrenmiş! Uyuyunca tableti ya da telefonu saklayın; şarjı bitti, elektrikler gitti diye başka yöne yönlendirin. Ağlayacaktır, bu yüzden onunla ilgilenerek başka güzellikler yasatabilirsiniz. Kararlı olun, kademeli olarak saati azaltın, yerine kaliteli vakit geçirin, onunla yaşına uygun oyunlar oynayın. Dikkatini başka uğraşlara çekin; yapboz, boyama, hamur oyunları oynayın. İlgi alanını ona siz öğreteceksiniz; eşyalarını, bulaşığını toplamasını isteyin, tabii önce siz yapın, bırakır. Olmazsa doğa gezileri yapın, evcil hayvan alın, kreşe gönderin, Gerekirse uzman desteği alın psikoloğa gidin, bütün oyunları silin, interneti kapatın. Onların önünde telefonla fazla gözükmeyin. Büyükleri taklit ediyor, siz çok uğraşınca merak ediyor, eğer şimdi bunu düzeltmesiniz birkaç yıl sonra büyük sorun olacak, psikolojik sorunlar. Anne baba çocuğuna ayna gibidir. Çocuk aynada ne görürse onu yapar.” tavsiyeleri vardı. “Annenin elinden telefon düşmüyor ki! Çocuk da örnek alıyor. Birçok kadın, özellikle misafirliklerde rahat edeyim diye çocuğun eline telefon veriyor. Zaten merhaba der demez hemen vifi şifresi soruluyor.” “Çocuk ister, onunla oynar, arkadaş oluruz diye hevesle doğururuz. Sonra ‘yorulduk’ diye çocuğu internet ortamına sokar, daha sonra da çıkartmak isteriz. Bu televizyonlar, bu internet evlerimizde olduğu sürece bu çocuklardan bir şey beklemeyelim.” endişeleri vardı.

Buna karşılık, “Şimdiden alışsın, hangi çağdayız, süreye bağlayın, mola vakti, uyku vakti bildiren uygulamalarla sınırlayın, eğitici, dini oyunlar indirin onları oynatın.” diyenler de vardı. (Hangi dinin oyunları bilmem!) Biri “Ebeveyn olarak siz ikna edemiyor, uygulama ikna ediyorsa orada sorun var!” derken, bir diğeri “O yaş grubunda bırakın tablet ya da telefonu TV bile olmamalı!” diyordu. (“Dert çok: “Ben çocuğumu çok iyi yetiştiriyorum, o yaşta İngilizce öğretiyorum.” diyen anne ile kapışmamızı başka bir gün anlatırım.) Bir anne haklı olarak “Küçücük kız çocukları Tiktok’ta ne arıyor? Evli kadınlar bile Tiktok’ta. Bir de marifetmiş gibi ya babaları ya anneleri çekip Tiktok’a atıyor ya da sosyal medyaya. Sonra da ‘Benim çocuğum çok iyi telefon, tablet kullanıyor, çok zeki’ diyor. Yanlış, çok yanlış. Arkadaşımın kızı 6 yaşında, kendi çekip atıyor artık Tiktok’a. O kız 16 yaşına geldiğinde düşünmek bile istemiyorum. Çağımızın hastalığı maalesef. En küçüğünden en yaşlısına, elinde telefon olup da bağımlı olmayan kimse kalmadı. Adamlar, istediklerini yaptı; hepimizi bağımlı ettiler. Çoluk çocuk 4 yaşında her şeyi öğreniyor; saçma sapan kelimeler, küfürler… 1.5 yaşındaki çocuğum Youtube de reklam atlayıp video değiştirmesini öğrenmiş, çok akıllı diyoruz; hayır bu telefonlar öyle yapılmış ki bizleri akılsız yapıyor. Çocuklarımıza iyilik ettiğimizi onları mutlu ettiğimizi sanıyoruz ama ne yazık ki kurallar olmadan onları yanlış yoğuruyoruz.” diyordu.

Devletin ilgili kurumları uyurken, sahipsiz vatandaş, gariban Türk, çağlar boyu sürecek sorunlar getirecek böyle küçük dertlere, kendinden derman arıyordu.

Kaynak: Günboyu

http://arslanevi.blogspot.com/
Contributor
Do you like Arslan KÜÇÜKYILDIZ's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Ne yapmamı önerirsiniz?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.