Biden’ın ‘soykırım‘ demesini yeni bir dönemin başlangıcı kabul edeceğiz. Yoğun gündem içinde, pek çok mesele gibi saman alevi tepkisiyle geçiştirmek hatasını işlemeyeceğiz. Bu vakte kadar bilmedik, öğrenmedik, anlamadık, anlatmadık. Böyle devam etmek uğradığımız sıkıntıları ağırlaştırır.

İlk anda göreceğimiz husus, Ermeni meselesini objektif bilgiyle halletmenin zorlaştığıdır. Tarih, bilgi, belge, hakikat arayışına kulaklarını tıkamış bir peşin hükümle karşı karşıya olduğumuzu bileceğiz. Malum desteklerle dünyanın belli başlı ülkelerinde parlamentolara kararlar aldırdılar. Dünya kamuoyu önemli ölçüde bu büyük yanlışa inandırıldı. Soykırım onlar için sanki Tanrı buyruğu. Ortaçağ Papazları gibi, konuşmayız ve konuşturmayız diyorlar. Hamlelerimiz bu katı gerçeği bilerek kurgulanacak. Artık ne yapılacaksa siyaseten yapılacak, bu doğru. Fakat bilmek esastır ve her adımda ihmal edilmeyecek. Adamlara şah dedirttik. Şimdi mat olmadık demek için uğraşacağız.

Israrla devlet aklı ve devlet dili diyorum. Döneceğimiz yer orası. Hatırlayın: Baştakiler, açılım, çözüm vesair dövizlerle -en hafif şekliyle söylersek- iş bilmezlikle silahları kendimize çevirdiler. 2009’da Ermenistan’la protokol imzaladık. Bu köklü politika değişikliğini Dışişlerimiz bilmiyordu. Devletin hiçbir kurumunda görüşülmüş bir konu değildi. 2500 yıllık devlet geleneği diyorsak bu keyfiliğin açıklanacak hali yok. O tarihte Moskova Büyükelçimiz Halil Akıncı idi. 28 Nisan 2021’de, MDM Bilgi Şöleni’nde Ermenilerle protokol imzaladığımızı İsviçre Büyükelçisi’nden ve Ruslardan öğrendiğini söyledi. Hiçbir devlete yakışmaması bir tarafa, acemice bile denmeyecek kadar akıl almaz bir iş. Neresinden tutsan dökülen bir tavır alış. Gazetede okusanız, siyasetçilerden duysanız “Bu kadar da olmaz…” der ve inanmayabilirsiniz. Son devrin çok yönlü diplomatlarından, Türk Keneşi Kurucu Genel Sekreteri Halil Akıncı’dan duyunca benim gibi durur kalırsınız.

 

Türkler bilmiyor

Eski yazışmalarda dendiği gibi “yaşadıklarımız muvacehesinde” yönetenlerimizin tutumu ve sonucu değerlendirilmelidir. Açılım illetinden beri akademik çevreler ve aydınlar konuyu çalışmadı. Türk yayınevleri Ermeni meselesiyle ilgili yeni yazılmış beş kitap basmadılar. Eskiden yazılanların -Türk Solu’nun bastıkları hariç- yeni baskıları da yok. Talat Paşa’nın 1916’da hazırlattığı bol resimli ve belgeli eseri, Kamuran Gürün’ün, Esat Uras’ın kitabını Türk okuyucusu artık bilmiyor. Onları hızla yeniden basacağız. Orada kalmayacak, bugüne kadar ihmal ettiklerimizi yapacak ve halkımızı yeni baştan konuya çekeceğiz. Milletçe uyanacak ve dimdik duracağız, en önemli hamle budur. Uğradığımız ağır iftirayı “Onlar haçlı” diyerek geçiştiremeyiz. Bu ve benzeri sözlerin her birinin bize çevrilmiş mitralyözler olduğunu bilmemiz lazım. Elimizi kolumuzu bağlıyor ve bizi çaresizliğe itiyor.

Dikkat edin, “Dünya öyle dediğine göre biz de bir şeyler yapmışız…” diyen siyasetçilerimiz, devlet adamlarımız var. Cehalet ve sebep olduğu kendine saygı kaybı bizi buralara getirdi. İnsanlarımızın, suskunluğumuzdan dolayı, propagandaları gerçek kabul etmeye hazır hale getirildiğini ve gerçeği konuşmadığımız için uydurmalara yenildiğini gösteren bu örnekler dehşettir. Bilgi ve şuur eksikliği her yerimizden akıyor. İsim ve örnek vermek istemem. Türkiye’de olanları az çok bilen bir Türk ne yapacağını kara kara düşünmeye başlar. Duramaz, susamaz.

 

Dedelerimiz katil mi?

İki şeyi asla kabullenemeyiz. Gerçeklerden habersiz olmayı ve uydurmalara böyle aptalca yenilme ayıbını. Türk çocukları dedelerinin şanlı yaşayışını öğrenecek. Tarihin en insanca yönetimlerini kurduğunu bilecek. Osmanlı dönemi için Eflatun’un ideal devlet fikrine en yakın idare diyen namuslu Batılıları bilecek. Geçmişini iftiharla anacak. Doğrularıyla, yanlışlarıyla… Bu bilişle, değil soykırım gibi bir iftira, ağır sayılacak herhangi bir cürmü bile işlemediğimizi görecek. Dahası, yanlışlarımızın kendimize olduğunu anlayacak. Baskıları azaltmak için suçsuz yere astığımız Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey ve onun gibi onlarca vatan evlâdının acısını duyacak.

Bu meseleyi biz de ders kitaplarına alacağız. Türk çocukları olanları mektep sıralarında dosdoğru öğrenmeye başlayacaklar. Karşılarına çıkan Ermeniler veya onların ağzıyla konuşanlar karşısında şimdiki gibi susmayacaklar, başları dik, olanları anlatacaklar. “Kimse bunlardan bahsetmedi, biz de sesi çok çıkanlara inandık…” diyenleri çok gördüm. Şaşacaksınız, Türk Cumhuriyetleri’nde bile soykırım yaptığımız görüşü hâkimdir. Ermeniler ve Ruslar oralarda da yıllarca işlemişler. 15 yıl boyunca gidiş gelişlerimde ve üç yıllık TRT Temsilciliğim sırasında bölgede yaşarken çok karşılaştım. Konuştuğum Türkler, rahatladıklarını söylediler, sevindiler. Ne olursa olsun, konuyu kendi gündemimizde tutmak, konuşmak, anlatmak vazgeçilmez bir iştir.

Yapmadıklarımızı ve yapacaklarımızı birkaç hafta daha hatırlatmaya devam edeceğim.

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Gafletimiz yetsin artık

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.