O benim ablamdı.

Kalemini, hayatını bir büyük ideale vermişti.

Kof sloganlara düşmeden fikir ve ideal nasıl söylenir, nasıl yazılır, nasıl ruh olur eser, onda görmüştük.

İdealinde bir memleket ufku vardı.

Türklüğün tarih içindeki yüceliklerini düşünür, ışıltılı geleceğinin tuğlalarını döşeyenlerden olmak isterdi.

Derdi tasası Türklüktü.

Acılarını dindiren bir sabaha uyandı.. ve dün gitti.

Hayır, hayır, içimdeki dalgalanmaları yazacak değilim.

Ne yazsam onun kim olduğunu düşündüremeyeceğimi biliyorum.

O bir özel karakterdi, özel bir ruhtu.

Babası Aziz Vecihi Zorlutuna Paşa’dan cephe ruhunu, annesi Halide Nusret Zorlutuna’dan edebiyat zevkıni tevârüs etmişti.

Sadece edebiyat mı?

Hayat görüşü, zorluklara karşı aktif sabırla karşı koyma ve bütün varlıkları sevme.

Evet sevgi… o yaratıcı sevgi, her şeyimiz sevgi…

Bu ruhla durmadan kanatlanırdı.

Tohum ekecek toprak arardı.

İnsan arardı.

Elini verecek insan arardı.

Elinden tutacak insan arardı.

Ruhunda bencilliğe yer yoktu.

Her zaman muhatabını düşünür, ona göre hareket ederdi.

Eskilerin aynileşme melekesi dedikleri empatisi çok yüksekti.

Töre’nin 12 Eylül’e dönen yıllarında en çok konuştuğumuz psikolojik haller arasında bu vardı.

Zihnime nasıl da çakılıp kalmış olmalı ki hala capcanlı duruyor.

Benim gibi taşralı gençlerle görüşmesi bir kardeş, bir abla, bir anne, bir hoca, bir terbiyeci gibiydi.

Hem sever, hem eksiklere dokunur, davranış dersleri verirdi.

Anadolu’nun temiz çocukları, giyim kuşamdan duruş oturuşa, ikili görüşmelerden toplu temasa kadar şehirli havasının süzülmüş halini onda görür, yeni bir hayata hazırlandıklarını hissederlerdi.

Yıllar yılı, bıkmadan usanmadan her karşısına gelene bu rafine kültürü hatırlatırdı.

Galip Erdem Abi gibi ismiyle hitap ettiklerine, Bahattin Karakoç gibi Abi dediklerine de takılmaktan geri durmazdı.

O bizim şehirli yüzümüzdü.

Aydın yüzümüzdü.

Temsil ettiği değerlerle tabir caizse yüksek kültürün yaşama şekillerinin örneğiydi.

Ruhumuzu, vicdanımızı temsil eden öncülerdendi.

Yazardı, yayıncıydı, öğreticiydi.

Taa içerden yazardı.

Roman hikâye, onun kaleminde capcanlı hayatlar halinde içinize akardı.

Kaleminden dökülen kelimeler bedene, cana kavuşurdu.

Yıllar önce bir illet ondan hafızasını, kelimelerini aldı.

Bir gün “Güzel kelimelerimi bulamıyorum…” dedi.

İki yılı makinelere bağlı bitki ömründe, o güzel kelimelerden uzak on yıl geçti.

Ve bugün, başka bir âlemde yazılmamış romanların hasretiyle buluştu.

Ne kadar sevildiğini bugün bir daha gördük.

Aile fertleriyle geçirdiğimiz saatlerde telefonlarımız susmadı.

İnternete girip iki satır yazacak vakti şimdi bulabildim.

Arayanlardan duydum, her kesimden binlerce insan tivit attı, yazdı, paylaştı.

İki lider hariç siyasilerden, bakanlardan, yüksek bürokrasiden arayanların sayısı bu şartlarda şaşılacak kadar fazlaydı.

Bize hüzünle karışık ferahlık veren teselli buydu.

Hafızam gerilere gitti.

Onun için, bu yazıya koyacağım resim onu ilk tanıdığım günlerden olsun istedim.

Kelimelerle geçen bir ömrün sevdası, sözsüz sona erdi.

Ablam, sözsüz ve sessiz bir derin manaya böyle gitti.

Ömrünü verdiği milletinin vefâlı kalbinde yeri sağlamdır.

Aziz, lâtif ruhu şâd olsun!

Emine Işınsu da Gitti

Emine Işınsu da Gitti

 

 

 

 

 

 

 

Halide Nusret Zorlutuna’nın kızı Emine Işınsu için yazdığı şiir…

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Emine Işınsu da Gitti

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.