İnsanın bozulduğu yerde iyi saydığımız kavramlar da iyi kalamaz. Beşerin “ben“i, onu da eğip bükmekte, bozup dağıtmakta gecikmez. Hatta bu sürece girildiğinde tam tersi bir manaya dönüşmesi kaçınılmaz hale gelir. Kendileri farkına varmasalar da bir zamanlar bizim sosyalistlerin kullandığı temel kavramlar böyleydi. “Bağımsızlık” derlerdi, biz tam tersi olacağını anlardık. “Barış derlerdi, kargaşa ve savaşa yol açacak bir gidişi kastettiklerini bilirdik. Tabii, o gariplerin çoğu düz manayı anlayarak o büyüye kapılırlardı. Saf, samimi, bizim insanlardı.

Din simsarlığı temelden öyledir. Dinin temiz kavramlarını istediği yönde kullanır, değiştirir, bozar, kirletir. Sosyalizm örneğinden din ve ideoloji farkıyla ayrılır. İdeolojilerin etkisi öncülerine-temsilcilerine bağlı ve sınırlıdır. Dinler söz konusu ise alan geniştir ve güç sınırsızdır. Çünkü Tanrı adıyla ve Tanrı adına hareket eder görünürler. Bundan dolayı, ideolojilerden daha ileri bir körlük ve yıkım yaratırlar. Şimdi bizde olduğu gibi din ideolojileşse de o etiketi taşıdıkları için inandırıcılıkları yerindedir. “Uydum imama” diyen saf ve temiz halkın din adıyla sahteliğe aldanmaması zordur.

Yaşadıklarımızı da dikkate alarak bakalım: Simsar, en hassas noktaları yakalar. Namussuz tüccar kurnazlığı her zaman devreye girmeye hazırdır. Ağzından bal damlar. “Allah’ın adını dilinden düşürmez“. Kendisi yoktur, “Allah davası” vardır. İnşallah’sız, maşallah’sız konuşmaz. Olur olmaz cümleleri hamdolsun, şükr’olsun klişeleriyle bağlar. Ne yapıyorsa Allah için yapıyordur. Evinde, dükkânında, mekânında “Bugün Allah için ne yaptın?, arabasının arkasında “Huzur İslâm’dadır” levhası asılıdır. Şimdi bu iki yazıyı görmediğinize şaşmayınız. O hazırlık dönemi bitmiş, hâkimiyet sağlanmış ve uygulamaya geçilmiştir.

Her yapılanın önünde arkasında din olacaktır, bu değişmez. Her zaman özel bir din dili kurarlar. Hain korkak olur hükmü geçerlidir, alanlarını korumak için nöbettedirler. Oyunlarını göreni sezer sezmez “din düşmanı diyerek linç et(tir)mekten çekinmezler. Dinin ne dediği değil onların anladığı önemlidir. “Dinin emri budur” dediler mi konuşamaz, tartışamazsınız. Allah adına karar verme tekeli ellerindedir. Çağın engizisyonu İslam dünyasında böyle işliyor.

 

Cami nerede?

Cami, çok yönlü kullanılacak bir “enstrüman“dır. Her kademede önemlidir ve simsarlığın ana mekânıdır. Dinbazlar Müslümanları kullanırken, dünyanın önde gelenleri de onları kullanır. Bu da değişmez bir tarih gerçeği halinde önümüzdedir.

Bu şartlarda ne yaşadığımız belli: Dinî ve dindar görünen gruplaşmalar, cemaatler, mezhep fikrini aşan klikleşmeler, kutuplaşmalar arasında boğuluyoruz. Bu sahtelikler yüzünden Müslüman denilenler birbirini kırıyor. Düşmanlık tohumunu dinsizler değil dinden geçinen simsarlar ekiyor. Birbirimizi sevmiyoruz. Dinin birleştirici, iyileştirici, sağaltıcı özünden uzaklaştıkça uzaklaşıyoruz. Bir temel yanlışlık olduğu açık. Bunu görüp anlamaz ve tedbirini almazsak aldatıldıkça aldatılır, -Hak saklasın! – bugünleri de arar hale geliriz.

Cami etrafında olan bitene dikkat çekmem bundandır. Çünkü camiler dînî bir kültür kurumu olmaktan çıktı çıkacak. Bunu göreceğiz. Beş vakti, günah çıkarma gibi düşünme anlayışı iyice yerleşti. Yat kalk, hesap tamam. Günün beş vakte giden yarım saati dışında her şey mübah, her şey serbest. Bir zamanlar, Haccın, insanı her tür günahtan temizleyeceğine inandırılan “Sana edeceğimi biliyorum da bu bana bir hacca mal olurdiyen Hacı Ağalar vardı. Onlara hak hukuk, iyilik ve vicdan, kötü huylarından temizlenme yerine “Kâbe’ye git, her günahtan kurtul bedavacılığını kabul ettiren ahlak yoksunu dinden geçinenler vardı. Şimdi namazla işi kolaylaştırdılar.

 

Kendimize geleceğiz

Söylediklerimde yanılmayı çok isterim. Her kavram gibi namaz etrafındaki kavramların da içi boşalmışsa, kötülüğü önlemiyorsa, insanı terbiye etmiyorsa düşünmek lazımdır. Cami, birilerinin aldatacak müşteri toplama yeri haline gelmişse düşünmek lazımdır. Tarihe bakın! Göz kamaştırıcı mimari güzelliği ve içinde duru gönülle yaşananları düşünün! Bu dinin kurucusunun, sevgili Peygamberimizin mescidinde neler yapıldığına bakın! Bitişiğinde Suffe Ehli için açılan mekâna bakın! Fakirlerin barınma yeriydi, sonra yüksek bir eğitim kurumu haline geldi.

Bizim yaptığımız, simsarlığa payandalık etmekten ibaretse vah ki vah!

Cami bir ve beraber olma, müşterekleri çoğaltma, hayatı güzelleştirmek için iyi insan olma his ve fikirlerinin canlı merkezleri olmak zorundadır. Bunu diyecek bir Diyanet teşkilatınız varsa, içiniz rahat olsun! Hutbelerde, vaazlarda, kişi ve grup menfaatine, parti imasına, nefret ve ayrıştırmaya müsaade etmeyeceğiz diyen görevliler, aydınlar, siyasetçiler varsa korkmayın! Siyaseti camiye sokmak din duygusunu zedeler diyen din adamları varsa önünüz açıktır.

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Dinle aldatmanın son perdesi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.