Dr. İbrahim KARAER

 

Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde 9 Eylül 1922’de Büyük Zaferin kazanılmasından sonra Türk Ocakları yeniden faaliyete geçer. Bu dönemde Türkiye Cumhuriyeti Devleti önderleri ve kurumları tarafından desteklenen Türk Ocakları, yurdun dört bir köşesinde süratle açılır. Atatürk yurt gezilerinde Türk Ocaklarını ziyaret ederek hatıra defterlerine düşüncelerini yazar, Ocaklılarla sohbet eder; aydınların ve gençlerin Türk Ocağı çatısı altında toplanmalarını teşvik eder.

Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri, Meşrutiyet döneminde milliyetçi, medeniyetçi, halkçı ve yenilikçi fikirleri savunan, Türk aydınlarını ve gençliğini çatısı altında toplayan, mütareke döneminde milli uyanışı sağlamada büyük faydaları görülen Türk Ocaklarını; maddi ve manevi yönden destekleyerek Ocaklar aracığı ile çağdaş Türkiye ülküsünün halk arasında yayılmasını amaçlamışlardır.

Milli devletin kuruluşunda oynadıkları rolün farkında olan Türk Ocaklılar, yeni Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlığı ve yükselişi için her türlü gayreti gösterirler. Türk Ocakları, Cumhuriyetin ilanından sonra başlatılan inkılap hareketlerinin tereddütsüz destekçisi olurlar ve halk tarafından benimsenmesi için çalışırlar. Ocaklılar, inkılapların bekçiliğini gönüllü olarak üstlenirler ve bu antlarına her şart altında sadık kalırlar. Kısacası Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesi ile Türk Ocaklarının amaçları örtüşmüş, millete hizmet yolunda birlikte çalışmışlardır.

Bakanlar Kurulunun 2 Aralık 1924 tarihli toplantısında, Türk Ocaklarının kamu yararına çalıştığı kabul edilmiştir. Kararname örneği aşağıdadır.

Karar numarası: 1186

On iki senedir halkçılık ve milliyetçilik düsturlarını memleketin en uzak köşelerinde neşir ve tamime çalışan Türk Ocaklarının ifayı vazife hususunda daha ziyade mazharı teshilat olabilmesi zımnında menafi-i umumiyeye hâdim cemiyetler meyanına ithali için cemiyetler kanununun on yedinci maddesi mucibince tasdik olunması talebini havi Dahiliye Vekaleti celilesinin 8 Eylül 1340 tarih ve Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti 17744/4498-30185 numaralı tezkeresi İcra Vekilleri Heyetinin 2/12/1340 tarihli içtimaında ledel kıraat Türk Ocaklarının menafi-i umumiyeye hâdim olduğu kabul edilmiştir. 2/12/1340

                                                 Türkiye Reisicumhuru

Mustafa Kemal

Bakanlar Kurulu 3 Mayıs 1925 tarihli toplantısında Türk Ocaklarına yardım edilmesini kararlaştırmıştır. Bakanlar Kurulunda kabul edilen bu karardan sonra, Bakanlıklar taşra kuruluşlarına Türk Ocaklarına yardım yapılması için tebliğ yayımlamışlardır. 

TÜRK OCAKLARININ HALKI AYDINLATMA FAALİYETLERİ

Türk Ocakları Cumhuriyetin ilk yıllarında düzenledikleri konferanslar, müsamereler; ticaret, muhasebe, daktilo, biçki-dikiş kursları, sağlık, ziraat, yabancı dil dersleri ile halkın eğitimine katkıda bulunmuşlardır. Türk Ocakları bir taraftan hiç okuma-yazma bilmeyenlere, okuma-yazma kursları açarak cehaletle savaşmış; diğer yandan tarih, coğrafya, hesap, ticaret, musiki, muhasebe, daktilo, biçki-dikiş, sağlık, ziraat, yabancı dil dersleri ile halkın sosyal, kültürel ve beceri sahasında gelişmesine katkı sağlamışlardır. Ankara, İstanbul, Adana, Bursa, Samsun Ocaklarında sistemli, sürekli ve yaygın bir şekilde yabancı dil dersleri verilmiş; bu alandaki çalışmaya Çeşme, Çorlu, Burhaniye, Suşehri gibi küçük yerleşim merkezlerindeki Ocaklar da katılmışlardır.

Devlet ve millet teşkilatının yeniden kurulduğu, yetişmiş eleman sıkıntısı yaşanan bir ortamda, Ocakların ticaret, muhasebe ve daktilo kurslarında yetiştirdikleri elemanlarla bu boşluğu doldurdukları bir gerçektir. Bazı Ocaklarda memleketin en çok ihtiyaç duyduğu meslek erbabının yetiştirilmesi için çırak mektepleri veya dershaneler açılmıştır. Türk Ocakları yaygın eğitimin yanı sıra örgün eğitime de önem vermişlerdir. Adana, Ayvalık, Bursa ve Tarsus Ocakları ilk, orta ve ticaret okulları açmışlardır.

Türk Ocakları Meşrutiyet döneminde olduğu gibi, Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk kadınının sosyal hayata katılmasında önemli görevler üstlenmişlerdir. Türk kadınları, Anadolu’nun dört bir yanında Türk Ocağı kürsülerinde ilk defa konferanslar vermiş, şiirler okumuş, düzenlenen müsamerelerde görev almış, balolara eşleri ile birlikte katılmışlardır.

Türk Ocakları, başta Türk Yurdu mecmuası olmak üzere yaptıkları yayın faaliyetleri ile de, Türk düşünce tarihinde derin izler bırakmış; Türk toplumunda uyanışın, kendine gelişin ve benliğini tanıyışın öncüsü olmuştur.

Türk Ocakları, İstanbul şivesinin Türk Dünyasında ortak dil olarak kullanılmasını önermişler, Türk dilinin yabancı kelime ve kurallardan arındırılması ve Türkçe konuşmanın yaygınlaştırılması için çalışmışlardır. İsmail Gaspıralı da İstanbul şivesinin Türk dünyasında ortak kullanılması taraftarıdır. Türk tarihinin araştırılması için Türk Ocakları Hars Heyeti tarafından “Türk Tarihi Tetkik Heyeti” oluşturulmuş, bu heyet Atatürk’ün teşvikiyle Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kurumu)’ne dönüşmüştür.

Türk Ocakları kütüphane, sinema, müze, sergi, dispanser ve spor faaliyetleri ile halkın ruh ve beden sağlığının geliştirilmesinde; millî ekonomini ve yerli mallarının teşvikinde önemli roller üstlenmişlerdir. Türk Ocakları Merkez Heyeti binasında açılan kütüphanedeki kitap sayısı 40.000’e ulaşmıştır. Yurt sathında açılan Ocaklarda büyük veya küçük mutlaka bir kütüphane oluşturulduğu görülmektedir.

Türk Ocakları, halk eğitiminde radyo ve sinemadan da yararlanmışlardır. Türk Ocaklarında atıcılık, binicilik, güreş gibi ata sporları yanında futbol, tenis, voleybol, bas­ketbol, boks ve deniz sporları da teşvik edilmiş; sağlıklı bir neslin yetişmesine ortam ha­zırlanmıştır. Türk Ocakları, yaptıkları faaliyetlerle Cumhuriyetin ilk yıllarında sosyo-kültürel gelişimin odak noktasını oluşturmuşlar ve kültürel dinamizmin lokomotifi olmuşlardır.

Türk Ocakları Genel Merkezi, Ankara’da Projesi Mimar Hikmet Koyunoğlu tarafından hazırlanan ve inşaatına 1926 yılında başlanıp, 1928 yılında tamamlanan görkemli bir bina yaptırmayı da başarmıştır. Bu anıt yapı, o günün şartlarında yabancı devlet adamlarının ağırlandığı, sanat ve kültürel faaliyetlerin merkezi, Türk Ocaklarının toplumla buluşma noktası olmuştur.

Türk Ocaklarının Kendini Feshi (10 Nisan 1931)

Atatürk’ün teşvikiyle Ali Fethi Okyar başkanlığında Nuri Conker, Ahmet Ağaoğlu, Mehmet Emin Yurdakul, Makbule Atadan vb. tarafından 12 Ağustos 1930 tarihinde Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuş; böylece Türkiye’de çok partili siyasi hayata geçilmiştir. Ahmet Ağaoğlu ve Mehmet Emin Yurdakul gibi tanınmış Türkçülerin yeni partide görev almaları, bazı Ocaklıların bu partiye sempati duymalarına, iktidar partisi CHP ile Ocaklar arasında bir takım sıkıntıların yaşanmasına sebep olmuştur (Güneş, Ekim 2011: 238). 17 Kasım 1930 tarihinde SCF’nn kapatılmasından sonra, yeni partiye duyulan ilgi ve sempati Ocakların aleyhine kullanılmıştır. Günver Güneş ve Müslime Güneş’e göre; SCF’nin kurulmasıyla birlikte kimi Türk Ocakları şubelerinde CHP’ye karşı muhalefet girişimleri olmuştur. Türk Ocakları, dönemin tek partisi ile girdiği polemikler yüzünden kapatılmıştır (Güneş, Şubat 2011: 184).

Türk Ocaklarının 1931 yılında kendini feshiyle ilgili çeşitli yorumlar yapılmıştır. Türk Ocaklarının kapatılması, siyasi gelişmelerin bir neticesidir. Siyasi gelişmelerden amacımız yalnız Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulması ve Ocakların bu parti ile ilişki kurmaları anlamında değildir. Bilindiği gibi her olay, diğer bir olayın başlangıcını oluşturur. Serbest Cumhuriyet Fırkası olayı, Türk siyasi hayatında ileride alınacak kararların başlangıcını teşkil etmesi bakımından önemlidir. Atatürk, sağlığında çok partili sistemin kurulmasını arzu etmiş ve kendi isteği ve teşviki ile Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulmuştur. Yeni parti yöneticilerinin iktidara gelmek için aceleci davranmaları, halkın çeşitli beklentileri, CHP’nin iktidarı kaybetme korkusu; toplumda büyük bir karışıklığa sebep olmuş ve bu girişim başarıya ulaşamamıştır. Bu başarısızlık toplumda sosyal çalkantılara sebep olmuş; cumhuriyet ve inkılapları korumak için tek parti düzeninin devamına karar verilmiş; tek parti, tek meclis, tek şef dönemine geçilmiştir. Türk Ocaklarının kapatılması, bu kararın bir parçasıdır. Bu karara bağlı olarak CHP’de de değişiklikler yapılmış, illerde valiler parti başkanlıkları ile görevlendirilerek devlet-parti bütünleşmesi sağlanmıştır.

– Dış politikada Sovyetler Birliği ile iyi komşuluk ilişkilerinin devam ettirilmek istenmesi,

– Türk Ocaklarındaki bazı yetersizlik ve olumsuzluklar,

– Şahsi kaprisler ve kırgınlıkları; Türk Ocaklarının kapatılmasındaki diğer sebepler olarak gösterebiliriz (Karaer, 1992: 37-41)

Atatürk’ün 3 Şubat 1931 günü Aydın Türk Ocağını ziyaretinde yaşanılan olumsuzluk, Mustafa Kemal Paşa’yı sinirlendirmiş, Türk Ocaklarının CHP ile birlikte çalışmaları konusunda ilk mesajını burada dile getirmiştir (Güneş, Eylül 2002: 55). Atatürk, 17 Şubat 1931 tarihinde Adana Türk Ocağını ziyaretinde, Türkçe konuşmanın yaygınlaştırılması konusunda Ocak çalışmalarının yetersizliğine vurgu yapmıştır.

Türk Ocakları, Atatürk’ün Ruşen Eşref Ünaydın aracılığı ile yaptığı basın açıklamasındaki “milliyetçi ve cumhuriyetçi kuvvetlerin bir yerde toplanması” (Hakimiyet-i Milliye, 25 Mart 1931: 1); tavsiyesine uyarak 10 Nisan 1931 tarihinde toplanan Kurultayda alınan karar ile kendini feshederek Cumhuriyet Halk Partisi ile birleşmiştir. Türk Ocaklarının kendini feshettiği tarihte Ocak sayısı 264, üye sayısı 30.000’dir. 1922’den 1931 yılına kadar açılıp kapanan Ocak sayısı 300’ün üzerindedir. 

(Devam edecek)

 

Yorum bulunmamaktadır.
Konu: CUMHURİYETİN 100. YILINDA TÜRK OCAKLARI (1912-2023) – 3

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.