Dr. İbrahim KARAER

Giriş

Osmanlı Devleti, XIX. yüzyıla gelindiğinde eski gücünü kaybetmiş; İngiltere, Fransa, Rusya ve Almanya’nın üstü örtülü tahakkümü altına girmişti. Devletin kurucusu ve asli unsuru Türkler görmezden geliniyor; Arnavut, Ermeni, Sırp, Rum gibi unsurlara yeni haklar veriliyordu. Vatanı için can veren Türkler, her geçen gün erimekte, ekonomik yönden sefalete itilmekte idi. Devletin birliği, dirliği için Türk sesini çıkarmıyor; “Türküm” derse fitneye sebep olacağından korkuyordu. Bütün Osmanlı ülkesinde, başka unsurların hatırını hoş tutmak için “Türklük” inkar ediliyordu.

Öte yandan Fransız ihtilalinden sonra gelişen milliyetçilik akımı, Türkoloji çalışmalarını tetiklemişti. Türklerin Osmanlı’dan önce büyük bir geçmişe sahip olduğu, medeniyetler kurduğu, Osmanlı’dan başka diyarlarda milyonlarca Türk’ün yaşadığı yazılıyor, konuşuluyordu. Bu gelişmeler Osmanlı Devleti’nin başkentinde karşılık buluyordu. Rumlar, Bulgarlar, Sırplar, Ermeniler Osmanlı Devletine başkaldırıyor, birer ikişer Osmanlı’dan kopuyorlardı. Osmanlıcılık fikri bu kopuşu önleyememişti. Araplar arasına da fitne tohumları saçılmıştı. Bütün fedakarlıklara rağmen İslamcılık fikri de devleti ayakta tutmakta zorlanıyordu.

Yusuf Akçura’nın 1904 yılında Mısır’da çıkan Türk gazetesinde yayınlanan “Üç Tarz-ı Siyaset” başlıklı yazısında ifade ettiği gibi, Türkçülük fikri tek kurtuluş yolu olarak görünüyordu (Akçura, 1976). Türk milletinin uyanması, içine düştüğü çıkmazdan bir an önce kurtulması gerekiyordu. İttihat ve Terakki Cemiyetinin önderliğinde 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edilmişti. II. Meşrutiyet Türk aydınlanmasına imkan sağladı. Rus baskısına dayanamayan Türk dünyası aydınları İstanbul’u mekan tuttu. Kurucuları arasında Rusya’dan İstanbul’a göç eden Türkçü aydınların da bulunduğu Osmanlı aydınları, Türklük konusunda araştırmalar yapmak amacıyla 25 Aralık 1908 tarihinde Türk Derneği’ni kurdular. Bu dernek “Türk Derneği” adlı bir dergi yayımladı. 31 Ağustos 1911 tarihinde Türk Yurdu Derneği kuruldu. Türk Yurdu Derneği, ünü Osmanlı sınırlarını aşan “Türk Yurdu” dergisini yayınlamaya başladı. Türk Yurdu dergisi, arada kesintilere rağmen 1911 yılından günümüze Türkçülerin sesi oldu. 25 Mart 1912 tarihinde Türklüğün kilometre taşlarından Türk Ocağı kuruldu. Balkan savaşları, Edirne’nin kaybı, Türklüğün uyanışında en büyük amil oldu.

Türk Ocaklarının Amacı, Görevleri ve Yapısı

Türk Ocağının amacı, yapısı ve görevleri 1912 yılında yayımlanan Türk Ocağı Esas Nizamnamesinde şöyle belirlenmiştir:

“İkinci madde; cemiyetin maksadı, akvam-ı İslamiyenin bir rükn-i mühimi olan Türklerin milli terbiye ve ilmi, içtimai, iktisadi seviyelerinin terakki ve i’lasıyla Türk ırk ve dilinin kemaline çalışmaktır.

Üçüncü madde; cemiyet maksadını elde etmek için Türk Ocağı adlı kulüpler açacak, dersler, konferanslar, müsamereler tertip, kitap ve risaleler neşredecek, mektepler açmağa çalışacaktır. Milli serveti korumak ve çoğaltmak için her türlü meslek ve sanat erbabı ile görüşerek iktisadi ve zirai teşvik ve irşatlarda bulunacak ve bu gibi müesseselerin doğup yaşamasına elden geldiği kadar yardım edecektir.

Dördüncü madde; Ocak maksadını tahsile çalışırken, sırf milli ve içtimai bir vaziyette kalacak, asla siyaset ile uğraşmayacak ve hiçbir vakit fırkalara (partilere) hadim bulunmayacaktır.”

1918 yılında yayınlanan Türk Ocağı Nizamnamesi; ikici madde Ocağın maksadı: Türklerin harsi birliğine ve medeni kemaline çalışmaktır” şeklinde belirlenmiştir.

Türk Ocaklarının 1922-1931 yıllarını kapsayan ikinci faaliyet döneminde; 1923 yılında yayımlanan Türk Ocağı Esas Nizamının ikinci, üçüncü ve dördüncü maddeleri 1918 yılında yayınlanan Türk Ocağı Nizamnamesi ile aynıdır.

1924 yılında Ankara’da toplanan Türk Ocakları Umumi Kongresinde kabul edilen Türk Ocağı Yasasının ikinci maddesinde; “Türk Ocağının maksadı; bütün Türkler arasında milli şuurun takviyesine, Türk harsının meydana çıkarılmasına, medeni, sıhhi tekamül ve milli iktisadın inkişafına çalışmaktır” şeklinde belirlenmiştir.

1927 yılında Ankara’da toplanan Türk Ocakları Kurultayında Türk Ocakları Yasasının ikinci maddesi; “Türk Ocağının maksadı, milli şuurun kuvvetlendirilmesine, medeni ve sıhhi tekamülün teminine ve milli iktisadın inkişafına çalışmaktır. Türk Ocaklarının fiilen iştigal sahası, Türkiye Cumhuriyeti hudutları dahiline münhasırdır” şeklinde değiştirilmiştir. Önceki yasalarda yer alan “Türkler” veya “bütün Türkler” ibaresi kaldırılmış; Türk Ocaklarının faaliyet sahasının Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları dahiline münhasır” olduğu ilave edilmiştir. Bu değişikliğin, Sovyetler Birliğinin Türk Ocaklarının savunduğu fikirlerden duyduğu rahatsızlık sebebiyle yapıldığı iddia edilmiştir (Karaer, 1992: 32-33). Aynı kurultayda Yasanın üçüncü maddesinde; “Cumhuriyet, milliyet, muasır medeniyet ve halkçılık mefkurelerini takip eden Türk Ocağı, bu mefkureleri tahakkuk ettirmekte olan Cumhuriyet Halk Fırkası ile devlet siyasetinde beraberdir. Türk Ocağı, bu mefkureleri neşir ve telkin için ilim, hars ve içtimaiyat sahasında mücadele ve mücahede eder; hiçbir Ocaklı, Ocağı şahsi ve siyasi ihtirasına alet ve saha ittihaz edemez” hükmü yer almıştır. Bu değişiklikler, Kurultayda tartışılmadan oy birliği ile kabul edilmiştir. Yasa değişiklikleri konusunda ince eleyip sık dokuyan, saatlerce tartışan delegelerin bu konuda sessiz kalmaları düşündürücüdür.

Kuruluşundan itibaren partilerden uzak duran ve iktidar partileri ile arasına mesafe koyan Türk Ocakları, bu değişiklikle iktidar partisi Cumhuriyet Halk Partisi ile resmen ilişkilendirilmiştir. Türk Ocakları Kurultayında bu yasa değişiklikleri konusunda hiçbir delegenin fikir beyan etmemiş olması, Ocaklıların bu değişikliklere taraftar olmadığı ve iktidar mensuplarının telkiniyle bu kararların alındığı intibaını uyandırmaktadır. Bu ilişkilendirilme; Türk Ocağını sarsmış, bazı şubelerde Ocak-parti anlaşmazlığı yaşanmış, kongre süreçleri uzamış; 10 Nisan 1931 tarihinde Türk Ocaklarının kapanma sürecinde gerekçe olarak kullanılmıştır.

Aradan çok geçmeden 15 Ekim 1927 tarihinde toplanan CHP büyük kongresinde kabul edilen CHP Nizamnamesinin 40. maddesinde “siyasi, idari, içtimai, iktisadi, kültüre ait ve bunlara mümasil bilcümle teşekküllerin heyet-i müdirelerine gireceklerin namzetlikleri parti müfettişleri tarafından ilân olunur” hükmü ile bütün derneklerin parti tarafından denetlenmesi ilkesi benimsenmiştir. Kurultayda parti nizamnamesinin 40. maddesi görüşülürken söz alan Türk Ocakları Genel Başkanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, bu maddenin kabulü halinde ortaya çıkabilecek sıkıntılara işaret etmiş, Türk Ocağı yönetim kurullarının parti müfettişlerince atanmasına karşı çıkmıştır. Bazı yerlerde bu tür davranışların iyi sonuç vermediğini, parti müdahalesi sebebiyle birçok Ocağın söndüğünü söylemiştir. CHP Genel Sekreteri Saffet Bey, “Ocak-Parti arasında ayrılık gayrılık olmadığını, Türk Ocaklarını, partinin tamamen kültür şubesi, irşat şubesi olarak tanıdıklarını” ifade etmiştir. Ancak Ocaklar, bu ilişkinin parti tahakkümüne dönüşmesinden duydukları rahatsızlıkları ifade etmekten çekinmemişlerdir. Türk Ocaklıların parti tahakkümüne karşı çıkmaları, 1931 yılında Ocakların kapanmasında etkili olmuştur.

2 Şubat 1969 tarihinde Ankara’da toplanan Türk Ocakları Kurultayında kabul edilen Türk Ocağı, Mefkure, Program, Tüzük (1969);

Madde 34: “Türk Ocağı, Umumi Merkezi Ankara’da olmak üzere kurulmuş bir fikir ve mefkure derneğidir. Umumi Merkez, şartlar ve imkanlar nispetinde Türkiye’nin şehir ve kasabalarında Ocak şubelerini açar ve mefkuresini yayar.

Madde 35: Ocağın gayesi, prensiplerine ve programına göre milli kültür, milli ahlak ve mefkurenin geliştirilmesine, Türklüğün yükselmesine çalışmak; ilmi, milli ve insani esaslara dayalı Türk milliyetçiliğini yeni nesillerin müşterek ideali haline getirmektir.

Madde 36; Türk Ocağı kendi gaye ve programı dışında faaliyette bulunmaz; particilik siyasetiyle uğraşmaz. Ocaklılar, Ocağın mefkuresine aykırı olmamak şartı ile Ocak dışında siyasi inançlarına göre çalışmakta serbesttirler” hükümleri yer almıştır (Türk Ocağı, 1969: 31).

Son dönemde yürürlükte olan Türk Ocakları Tüzüğünde (2019), diğer dönemlerden farklı olarak “Türk Ocaklarının yurt dışında şubeler açabileceği”, “Türk Dünyası ile bütünleşmeyi” görev edindiği görülmektedir.

Madde 1: Genel Merkezi Ankara’da olmak üzere “Türk Ocakları Derneği” adıyla bir dernek kurulmuştur. Türk Ocakları Derneğinin amblemi 1912’de kabul edilen ve tarihi nitelik kazanmış olan, cepheden görülen “Bozkurt” başıdır. Merkez Yönetim Kurulu, imkan ve şartların elverdiği ölçüde yurt içinde ve dışında şubeler açabilir. Derneğin siyasetle ilgisi yoktur.  

Madde 2: Dernek, milli kültürün (hars) ahlak ve fikir hayatının geliştirilmesi, milli birliğin kuvvetlendirilmesi, toplum hayatının sağlamlaştırılması ve Türklüğün yüceltilmesi amacıyla kurulmuştur. Kısaca “Türk milliyetçiliği” olarak da adlandırılan bu amaç, derneğin “milli ülkü (mefkure)’südür”

Madde 3: Dernek amacını gerçekleştirmek için, şu çalışmaları yapar:

a- Amacına uygun sohbetler, seminerler, konferanslar ve çeşitli toplantılar düzenler, milli ülkünün kuvvetlenmesine ve yayılmasına gayret eder. Üyelerini milli fikir ve ülküler konusunda yetiştirir.

b- Milli ve manevi değerler ile ilgili olarak toplumun bilinçlendirilmesine ve bu yolla birlik ve bütünlüğün pekiştirilmesine çalışır.

c- Tarihimizde, milletimizin kaderine tesir etmiş olaylarla ilgili olarak toplantılar ve törenler düzenler. Milletimize hizmet etmiş Türk büyüklerini anar ve yeni nesillere tanıtmaya çalışır.

ç- İlim, fikir, kültür ve ülkü sahibi yetkili kimselerin idaresinde, temel konularda çalışma grupları oluşturur. Varılan sonuçların hayata geçirilmesi için gayret eder.

d- Sporun her dalında amatör yarışmalar düzenler.

e- Türk edebiyatı, Türk dili, Türk musikisi, Türk tarihi, temsil sanatları ve milli oyunlarla ilgili çalışmalar yapar. Gençlerin bu alanlarda yetişmesi için kurslar açar.

f- Dergi, kitap, gazete vb. yayınlar yaparak; tiyatro, sanat toplulukları kurarak, internette web siteleri açıp elektronik mektup ve sohbet gibi değişik imkanlardan yararlanarak, konulu ve belgesel filmler ve diğer sanat eserleri hazırlatarak, özetle gelişen teknolojinin elverdiği yasal bütün yolları kullanarak milli ülküyü yayar.

g- Her kademede eğitim kurumları, okullar, yurtlar, misafirhaneler ve işletmeler açabilir.

h- Milli ülküyü yaymak için ihtiyaç duyulan her konuda değişik yarışmalar düzenler. Başarılı öğrencilere burs verip armağanlar dağıtabilir.

ı- Türk dilinin korunması, gelişmesi ve yayılması için çalışmalar yapar, Türkler ve yabancılar için, başta Türkçe olmak üzere, Türk lehçeleri ve yabancı dil kursları açar. Eğitim dilinin Türkçe olmasını benimser ve savunur.

i- Türk kültürünü, Türk dilini ve sanatını yıkıcı cereyanlara karşı korumak maksadıyla çalışmalar yapar, ilgilileri uyarıcı projeler hazırlar ve kamu oyunu uyanık tutmaya çaba gösterir.

j- Türk Dünyasının bütünleşmesini esas alan her türlü çalışmayı yapar.

k- Merkez Yönetim Kurulunun gerekli gördüğü alanlarda ödül ve armağanlar koyar ve bunları dağıtır.

l- Türkiye’de ve Türk Dünyasında ihtiyaç duyulan alanlara yönelik yardım kampanyaları düzenler” şeklinde belirlenmiştir.

Türk Ocağının amacı, yapısı ve görevleri değişik tarihlerde kabul edilen nizamname, yasa ve tüzüklerde değişik şekillerde tanımlanmış olsa da, Türkler arasında milli bilincin kuvvetlendirilmesi, Türk kültürünün ortaya çıkarılması, toplum yapısının güçlendirilmesi ve Türklüğün yüceltilmesi ana ilke olarak benimsenmiş ve bunu gerçekleştirmek için çalışmıştır. Derneğin faaliyetlerinde siyasetle uğraşmayacağı, siyasi partilere hizmet etmeyeceği açıkça beyan edilmiştir. 

Türk Ocaklarının amacı, yapısı ve görevleri toplum yapısındaki yeniliklere ve Türkiye Cumhuriyetinin uyguladığı iç ve dış politikalara paralel olarak değişik şekillerde tanımlanmasına rağmen, temel kimliğini korumuştur. Türk Ocakları milliyetçi, halkçı ve yenilikçi, Türk milletinin ihtiyaçlarından kaynaklanan Türklüğe hizmet etmeyi gaye edinen gönüllü bir kültür kuruluşudur. Türk Ocakları, Türk’e Türklüğünü hatırlatan ve milliyet bilincinin gelişmesini sağlayan bir fikir hareketinin adıdır. Türk Ocakları, milliyetçi, halkçı, medeniyetçi fikirleriyle başta Atatürk olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti Devleti yöneticileri ve kurumları tarafından takdir görmüş, halkın sevgi ve desteğini kazanmış bir sivil toplum kuruluşudur. Türklüğü ilgilendiren her konu, Türk Ocaklarının görev alanı olmuştur. Ocağın, asla siyasetle uğraşmayacağı ve partilere hizmet etmeyeceği yasalarında açık bir ilke olarak benimsenmiştir. Ancak parti siyaseti yapmayan Türk Ocağının milli bir siyaseti vardı: Türk milletinin birliği ve yükseltilmesi. Böylesine kapsamlı bir amaç için çalışan Türk Ocağı, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde iktidar partilerinin uyguladıkları politikalardan olumlu veya olumsuz olarak etkilenmiştir.

(Devam edecek)

Not: Bu yazı, Cumhuriyetin 100.yılı hatırasına Mersin Türk Ocağı tarafından hazırlanacak kitapta yayınlanmak üzere hazırlanmıştır.

Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Yorum bulunmamaktadır.
Konu: CUMHURİYETİN 100. YILINDA TÜRK OCAKLARI (1912-2023) – 1

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.