Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olurmuş. Türkler, tarihin en eski milletlerinden biri olarak bilime öncelik verememenin sonuçlarını yaşıyor. Hem bu kadar köklü bir millet olacaksın, hem de bas bas bağırarak gelen tehlikelere karşı önlem almayacaksın. Olmaz. Diğer Türk devletleri ne yapıyorlar, bilmiyorum ama Türkiye bir yol ayrımına geldi. Ya bilim yolundan yürüyecek ya da dönüştürülerek tarihten silineceğiz. Bu hükme varmak için bilgin olmak gerekmiyor. Bozkurt ilçesinde arabası sele kapılmışken telefonuyla selde gidişini çeken vatandaşımızı düşünmeniz yeter. Kabil Havaalanı’nda kendilerini almadan kalkan ABD yük uçağının altında ezilmeyi düşünmek yerine kameralara el sallıyordu bir Afganlı. Öleceğiz, aldırış ettiğimiz yok.
- Tehlike geleceğini haber veriyor. Bizim gibi sıradan vatandaşlar görüyor da görmesi, tedbir alması gerekenler bile bundan haberdar değil mi? Elbette biliyor ama kıllarını kıpırdatmıyor, sümenaltı ediliyor. Durumdan vazife çıkarıp 2012 yılında “Çapandaz Ergeş Uçkun / Şiirleri / Makaleleri / Hakkında Yazılanlar” adıyla bir kitap yayınlamıştım. Afganistan’la ilgili bilgilerimizi tazeleyen bir kitaptı ve üzerinde pek az duruldu. İkinci baskısı yapılmadı. Afganistan konulu konuşmalarında, yazılarında ahkâm kesenlerin çoğunun bu önemli kitaptan haberinin olduğunu sanmıyorum.
- Bilgiler karartılıyor, gösterilmiyor. Kamuoyuna yalnızca bilinmesi, yaygınlaşması istenen bilgiler sunuluyor. Bizim gibi az düşünen milletlere kendi kardeşleri, tarihi, kültürü, coğrafyası, zenginlikleri, sanatı, edebiyatı gösterilmiyor. Perde çekiliyor. Emperyalist devletler menfaatleri için kendi kamuoylarına bile doğru bilgiyi vermez, size hiç vermezler. O yüzden gündemin satır aralarının iyi okunması, kamuoyunun hazırlanması gerekir. Devlet adamlarının doğru bilgileri vererek sağlıklı bir kamuoyu oluşturması şarttır. Ayrıca biz de fert olarak daha çok okuyup sağlıklı bilgiye ulaşabiliriz.
- Her şeye toptancı bakıyoruz. Bu yüzden bozuk saatlerin bile günde iki kez doğruyu gösterdiğini unutuyoruz. Bulabildiğimiz her kaynağı değerlendirmek, işimize yarayanları ayıklayıp kullanmak zorundayız.
Afganistan’da İngiliz’in ektiği tohumu ABD devşirdi, Taliban’ı kurdu ve ülkeyi bu sapık terör örgütünün eline teslim etti. Bu tehlike göz göre göre geldi. Şimdi orada Rusya ve Çin’in de desteklediği bir terörist devlet var. Bu coğrafya çok eski bir Türk yurdu. Öyle sanıldığı gibi Peştunlar Afganistan’ın yerli halkı değil. Onlar İngilizlerin Hindistan’dan getirdiği işbirlikçileri. Müslüman görünen İngilizlerce yerli Türklerin yerine malına makamına el konuldu, kanaat önderleri yok edildi, halk İngiliz usulü işkencelerle sindirildi. Kafa kol kesme, burka giyme işini İngilizler başlattı. Molla Ömer lakaplı Lavrens benzeri William Campbell gibi ajanlarıyla bunları yaptılar. Öyle sanıldığı gibi o coğrafyanın adı da Afganistan değil; Güney Türkistan’dır. Cumhurbaşkanımızın forsundaki Gazneliler Türk Devleti, Batıdan yüzlerce yıl önce Gazne’de Rönesans’ı gerçekleştirmiş bir ulu devletti. Gazne sarayında üç yüz şair vardı. Şehnamesiyle Fars milletini ayağa kaldıran Firdevsi bunlardan biriydi. (Merak edenler Çapandaz adlı kitabımı okusunlar.) Tıpkı İran Türklerini görmememiz için çekilen perde gibi önümüze bir perde çektiler ve Güney Türkistan’ı da görmedik, bilmiyoruz.
Göç işi emperyalistlerin uzmanlık alanı, işbirlikçilerini yarı yolda bırakıp satmak, tamamen kendilerini düşünmek, gittikleri yerde kargaşa bırakmak her zamanki işleridir. Göçmenleri soyup soğana çevirmekte ustadırlar. Şimdi Güney Türkistan’da Müslüman görünümlü, ABD narkotik işlerini onun adına takip eden, kafa kol kesen, kadınlara el koyan bir kukla narkoterör devleti var. Nüfusunun yarıdan fazlası Türk olan bir ülke. Şimdi Özbek, Türkmen, Hazara, Kazak, Kırgız… Türkler baskı altında olacak, malına mülküne, karısına kızına saldırı olacak. Onlar da doğal olarak kardeşlerine, Türkiye’ye sığınmak isteyecekler. Onları bu canilerin eline bırakmak kardeşliğe sığmaz.
Türkiye ya Kabil havaalanındaki askerlerini Kuzeye kaydıracak; Afganistan’a 1500 kişilik Özel Kuvvetler gönderip, Kuzeyde bir güvenli bölge oluşturarak bu sözde Müslüman, korkak, zalim Taliban’ın elinden kardeşlerini kurtaracak, ya da kardeşlerini Türkiye’de ağırlayacaktır. Kardeşlik ise fedakârlık demektir.
Elimde Erol Dok‘un Biyografi.Net yayınlarından yeni çıkan “Bir daha Yaşanmaması Gereken Günler” adlı kitabı var. 15 Temmuz gecesi Ankara’da Genelkurmayda Kızılay’da halka önderlik eden ülkücülerin; Erol Dok ve arkadaşlarının o gece yaşadıkları olaylar anlatılıyor. Şahsen o gece Genelkurmay’daki halkı ülkücülerin yönlendirdiğini bilmiyordum. Milletini çok iyi gözlemlemiş bir yazarca kaleme alınmış, bir solukta okunan güzel bir eser. Yeni tehlikelere karşı uyanık olmak istiyorsak, okumalıyız.
Kaynak: Günboyu
Yorum bulunmamaktadır.