O 20 Ocak’ta İzmir’deydik.
İdealizmi nesilleri beslemeye yetecek büyük gönül adamı Prof Dr. Turan Yazgan 60 kişilik bir sanatçı grubunu Azerbaycan’dan Türkiye’ye getirmişti.
Faaliyetleri TRT’den yayınlıyorduk.
Ben de yayınları koordine ediyordum.
Program başlamak üzereydi; ancak acı haber tıklım tıklım dolu kapalı spor salonu’na kurşun gibi indi.
O günlerde (Lenin) Azadlık Meydanı’nda, Türklük davasına vurgun, şaşmaz idealist Elçibey liderliğinde yüz binlerin gösterileri vardı.
Göstericilerin üzerine tanklar sürülmüştü.
Şehidlerin sayısı bilinmiyordu.
Salonda duyulan azabın ağırlığını ömrümce unutamam.
Ertesi gün, bu sefer milyonla ifade edilen bir kalabalık, tanklara, tüfeklere ve ölüme karşı aynı meydanda toplanmıştı.
Türk’ün büyük evlâdı Bahtiyar Vahabzâde, TRT haberlerine bağlanmış, yiğit sesiyle gürlüyordu:
“Bu üzerine gülleler yağdırılanlar esktremistse (aşırı milliyetçiyse), ben de ekstremistim!..”.
Aziz şehidlerimizin ruhu şâd olsun!
Âzerbaycanımız, ebediyyen hür ve âzad yaşasın!
BIDEN GELİRKEN
Amerika, Çin, Rusya, Avrupa..
Dünya yeniden şekilleniyor.
Delileri akıllı deliler takip edecek.
Biden’la bu başlangıcın sancıları başlıyor.
Bize lazım olan belli.
Gücümüzü toplayacağız.
İsrafı ve gösterişi bırakacağız.
Üretmenin yolunu bulacağız.
Kavgayı bırakacağız.
Ayrıştırarak, kavga ederek ve ettirerek yönetmek akıl işi değildir.
Kavga tercihinin bizi getirdiği yer ayan beyan göründü.
Millet de bıktı.
Bundan vazgeçeceğiz.
Kavga ederek birlikte düşmek değil, birlikte ayağa kalkmak gerekiyor.
Yönetenlerden beklenecek devletin herkese eşit tavrıdır.
Bu bile birlik için yeter.
Devlet aklı… devlet aklı… devlet aklı.
Unuttuğumuz, hatırlayacağımız, arayacağımız ve döneceğimiz odur.
CUMHURİYETE BAKIŞIMIZ
Cumhuriyet’in, yeni bir rejim olarak Osmanlı’ya mesafesi anlaşılabilir bir durumdu. Tarihe bakışını uzaklara çevirmesi hem rejim değişikliğiyle hem de İmparatorluktan millî devlete geçişi düzenlemekle ilgiliydi. İçinden çıktığı tarihi reddetmek değildi. Atatürk’ün ömrü vefa etse zaman içinde dengeleneceği belli, dereceli bir tercihti.
Dine mesafeli görünmesi de dinle ilgili değildi. Osmanlı Türkiye’sini zora sokan, her yeni hamlede “istemezük”lerle devletin elini kolunu bağlamaya çalışan, enerjisini alan medresenin temsil ettiği yaygın ve yanlış din uygulamasının zararlarını gidermek içindi. Atatürk’ün gerçekçi bakışı ve planlı hareketleri bunu düşündürüyor. Ahmet Hamdi Yazır’a Elmalılı Tefsiri’ni hazırlatması ve Ahmed Hamdi Akseki’ye İslam Dini, Ahlak dersleri ve Askere Din Kitabı gibi temel eserler yazdırmasını iyi düşünmek lazımdır. Atatürk devri kültür politikası tekrarlananların aksine böyle dengeli derinliklerle anlaşılmalıdır.
Yorum bulunmamaktadır.