DTCFli olmasa da DTCFlilerin yüreğini yakan bir ülkücü şehitti Sacit Çeyiz. Okulun yanı başındaki Sıhhiye parkında(Bugünkü Abdi İpekçi Parkı) 11.04.1980 tarihinde şehit edilmişti. Sacit Çeyiz kimdi?
1961 yılında Kahramanmaraş’ta dünya geldi. Ailece, Ankara’nın Topraklık semtinde oturuyorlardı. İlk ve ortaokulu başarıyla tamamladıktan sonra Atatürk Lisesine kayıt oldu Derslerinde gösterdiği zekilik, davranışlarındaki dürüstlük ve doğruluk ve mertlik, onun belirgin ve herkesçe bilinen özelliklerindendi. Bütün bunların yanı sıra Türk vatanın içinde bulunduğu korkunç buhrandan endişe duyuyordu. Bir Türk çocuğu olarak, Atasının da ona göstermiş olduğu Türk Milliyetçiliği idealini benimsiyordu, Vatanı kurtarmak için muhtaç olduğu kudretin damarlarında mevcut olduğunu biliyordu. İşte bütün bu vasıflar onun yıkıcı mihrakların düşmanlığını kazanmasına yetiyordu. Okuduğu okuldan sürüldü. Kurtuluş Lisesi’ne kayıt yaptırdı. Ülkücü Liselilerin önde gelen isimlerinden olan ve “Liseli Genç” dergisini çıkartan Sacit Çeyiz, 11 Nisan 1980 mübarek Cuma günü Ankara Sıhhiye Parkı (Bugün ki adıyla Abdi İpekçi parkında)civarında bir grup komünist militanın silahlı saldırısına uğrayarak şehit edildi. Dualarımız güzel atlara binip vuslata uçan şehitler kervanının aziz yolcularının üzerine olsun..
Haydin Şafağa Doğru!….
Tarih sahnesine çıktığından beri, gözleri kamaştıracak ve hayranlık uyandıracak zaferler kazanan ve tarihe hükmeden Türkler, büyük devletler kurmuş, dünyada adaletin en kesin temsilcisi olmuşlardır. Ruhlarındaki sevgi, dürüstlük, mertlik, ve kahramanlık ateşi, zulüm başaklarını kurutmuştur. Bugün büyük hilelerle bu büyük milleti parçalamak, yıkmak amacında olan dünyada yeniden zulüm yataklarını canlandırarak, dünya ‘Zulüm Enternasyonalizmini” kurmak isteyen emperyalist güçler, Türkiye üzerindeki bütün projelerinin hüsrana uğrayacağını göreceklerdir. Milli şuura sahip, imanlı Türk milleti, zorluklardan sıyrılarak karanlığı yırtmasını bilecektir. İçimizdeki beyinleri ve kalpleri köle, emperyalist ruhlu birkaç cüce insan, yabancı güçlerle işbirliği yaparak, bütün güçleriyle üzerimize saldırsalar da, açılan bu savaştan Türk galip çıkacaktır. Az gelişmişlik zinciri, yılmak, yorulmak bilmeyen çalışma azmimizle kırılacak, güçlü bir Türkiye kurulacak. Şu anda içinde bulunduğumuz sürecinden yararlanmak isteyen bölücü ve yıkıcıların suratına ”Vatan bir bütündür, parçalanamaz!” gerçeği bir Osmanlı tokadı gibi indirilecektir. Bölücü ve yıkıcılar ne kadar azgınlaşırsa azgınlaşsınlar, zulüm iktidarı sırtlarını ne kadar sıvazlarsa sıvazlasın, Ülkücü gençliğin üzerinde yapılan saldırıların boyutları ne olursa olsun, Allah yolunda mücadele veren Ülkücü gençlik susturulamayacak ve durdurulamayacaktır. Türk insanının kalbinde yakılan Türklük ateşi, bütün yüreklerde alevlenirken, vatan düşmanları bu ateş içinde yanacaklardır. Anadolu’da yakılan bu ateş, bütün dünya Türklüğünün kalbinde alevlenecek, dünyayı saracaktır. Türk cihan hakimiyeti sevdası gerçek olacaktır. Bu kutlu davanın yiğit Ülkücüleri, ölümlerle eğlenen Nizam-ı Alem sevdalıları, şafak sökmek üzere. Artık her adımımız bizi Ülkümüze daha çok yaklaştırmakta. Ülkü uğruna nice Canlar verdik. Küfrün karanlığı Ülkücü hareketin muştuladığı İslam güneşinin doğuşunu durduramayacaktır. Güneş ha doğdu, ha doğacak. Zulmün ateşi sönecek, İşkenceler son bulacak. Hazırlıklarımızı tam hedefin ortasına düşmek için yapmalıyız ve hedefin tam ortasına düşmeliyiz. Bitmeyecek bir gayret, sönmeyecek bir mücadele azmiyle zafere yürüyelim. Haydin Şafağa Doğru!.
11 Mayıs 1961’de babasının öğretmenlik yaptığı Kastamonu ili Taşköprü ilçesi Alamakayış Köyü’nde doğdu. Dedeleri Kastamonu ili merkez Budamış / Kumara köyündendir. İlkokulu Kastamonu Akçakese köyünde okudu. 1978’de Kastamonu Göl Öğretmen Lisesi’ni bitirdi. Tatillerini çiftçilik yapan dedesinin köyünde geçirdi; köy işleriyle meşgul oldu, köy yaşantısını tanıdı. 1982’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü’nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde başladığı yüksek lisansını yarıda bırakmak zorunda kaldı. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sinema Televizyon Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. “Türk Sineması’nda Edebiyattan Yararlanma” adlı bitirme tezini hazırladı. 1985 yılında Ankara’da Ulaştırma Bakanlığı Telsiz Genel Müdürlüğünde çalışmaya başladı. 1987 yılında TRT’nin yardımcı prodüktörlük sınavını kazandı. Ankara Televizyonu Müzik Eğlence Programları Müdürlüğü’nde, Televizyon Dairesi Yurt Dışı Yayınlar Müdürlüğü’nde müzik, eğlence ve sanat programları yaptı. Bir Cumartesi Gecesi, Pazar Konseri, Mehter Musıkisi, Meşk Zamanı, Asya’dan Müzikli Esintiler, Avrasya Sanat, Toy, Köprü, Bizden Sesler gibi programlarda ve yüzlerce müzik topluluğu konseri programında yapımcı-yönetmen olarak çalıştı. 2000 yılında Türkmenistan Devlet Başkanı Safarmurad Türkmenbaşı’na sunulan “Altın Asra Girerken Türkmenistan” adlı kitabı hazırladı. 2004-2009 tarihleri arasında Televizyon Dairesi Başkanlığı Yurt Dışı Yayınlar Müdürlüğü görevini yürüttü. TRT INT ve TRT TÜRK kanallarının yayınlarının iyileştirilmesine; Yurt dışında yaşayan Türkler ve Türk Dünyasıyla doğrudan ilgili özel programların hazırlanmasına çalıştı. Bu görevi sırasında Bosna’da, Srebrenitsa’da Sırpların yaptığı soykırım hakkında “Mavi Kelebeğin İzinde” adıyla 26 saat süren bir canlı yayının yapılmasına öncülük etti. 2018 yılında emekli oldu. Türk Ocakları, Avrasya Yazarlar Birliği, GÖKAY gibi sivil toplum kuruluşlarında görev aldı. Arkadaşlarıyla birlikte Sinemasalı, Kuşlukta Yazarlar, Bala Kitap, DTCF BİRLİK topluluklarını kurdu. Türk Dünyası’nın meselelerine, sanata, sinemaya, edebiyata, Mehmet Akif’e, halkbilime, zekâ oyunlarına, satranca ilgi duydu. Katıldığı ilmi toplantılarda bildiriler sundu; Makaleleri değişik dergi ve gazetelerde, örütbağ sitelerinde yayınlandı. Sanal ortamlarda çeşitli topluluklar ve bloglar kurdu. Altın Asra Girerken Türkmenistan, Çapandaz (Şair Ergeş Uçkun hakkında) , Kitab-ı Öküz (Edebiyatımızdaki öküz fıkraları) ve Türk Zekâ Oyunları-1: Köçürme / Mangala (2.bsk) adlı yayınlanmış dört kitabı bulunmaktadır. İki çocuk babasıdır.http://arslanevi.blogspot.com/
Do you like Arslan KÜÇÜKYILDIZ's articles? Follow on social!
Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.
Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.
Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.
Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.
Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.
Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.
Yorum bulunmamaktadır.