İstanbul Üsküdar‘dan bir meraklı Hayret Efendi, duyar ki Serez‘de çok tuhaf şeyler olurmuş. Serez’in bir de Kadı‘sı varmış ki dillere destan.

-Gidip şu memleketi ve şu adamı gözlerimle göreyim, “Ver elini Serez” deyip yola çıkar.

Şehre girerken ilk gördüğü bekçi, mübaşir kılıklı dört beş adamın taşıdığı bir tabut. Fakat mezara götürülen adam ikide bir kapağı yumruklayıp aralıktan başını çıkararak:

Ben ölü değilim, Allah rızası için acıyın! Diri diri gömmeyin! diye feryat etmekte. Götürenler gayet sakin:

Sus be! Amma da patırtı ettin… Sen ölmemiş olsaydın, hiç kadı efendi defin ruhsatı verir miydi? demekteler.

Çarşıya vardığında ezan okunmaktadır. Hayret Efendi, “Girip bir namaz kılayım” der. Mabede yönelir fakat o ne! Camiin alt katı meyhane. Merdivenlerden yukarı düşe kalka çıkan adamlar. Öğle namazı hakkıyla kalabalık ama çakırkeyf bir cemaat.

Mihrapta garip şiveli, tuhaf kılıklı bir adam, hakikaten dini kelâmlar etmekte fakat okuduğu her bölümün sonunaderler!” eklemekte. Meselâ:

Eşhedü enlâilahe illallah… derler…

Elhamdülillâhi Rabbül âlemîn…derler…

Kulhuvallahu ahed…derler…”

Hayret Efendi, bunca muammayı kendiliğinden çözemeyeceğini anlar… “Varayım kadı efendiye danışayım da bu garipliklerin mânâsı nedir bileyim” fikriyle makama gider.

Kadı Efendi meşgul derler.

Olsun, adalette gizlilik yok! deyip aldırmaz. Fakat kapıyı açtığına açacağına pişman olur. Hayret’in gözleri alnına fırlar… Çünkü koskoca kadı, cübbesiz mübbesiz… Hem de çırılçıplak bir kız ile

Hayret Efendi “Allah Allah!” diye bir çığlık attıktan sonra şeytandan kaçar gibi kendini sokağa atar.

Fakat o ne? Bir mübaşir, peşinden seğirtip gelir:

Kadı efendimiz sizinle görüşmek ister ağam! “Bir müşkülü olsa gerek, o yabancıyı buraya getirin!” diye emir buyurdu.

Fesuphanallah! Ne müşkülümüz kaldı ki? derse de mecburen huzura çıkarırlar. Kadı efendi, cübbe kavuk muntazam, kürsüye bağdaş kurmuş vakar ile onu beklemektedir.

Esselamünaleyküm ey yabancı? Bir sualiniz mi vardı? Acele ile neden çıktınız? Vazifemizin hitam bulmasını beklemeniz gerekti.

Bir de sorguya mı çekersiniz efendi? Evet çok müşkülüm vardı, geldim ya; gördüklerim bana yetti. Bu Serez anlattıklarından da betermiş?

-Hele biraz soluk alın, neye bu sitemler, nesi varmış Serez’imizin?

-Meselâ neydi o tabutta bağıran adam. Diri diri gömülmesine güya siz emir vermişsiniz?

Ha o muuu?Halep’te öldüdiye haberi gelmişti. Tabiî mirası bölüşüldü. Genç dul karısını başkasıyla everdik. İki küçük çocuğu şimdi o adamı “babaları” biliyorlar. Kadının yeni çocukları bile oldu… E şimdi, bu adam çıkagelmiş, “Ben diriyim” diyor. Ne yapsaydık yani! Esasen künyeden düşürülmüş o resmi merhumu gömdürmeseydik de bu mesut ailenin yuvasını mı yıksaydık? Çocuklarını perişan ve mirasçılarını tekrar yoksul mu kılsaydık?

Hayret Efendi yutkundu…

Peki diyelim haklısınız… Ya o meyhanenin üst katındaki cami? Düşe kalka namaz kılan adamlar? O…

-Ha anladım, garibinize gitti değil mi? Fakat mesele şu ki…Bu bizim Serez halkı iyi Müslümandır ama dinimizi pek bilmezler, ibadetten de hoşlanmazlar, üstelik çok da içerler…

-Eeee?

-Eeeesi şu! Küpten başlarını kaldırmadıklarına, camii de uzak bulup gidemediklerine göre, biz ibadeti onlara yaklaştırıp, beş vakit namaza, böyle böyle alıştıralım, dedik. Nitekim meyhanede demlenirken, her beş vakitte de yukarı çıkıyorlar. Mabedin temizlik ve imarına da meyhaneci bakıyor, mecbur ettik herifi…

-İyi iyiii! Ya o her âyetten sonra “derler”i ekleyen imam?

Bir kere imam değil o, hahamdır. Neyleyelim, böyle cemaate katlanacak imam bulunamıyor. Biz de bir haham efendiyle anlaştık. Aldığı paraya karşılık namaz kıldırıyor. Hem samimi olarak, dininden dönmediğini ve dualara da saygısını belirtmek için her Hak kelâmını telaffuzdan sonra “Müslümanlar böyle derler” demek istiyor.

-Pekâlâ kadı efendi! Hepsine peki desek bile, o sizin çıplak genç kızla manzaranız? O da tevil götürür mü artık?

-Tevil mevil ne demek efendi! O gördüğün, düpedüz bir davanın hukukî bir çözümü idi…

-Fesuphanallah! Nasıl bir dava çözümü yâni…

-Gördüğünüz o kızın kısmeti çıktı, yakında evlenecek. Fakat vaktiyle başından bir kaza geçtiğine dair söylenti olmuş. Oğlan babası makamımıza başvurdu…

-Eeee?

-Eeeesi meesi bu işte! Siz geldiğinizde biz dahi mahallinde ve bizzat tetkik etmekte idik… Hem maşallah kız oğlan kız olduğu sabit görülmüştür.

Hayret Efendi:

Anladım kadı efendi, anladım! dedi. Serez’de hiçbir gariplik acayiplik yok imiş. Bütün tuhaflık bizim kaidelerimizde imiş. İstanbul’a varıp aklım erdiğimce anlatırım!

Kaynak: Günboyu

http://arslanevi.blogspot.com/
Contributor
Do you like Arslan KÜÇÜKYILDIZ's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Serez Kadısı ve Hayret Efendi

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.