Bu hafta sonu, ikide bir pencerenin önüne gidiyorum. Canım dışarı çıkmak istiyor nedense… Oysa hava soğuk, inceden inceden yağmur da yağıyor; üstelik kuvvetli bir rüzgâr da esiyor. Koronaya beddualar yağdırıyorum. İç sesimin “Güzelim havalarda bile çıkmadın da yasak olmasaydı şimdi mi çıkacaktın?” uyarısına da kızıyorum. Aslına bakarsanız haklı olduğunu itiraf etmem gerek ama…

Derken, bir telefon geliyor. Bakıyorum, rehberimde kayıtlı olmayan bir numara: “Efendim!” diyerek açıyorum. “Ben, Ahmet Yabuloğlu!” diyor güven veren bir ses…

Ben bu ismi tanıyorum. Yeniçağ Gazetesi İcra Kurulu Başkanı. İyi de o beni tanımaz ki, neden aradı acaba?

-“Ercan Çalışkan’la mı görüşüyorum?”

Böyle başladı konuşmamız. Ortak tanıdıklardan söz ettik. İkisi de çok sevdiğim, üstadım dediğim dostlarım Yağmur Tunalı’dan, Arslan Tekin’den… Sonra GÜNBOYU gazetesinden konuştuk, bu gazetenin grubun gazetesi olduğunu biliyordum. Takip de ettiğim bir gazeteydi.

Ve soru geldi: “Sen de GÜNBOYU gazetesinde yazar mısın?” Önce hiç düşünmeden “Onur verici bir teklif.” diye cevap verdim. Sonra benzeri sorularla karşılaştığımda sorduğum soruyu sordum:

“Yazarım yazmasına da, ya bu işin sonunda bir cereme çıkarsa ne olacak? Gazete hazır mı böyle bir ceremeyi çekmeye?”

Ahmet Bey, tecrübeli… Hiç şaşırmadı bu soruya. “Bizim gazeteleri takip ettiğine göre, bu soruyu bize sormana gerek yok.” dedi. İşte konuşmanın en güven verici tespiti buradaydı. GÜNBOYU’nda yazarsam, zaten istemesem de işime karışan Emekli Öğretmen’i ve iç sesimi biraz daha serbest bırakabilirdim. “Tamam, yazarım!” dedim hiç düşünmeden.

İşte bu duygularla “Merhaba!” diyorum size… Bundan böyle inşallah her pazar burada, bu köşede sizi bekliyor olacağım. Umarım 2021’le birlikte “Artık güzel şeyler yazmak istiyorum.” dileğim gerçekleşir de hep güzellikleri paylaşırız sizinle. Hem ceremesi falan da olmaz bu yazıların. Bakın aşının ilk partisi geldi. Hatta bir günde tamı tamına 285 bin aşı yapıldı. Hepimiz aşılanınca tekrar dostlarla sarılabileceğiz. Deniz kenarında bir mekanda oturup sade kahvemizi yudumlayabileceğiz. Mesela bu gelişmeyi yazabilirim. Güzel olmaz mı sanki?

“Hiç de güzel olmaz” diye devreye girdi iç sesim: “Yazdığın o paragrafı sil de, boşu boşuna umutlandırma, yanlış yönlendirme okuyucuyu. Bu haberden hangi güzel şeyleri çıkaracaksın merak ettim doğrusu.”

“Hiç de bile!” diye tersledim iç sesimi. “Günde 285 bin aşı yapılmış duymadın mı? Bu hızla tüm ülke çabucak aşılanmaz mı? Şimdi ben Emekli Öğretmen’i arar, gerekli bilgileri alır, seni de mosmor edecek yazıyı yazarım.” dedikten sonra Emekli Öğretmen’i aradım. Hay aramaz olaydım. Ondan öğrendiklerimden sonra ben mosmor oldum. Meğer iç sesim haklıymış.

İsterseniz öğrendiklerimi sizlerle paylaşayım:

Sağlık Bakanımız, bulunan aşılarla ilgili ilk müjdeleri Aralık başında vermeye başlamış.

Mesela Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 9 Aralık’ta Fatih Altaylı’ya  BioNTech’in Pfizer ile geliştirdiği koronavirüs aşısından 25 milyon doz geleceğini duyurmuş. Koca, “Yıl sonuna kadar 25 milyon dozu verebilecekler. Biz bunu erkene çekmeye çalışıyoruz.”  da demiş.

11 Aralık’ta Habertürk yazarları Nagehan Alçı ve Sevilay Yılman’ın sorularını cevaplamış, demiş ki:

“Bize ilk etap bu hafta sonundan itibaren Çin’den ulaşıyor. Aralık sonuna kadar 20 milyon doz gelmiş olacak. Ocak ayında 20 milyon daha ve Şubat ayında da bir 10 milyon, toplam 50 milyon doz aşı ile 2.5 aylık bir süre içinde 25 milyon kişi aşılanmış olabilir.”

Günler geçmiş. 24 Aralık’ta Hürriyet gazetesi müjdeyi Sayın Bakan’ın sözleriyle vermiş. “Bu güzel haberi yeni bir haber ile süslemek isterim. Aşılarımız bir aksilik olmazsa pazarı pazartesiye bağlayan gece yola çıkıyor. İnancımız bize her darlıktan sonra bir genişlik olduğunu söylüyor.” Güzel haber dediği de “Bilim Kurulumuzun değerlendirmesiyle aşının ülkemizde kullanılması konusunda kendi insanımızda gösterdiği etkiden emin olduk.” değerlendirmesiymiş.

Peki gelmiş mi aşılar? Sayın Bakan cevaplasın: “Pekin’deki Kovid-19 alarmı ve Pekin gümrüğünde görülen Kovid-19 vakası sebebiyle gümrük hareketliliğine geçici olarak ara verilmiştir. “ Ve birkaç gün geçmiş. Hacı yolu gözler gibi beklenen aşılar 30 Aralık’ta gelmiş. Tam üç milyon doz!

Emekli Öğretmen bu bilgileri verdikten sonra dedi ki:

Şimdi sana, “Sayın Bakan Nagehan ve Sevilay hanımlara aralık sonuna kadar 20 milyon doz, ocakta 20 milyon doz, şubatta 10 milyon doz aşı gelecek?” derken amacı neydi desem, “Ortalığı karıştırma!” dersin. Fatih Altaylı’ya BioNTech aşısından 25 milyon doz gelecek dedikten sonra 8 Ocak’ta neden ‘4,5 milyon doz garanti ve 30 milyon doza kadar anlaşmamız imzalandı.’ bilgisini paylaştı.” desem “Ya sana da yararlanılmıyor, aşı geliyor ya!” dersin.

İyi de kardeşim, şu söyleyeceklerimi iyi dinle!

Aşı konusunda gururla söz edilebilecek üç şey var: Birincisi aşıyı bulan Türk bilim insanları Uğur Şahin ve Özlem Türeci; ikincisi buldukları aşıdan Türkiye’nin de yararlanabilmesi için verdikleri uğraşlar, üçüncüsü pek çok ülkeye göre geç bile olsa aşılamanın başlaması…

Ama konunun acı veren yönü şu:

Aşı başladı diyorsun ya! Ne kadar aşımız var? Üç milyon doz. Öncelik kimde? Haklı olarak sağlıkçılarda. Türkiye’de yaklaşık 1 milyon 100 bin sağlık çalışanı bulunduğuna göre, iki doz hesabıyla 2 milyon 200 bini sağlıkçılara gidecek. Sonra sıra 65 yaş üstü insanlarımıza gelecek. Yaklaşık nüfusları 6 milyon 500 binden fazla. Geri kalan 800 bin doz aşı 65 yaş üstüne nasıl paylaştırılacak?

Ya henüz 3 milyon doz dışındaki aşıların geliş takvimiyle ilgili neden hiç bilgi yok?

Hani bizi kıskanan ülkeler var ya, her birisi kendi nüfuslarının en az iki katı sipariş verdi. Geliş takvimleri belli, aşılama stratejileri belli. Malum bu aşının etkili olabilmesi için kişi başı iki doz uygulanması gerekiyor. Peki biz ne kadar sipariş verdik? 50 milyon Çin aşısı, 4.5 milyon doz da BioNTech aşısı, hadi hayali rakamı söyleyelim 25 milyon olsun, toplam 75 milyon doz. Şimdi sana soruyorum:

Bizim nüfusumuz 37.5 milyon mu?

Kaynak: Meğer haklıymış – Ercan Çalışkan

 

Kaynak: Meğer haklıymış – Ercan Çalışkan (gunboyugazetesi.com.tr)

Contributor
Do you like Ercan ÇALIŞKAN's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Meğer Haklıymış

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.