Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada ilginç bir paylaşım gördüm:

Bir televizyon haber kanalı, “Kâğıt topladıkları el arabası eğlence araçları oldu” başlığıyla görüntülü bir haber yapmış. Tanıtım yazısını da ekranın altına eklemişler: Arnavutköy’deki 5 çocuğun mutluluğu kamerada.

Dur dedim, şu mutluluğu bir güzel seyredeyim. Hani mutluluklar paylaşıldıkça çoğalırmış ya! Ben de seyredip mutluluğun artmasına katkıda bulunayım; sonra bu konuyu yazayım, okurlarımın mutluluğunun artmasına katkıda bulunayım. Belki onlar da paylaşır, mutluluğumuz daha da artar. Hatta paylaşılanlar da paylaşır. Sonrasında tüm ülke mutlu olur. (Bu da benim hayalim. Keşke…)

Bu motivasyonla videoyu başlattım:

Arabayı bir çocuk kullanıyor. İçinde üç çocuk var. En öndeki sarı montu olanın başı öne eğilmiş, yüzü kapüşonla kapatılmış. Montun kolları kısa, küçük geliyor besbelli. Muhtemelen bir kız ve görünmek istemiyor. Arkasında göremediğim biri daha var. Üçüncüsü ise ekranda görünmek için kafayı uzatıp duruyor. Bir tanesi de arabadan uzakta, yolun kenarında yürüyor. Beş çocuğu da az çok görmüş oldum ilk birkaç saniyede…

Bu görüntülerden hemen sonra muhabirin sorusu şu:

− Ne yapıyorsunuz, oyun mu oynuyorsunuz?

Cevap tam da bu sorunun cevabı(!):

− Evet ağabey, evimize gidiyoruz.

Şimdi iç sesime sorsam: “Bence aslında konuşma şöyle:

− Ne yapıyorsunuz, oyun mu oynuyorsunuz?

− Hayır ağabey, topladığımız atıkları sattık, gidiyoruz.

− Peki eve mi gidiyorsunuz şimdi?

“Evet ağabey, evimize gidiyoruz.” deyip ortalığı karıştıracak. Bunun için onu dinlememeye karar verdim.

Dikkatimi videoya yoğunlaştırdım:

Normalde çalışıyor musunuz siz böyle?

Evet ağabey.

Yok canım çalışmıyorlardır! Hobi olsun diye dolaşıyorlardır.” diye burnunu sokmak istedi iç sesim. Derhal kovdum kendisini: “Git sen Sedat Peker’le uğraş, Sayın Binali Yıldırım’ın ona haddini bildirdiği şu açıklamaları oku:Oğlum Venezuela’ya gitmiştir. Orada bahsedildiği gibi ocakta şubatta değil, geçen sene aralık ayında gitmiştir. Ve beraberinde covid ile mücadele amacıyla orada ihtiyaç sahiplerine test kiti, maske gibi birtakım malzemeler götürüp dağıttı.’ Ama sakın ‘İyi de o tarihte Venezuela’da vaka sayısı sadece 350, o güne kadar hiç gitmediği bu ülkeye neden olayın olduğu sıralarda gitmiş?’ diye karşı sorular oluşturmadan kaybol. Şunun şurasında bir mutluluk paylaşmaya çalışıyoruz.

Muhabir illaki oynatacak ve mutlu edecek çocukları, devam ediyor:

− Eve giderken de hep böyle oyunlar oynuyorsunuz değil mi?

− Evet.

Ve çocuk ekliyor:

− Babam da böyle karton topluyor.

Muhabir anlamamış olacak ki karşı soruyla giriyor devreye:

− Babanız da mı kartoncu?

− Evet.

Videonun sonrasında çocukların beş kardeş olduğunu, en büyük kardeşin İlhami olduğunu, her gün kâğıt toplamaya gittiklerini de öğreniyoruz.

Ve haber bitiyor. Oyun mu dediniz? Hani eve giderken birkaçı bindi, biri de itti ya! İşte oyun…

Dur dedim bir de yorumlara bakayım. Ohoo, yorumların neredeyse tamamı, benim iç sesimden beter. Çok şükür, benim iç sesim hem çok daha sabırlı, hem de daha terbiyeliymiş. En hafifi sizin haberciliğinize … kıvamında. Bu arada yorumların birisi habere desteğini esirgememiş: Toplayıcıların çocukları da hep babalarına yardım edecek, hem de eğlenecek. Haber gayet güzel, çocukların mutlulukları da gözlerinden okunuyor.

Bu satırlarla birlikte…

Çocuklar geçti gözümün önünden: Okul sıralarında, okul yollarında, ellerinde defterleri, kitapları…

Çocuklar geçti gözümün önünden: Çocuk parklarında, spor salonlarında, tiyatrolarda, sinemalarda…

İç sesimi çağırdım. “Çıkar dilinin altındaki baklayı, istediklerini söyleyebilirsin.” dedim.

Ve tabii fırsat bu fırsat… Neler söyledi neler…

Yazsana onları dediğinizi duyar gibiyim.

Maalesef yazamam, hem ben o söylediklerini değil yazmak, yalnızken kendime bile söyleyemiyorum ki…

YouTube’a girin. A Haber, kâğıt toplayan çocuklar yazın. Seyredin.

Sonrası sizin hayal gücünüze kalmış.

Kaynak: Günboyu

 

 

Contributor
Do you like Ercan ÇALIŞKAN's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Küçücük bir şey!

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.