Yeni yılın ilk günleri… Bir dilekle başlayalım o zaman yazımıza.

“İnşallah bu yıl ülkemizin üzerindeki kara bulutlar gelmemek üzere gider; ne korona konuşuruz yıl boyunca ne pahalılık ne de yoksulluk… Belki siyasilerimiz de ‘nefret dilini’ terk eder.”

Sanırım, bu dileğimize “Âmin!” demeyecek hiç kimse yoktur.

***

Hadi ilk adımı ben atayım. Bu haftaki yazımızda rakam da olmasın siyaset de…

Bir bilmeceyi çözelim birlikte, ne dersiniz? Bilmece dediysem “bilmece bildirmece, dil üstünden kaydırmaca.” türünden değil tabii…

İki kişiyi soracağım size. Merak etmeyin, bildiğiniz isimler… Ben sadece özelliklerini sıralayacağım, siz de o isimleri bulacaksınız. Şimdilik ilk kahramanımızın adı “Garip” olsun; ikincisinin adı “Gurur“…

Hazırsanız başlayalım dostlar!

***

Garip, mürekkep yalamış biri… Konuştuğu dinlenir, yazdığı okunur. Gurur’un seveni de çok, nefret edeni de. Mesela ilk kahramanımız ikinci kahramanımızdan kendi deyişiyle “iğrenecek kadar” nefret eder; Meclis açılışında “Bu adamı görmekten fenalaştım.” deyip çekip gider. Bunun karşılığında okuyup yazan pek çok kişi, Gurur’u uğruna canını verecek kadar sever. Onu, mezheplerin birindeki “Masum İmam” gibi “her türlü hatadan, kusurdan uzak biri” olarak kabul ederler.

Garip’in nefret etmesinin önemli sebeplerinden biri, Gurur’un şatafat içinde bir yaşam sürmesi, sarayda neredeyse kendini tecrit ederek yaşamasıdır. Hele hele Cuma namazlarına giderken oluşturduğu konvoy ve o namaz kılacak diye binlerce kişinin namaz kılamaması onu çıldırtır. Aklından geçeni söylemekten çekinmez:

“Neye mâl olmada seyret, herifin bir namazı:

Sade altmış bin adam kaldı namazsız en azı!”

Daha pek çok şeyi kafaya takar Garip. Kendi deyişiyle “keyf-i idare” dediği sistemi ve “rey-i vahit” dediği anlayışı, “ben yaptım oldu” icraatlarını içine sindirememektedir. Tek bir kişi, hangi işe, nereye kadar yeter, diye sorgulamaktadır.

Her ne kadar Gurur aksini söylese de Garip’e göre bir baskı rejimi söz konusudur. Aydınlar üzerinde baskı vardır, sansür vardır. Yazarlar, çizerler “Acaba sıra bende mi?” diye korkmaktadır.

İlginç olan nedir biliyor musunuz, Garip’in düşünceleri baştan beri böyledir. Bazıları gibi, suyun başından uzaklaştıkça avaz avaz bağıranlardan değildir. Kısacası hiçbir zaman fırıldak olmamıştır.

Her zaman düşüncelerini dobra dobra söylemiş, bu nedenle de ne İsa’ya yaranabilmiştir ne Musa’ya… Kimileri softa der ona, kimileri Batı hayranı, kimileri de Kuvayımilliyeci… Gurur ise yerini sağlamlaştırmak için sürekli çevresini değiştiren bir maslahatçı…

Adı gibidir Garip… “Bir de baktım ki: Tek onluk bile yokmuş kesede; / Mühürüm boynunu bükmüş duruyormuş sâde!” dizelerinde sanki onun tanımı yapılmıştır. Gurur mu? Onu sormasanız da olur. Çünkü olanları saymak mümkün değildir.

Hele hele Gurur’un en güçlü zamanında Garip’in haykırdığı şu dizeler tam bir cesaret örneği değil mi?

“Düşürdün milletin en kahraman evladını ye’se

Ne mel’unsun ki rahmetler okuttun ruh-u İblise”

***

Evet dostlar! Buldunuz mu bilmecenin cevabını… Aman aman! O aklınıza gelen ismi hemen atın kafanızdan. Benim başımı da derde sokmayın. Bakın bu hafta ne Emekli Öğretmen’i aradım ne de iç sesim gelebildi. Yanlış anlar diye yeğenin telefonunu bile açmadım.

Hiç kuşkum yok. Okuyucularım cevabı bulmuşlardır zaten. Bulamadılarsa da verdiğim linklerden yararlanır, kolayca bulurlar. Hem belki bu şekilde anılmayı en çok hak edenlerden birini anmış oluruz.

“Köşe yazarı, bizi uğraştırma, söyle şu isimleri!” diyenler de haftaya kadar bir zahmet bekleyecekler…

Cevap için aşağıdaki bağlantılara müracaat edebilirsiniz.

 

Kaynak: Günboyu

Contributor
Do you like Ercan ÇALIŞKAN's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Bilmece bildirmece

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.