Duygu ve heyecan adamıydı.

Büyük kabiliyetti.

Kıvrak zekâsı hiçbir akıl kalıbına iltifat etmezdi.

Her karşılaşmamızda, onunki gibi durmadan işleyen bir zihni dünyanın az göreceğini düşünürdüm.

Yazmak için yaratılmışlar arasında özel bir yeri vardı.

Kolay ve acele yazardı.

Yazdıklarını düzeltmeye girişmese de güzel çıkardı.

Önce şairdi ve her zaman şairdi.

Romancı ve hikâyeciydi.

Birinci sınıf bir senarist ve metin yazarıydı.

Biyografisini verirsem diyeceklerimi daha iyi düşündürebileceğim:

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunuydu.

İlk şiir kitabı “Yaşanmamış Sonbahar“ı mezun olduğu yıl yayınladı.

Aynı yıllarda (1985’ten itibaren) Varlık Film ve TRT‘de senaryo yazarlığı yaptı.

Cennet Atları“, “Berlin Türküleri“, “Ata’nın Rüyası“, “Bilimkurgucu Çocuk Krallar Dönemi“nin aralarında bulunduğu 30’a yakın roman yazdı.

Devler ve Böcekler” ikinci şiir kitabıdır.

Çocuk dizi film ve çizgi filmleri yanında bilim kurgu romanlarına, Uğur Dündar’ın programları başta olmak üzere gerçek hayat kesitleri sunan haber programlarına yazarlık ve dramaturgluk yaptı.

Yanlış hatırlamıyorsam, İstanbul‘da arkadaşlarıyla kurduğu Sanat Merkezi, bu tür sinema televizyon verimliliğinin arttığı yılları getirdi.

1987 yılında “Bekleyiş” adlı senaryosuyla TEV‘in “En İyi Senaryo Ödülü“nü kazandı.

Ayrıca 1996’da Hürriyet Gazetesi TV Yıldızları Yarışması’nda senaryo yazdığı programlara katkılarından dolayı ödül aldı.

Seyfi’nin bestelenmiş eserleri Songül Karlı, Zeyno, Naide Polat, Seher Dilovan, Arif Nazım, Güler Işık, Kerem Özdemir gibi sanatçılar tarafından seslendirildi.

Bu bestelerden en tanınmışı Songül Karlı‘nın yorumladığı “Omuz Omuza” adlı eseri oldu.

Eser, üç milyondan fazla satmasının yanı sıra birçok siyasi parti tarafından seçim şarkısı olarak kullanıldı.

Değişik dönemlerde, TRT, TGRT, Kanal 6 ve Kanal D televizyonlarında uzun yıllar çalıştı ve çeşitli bölümlerde idarecilik görevi üstlendi.

İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda ve özel dershanelerde “Senaryo” ve “Yaratıcı Yazarlıkdersleri de verdi. 1999’da yazdığı “Din Sömürgenleri ve Cuma Eylemlerinin 400 Yıllık Tarihi” kitabı yaşadığımız yılları da veren, eğitici bir yayıncılık çalışmasıdır.”

Kısa biyografisi bu.

Seyfi’yi belki on yıldır görmedim.

Yılda bir iki kere telefon eder ve görüşmesek de aklımda ve takibimdesin derdi.

Bazı vaatlerle Ankara’ya geldiğini söylerdi.

Onların ne olduğunu bilmiyorum.

Fakat gerçekleşmediği açık.

Çünkü geçim sıkıntısı çektiğinden bahsederlerdi.

Kolay yazışı gibi, kolay kırılır, kolay öfkelenir ve kolay vazgeçerdi.

Kendince düz ve düzgün bir tavır görmezse keser atardı.

Bu dik haliyle bir yerlerde uzun süre kalması düşünülemezdi.

Kafasından ve kaleminden faydalanılacak adamdı.

Öyle sanıyorum ki çok aldatıldı.

Eserleri kullanıldı.

Böyle birkaç dava açtığını biliyorum.

Vesselam zor karakterdi.

Kendisi kendisini idare edebilir miydi emin değilim.

Ona, anlayan ve anlayanlar lazımdı.

İnansa, inandıklarının her dediğini yapar ve yazarak büyük işler çıkarırdı.

Türk Milliyetçisiydi.

Fırtınalı ruhunun azabını bütün ağırlığıyla yaşadı.

Bilsek, ona ne çok ihtiyacımız vardı.

Türkçe’ye hakimiyeti kaybetmiş, güzel yazanı az bir memlekette el üstünde taşınacak adamdı.

Nazı-niyazı, öfkesi çekilecek adamdı.

Ne yazık ki, epeyce şiiri video halinde var ama Google’da bir fotografını arasanız bulamayacağınız kadar yalnızdı.

Tepedekilerin, kalabalıkların gözlerinden uzak, takdirlerinden uzak bir inzivada gitti.

Çektiği zihin ve gönül sancıları şimdi bir büyük ödül halinde önündedir.

Seyfi’nin gidişini bu üzüntüler yanında sonsuz bir dinlenme gibi hissederek teselli buluyorum diyecektim, diyemedim.

O aşkın taşkın karakterin beraberinde götürdüğü değerler düşüncelerimi teselliden mahrum bıraktı.

Sevgili Seyfi’nin aziz rûhu şâd olsun!

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Seyfi Şirin de Gitti

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.