Bir tedirginlik var üzerimde… O kadar samimî olduğumuz insanları neredeyse 25 yıldır, 27 yıldır karşılaşmıyorum. Sima ne kadar değişmiş bilmiyorum. Ya tanıyamazsam… Çok ayıp olur… Gazeteyi takip ediyorlarsa bendeki değişikliği de görüyorlardır… Onlar beni tanıyacaklar, ben ise onları tanımayacağım… Hoşgörülerine sığınıyorum.
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinden arkadaşlar Mezunlar Birliği kurmuşlar… Yakında dernekleşecekler (artık dernekleşeceğiz, demem gerekir.) İftar vesilesiyle Ankara’da yine bir mekteptaşımızın Nur Özbay’ın yönettiği Sunu Restaurant’ta toplanacağız. Birçok arkadaş benim gibi Ankara dışından gelecekmiş.
Bu üçüncü toplantıları… Ama öncesi var… Orada öğreniyorum ki, DTCF’li kızlar daha atak çıkmışlar. (“Kızlar!” öğrenci terminolojisiyle konuşuyorum… Mekteptaşlar bir araya gelince o günlere gidiyor ve ister istemez o günlerin samimiyetini gösteriyorum. “Kızlar” dediğim de artık kimi 40 yaşına merdiven dayamış, kimi 50 yaşına…) Önce onlar kendi aralarında toplanmışlar ve erkekleri utandırmışlar. Sonra erkek mekteptaşlar bir araya gelmişler.
Daha önce ne yazmıştım… Hanımların olmadığı yerde hareket olmaz… Eksiktir… Sonuçsuzdur. Kadınların ne kadar dertli olduğunu o yazıdan sonra görmüştüm.
12 Eylül öncesinin samimiyeti ile 12 Eylül sonrasının samimiyeti farklı… Nitekim, kısa zamanda 350 isme ulaşılmış ve bu isimlerin çokluğu 12 Eylül öncesinden… İftara katılan 110 arkadaş da yine çokluk bu dönemden…. Ebediyete intikal edenler olmuş. Şehit düşen arkadaşlarımız var. Onların da hatırasını yaşatmamız gerekiyor. Bizim dönemden şehit düşen Felsefe’den Mustafa’nın soyadını düşünüyorum, bir türlü hatırlayamıyorum. Çok acı benim için.
Gündüz, önce gazete bürosuna uğruyoruz. Sonra Alternatif Yayınlarında Lütfü Şehsuvaroğlu (12 Eylül öncesinin Ülkü Ocakları genel başkanlarından. Gazetemizin de yazarıdır.) ve Hakkı Öznur’la (Dört ciltlik “Ülkücü Hareket”in ve “Cahşlar Savaşı”ının yazarı. Şimdi üç cilt olarak tasarladığı “Derin Sol” kitabı üzerinde çalışıyor.) buluşuyoruz. Prof. Dr. Turan Güven Hoca da geliyor. Hoca çok renkli bir isim… O da ilk gençlik kolları başkanlarından… Hoca hatıralarını yazıyormuş. Bu kadarını haber vereyim… Bizde yapılmaktan kaçınılan bir şeyi Hoca yapıyor… O dönemleri yaşayanlar hatıralarını yazmalıdırlar. Hocanın hatıralarından bazı anekdotları burada yayınlayacağım.
Sağ olsun, yol üzeri bizi DTCF’lilerle buluşacağımız mekâna bırakıyor. Biraz erken gidiyoruz.
Hanım da benimle… (Dikkat ettiniz mi!? “Kadınsız Hareket olmaz!” diyorum ve uygulamayı kendimden başlatıyorum!) İlk kiminle karşılaşacağım? Merdivenleri çıkarken hemen ardımızdan İsmail Ünlü…. Sima yabancı değil ama isim?…. Neyse ki, birbirimizi kınayacak, ayıplayacak durumumuz yok… Bunca yıl geçmiş. Kapıda Nur Özbay, “Hoş geldiniz.” diyor. Uzun boyuyla Salih Akça beliriveriyor. Artık Salih’le de birbirimizin simasını unutacak değiliz. Okul başkanıydı. Öğrencilik yıllarımızda devamlı beraber olduğumuz arkadaşım. Ama fakülteden bir çıktık, bir daha görüşmedik. Bir masaya geçiyoruz. Hanım, kızlarla konuşmaya dalınca benden kopuyor… Aynı masada Mustafa Tombuloğlu, Dr. İbrahim Karaer, Aydın …, Prof. Dr. Mehmet Şahingöz oturuyoruz. Hemen önümüzde Prof. Dr. Ender Gökdemir hanımıyla beraber… Sonra bizim masaya geliyor. Sevgili dost Behçet Kemal Gürsoy da aramıza katılıyor. Uzak köşede başka arkadaşlar var… Doç. Dr. Ayhan Pala, Doç. Ahmet Nezihi Turan… (Ahmet Nezihi’ye sitemim ağır oluyor! Bilirim, o bana gücenmez.). Halûk Gökçe karşıma çıkıyor… Yine aynı takıntı… Çok iyi bildiğim sima ama kim? demeye kalmadan isim geliyor. Dedim ya gücenmek yok!
Herkes mikrofona geçiyor, kısaca kendisini tanıtıyor, demeyeceğim, hatırlatıyor. Aynı dönemden Doç. Dr. Bahattin Ergezer’e gözüm ilişiyor. Masaları dolaşıyor. Beni görünce el ediyor, geliyorum, diye… Bahattin, Van çevresinde çalışmalar yapmış. Benim Güneydoğu hassasiyetimi bildiği için: “Arslan, Güneydoğu gitmiş, sadece bölücüler değil, Ermeniler de parsellemiş.” diyor. Ayrıntıyı sonra konuşacağız. Bana yazacak.
İçimizden iki milletvekili çıkarmışız. Biri yine bizim dönem ama DTCF’ye sonradan gelen Esat Bütün ve Aydın’dan Bekir Ongun… Öğretim üyemiz çok… 100’e yakın öğretim üyesi olduğunu söyledi arkadaşlar. Bir de, benim gibi, doktora yapıp da başka alanlara kayanlar var. Yazdıkları kitapları, doktora tezlerini toplasak neredeyse bir kütüphane doldurur.
Gözlerimiz gelemeyen arkadaşlarımızda: Halil Topalhan, Bekir Atalay, Veysel Kavlak, Harun Çakır, Hikmet Genç, Hüseyin Yazgan, Nevzat Kavun, Mustafa Sağlam, Mustafa Tanju Göze, Ercan Çalışkan… Daha birçok arkadaş… Dr. Muhammet Sarıtaş’ın herhâlde bir toplantısı vardı.
Niçin toplandığımız ve niçin tekrar “birlik” olduğumuz üzerine DTCF Birlik Yürütme Kurulu Üyesi Arslan Küçüakyıldız’ın çok güzel bir yazısı var. Bu yazıyı internetten okuyabilirsiniz. Onun için bu ayrıntıya girmeyeceğim. (Haberleşme için: [email protected])
Yörük-Türkmen Vakfı Genel Başkanı Mustafa Tombuloğlu’ya ayrılıyoruz. O bizi bırakacak. Her şey çok güzeldi.
İlkti ama aksama yoktu. Hoşnut döndük.
(Okuyucularım, fazla özel yazdığımı düşünebilirler. Bu yazdıklarım hepimizin fotoğrafıdır. Türkiye’nin bir cendereden geçtiği günlerde ölümüne kader birliği etmiş kız-erkek arkadaşların yine bir araya gelmesinin ne mana taşıdığını sizin basiretinize bırakıyorum.)
Yorum bulunmamaktadır.