BEDEN DİLİ

 “Ruhun gizemi,

bedenin hareketleri ile açığa çıkar.”

Michelangelo

İletişim deyince aklımıza ilk önce konuşma gelir. Oysa tarihte insanların kullandığı ilk iletişim, beden diliyle gerçekleşmiştir. Bir bebeğin konuşmaya başlamadan önce kullandığı ilk iletişim de beden dilidir. Karşı karşıya gelen iki kişi arasındaki ilk etkileşim ve iletişim de önce beden diliyle gerçekleşir. Duruşumuz, bakışımız, kıyafetimiz ve aksesuarlarımız konuşma öncesi hakkımızda ilk mesajları muhatabımıza iletir.

İletişim, anlamak ve anlatmak üzerine kuruludur. Duygu ve düşüncelerimizi ifade etmeye çalışırken, konuşma dilini yetersiz buluruz; beden de bir şekilde konuşmaya katılır. Peter Clayton “Normal konuşma hızımız dakikada ortalama 100-120 sözcüktür. Aynı süre içinde ortalama bir insan yaklaşık 800 sözcük düşünür[1]” diyerek beden dilini, konuşma diliyle düşünme arasındaki hız farkından kaynaklanan bir ihtiyaç olarak değerlendirmektedir. Kimi zaman da beden dilinin, sözden daha etkili olacağına inanarak, bir bakışı, bir dokunuşu, bir duruşu tercih ederiz. Anlamaya çalışırken de dinlemeyle yetinmeyiz; karşımızdaki kişinin beden dilini da okumaya çalışırız. Beden dilini kullanmak ve okumak konusunda farklı görüşler olsa da ortak olan kanaat, her ikisinin de geliştirilebilir beceriler olmasıdır. Özellikle beden dili konusunda farkındalık ve özgüven oluşturabilmek açısından bu konuda alınacak eğitim, etkili iletişim kurmamıza katkıda bulunacaktır.

Peter Clayton, beden dilini “Söze dökülemeyen düşünce ve duyguların dışa vurum şekli” olarak tanımlıyor[2]. Duygu ve düşüncelerimizi karşımızdakine iletirken kullandığımız hareketler, jestler, mimikler ve vücut duruşundan oluşan değerler bütünü[3] olarak da tanımlanan beden dili, sözlü iletişime katkıda bulunduğu gibi, kimi zaman da tek başına iletişimi sürdürür. Sustuğumuz anlarda dahi duruşumuzla, bakışımızla, dukunuşumuzla, mekânı kullanmamızla mesaj vermeye devam ederiz. Diyebiliriz ki iletişim, bedenle başlar, bedenle biter. Özellikle duygularımızın ifadesinde ve karşımızdaki kişinin duygularını anlamakta sözlü iletişimden daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Beden dili, korkumuzu, endişemizi, nefretimizi, heyecanımızı ve mutluluğumuzu en kolay ve en etkili anlatabildiğimiz bir iletişim şekli olmanın yanında, bilinçaltına atılmış ya da bastırılmış duygu ve düşüncelerin dışa vurulmasını da sağlar.

Sözcükleri kontrol etme şansımız olmasına rağmen, beden dili genel anlamda kontrollü ve planlı hareketler değildir. Konuşmanın konusuna ve iletişim ortamına göre kendiliğinden ortaya çıkan doğaçlama davranışlardır. Elleri kullanmak, çoğu zaman bilinçli olarak gerçekleşse de özellikle jest ve mimikler, bedendeki rahatlık ve gerginlik kontrolümüz dışında gerçekleşir. Bu nedenle de gerçek duygu ve düşüncelerimizi sözcüklerin arkasına gizlemeye çalışsak da beden dilimiz bizi ele verir.  İnsanların duyduklarından çok, gördüklerine inanmalarında böyle bir gerçeğin etkili olduğunu düşünebiliriz.

Beden dilinin, özellikle ilk izlenim açısından, iletişimde ayrı bir yeri vardır. İçinde bulunduğumuz şartlara göre değişiklik gösterse de insanlar hakkındaki ilk izlenim genellikle bir dakikadan daha kısa sürede oluşur. İlk izlenimde öncelikle ırk, cinsiyet, yaş, beden yapısı,  duruş, yüz ifadesi, gözler, saçlar ve giysiler insanların dikkatini çekmekte ve ön yargının oluşmasında etkili olmaktadır. Birden bire kanımız kaynar, bir yakınlık duyarız ya da duruşundan, bakışından hoşlanmadığımızı hissederiz. Zamanla kişilik, eğitim durumu, sosyal ve ahlaki değerler, ekonomik düzey gibi özellikleri ön yargının üzerine inşa ederek bir anlamlandırma yapmaya çalışırız. İlk izlenim, tekrarı olmayan bir durumdur. İletişimde bulunduğumuz kişilerle ilişkimizin temelini oluşturmasından ve hakkımızda edinilmiş olumlu ya da olumsuz izlenimin değiştirilmesinin çok zor oluşundan dolayı çok önemlidir ve bir şans olarak iyi değerlendirilmesi gerekir.

Beden dili, sonuçları itibariyle bir iletişim şeklidir ancak genel anlamda tek başına tercih edilen bir iletişim şekli değildir. Varlığını konuşmayla sürdürür; konuşma da aynı şekilde beden diline ihtiyaç duyar. O halde her ikisinin dengeli ve uyumlu olması, iletişimde bulunan bireylerin birbirlerinin beden dilini doğru anlamlandırması açısından çok önemlidir. İletişim esnasında karşı taraftan gelen tüm sinyallerin bir bütünlük içinde değerlendirilmesi, etkili iletişimin temel şartı olma özelliğinin yanında tarafların birbirlerini daha iyi anlamasına, isabetli yaklaşımların sunulmasına, sağlıklı ve kalıcı ilişkilerin kurulmasına katkıda bulunma yönüyle de vazgeçilmez bir özellik taşımaktadır[4]. Etkili bir tonlama yapsak dahi, sözle çok önemli olduğunu vurgulamaya çalıştığımız bir konuyu anlatırken, beden dilinin bu öneme katılmaması ya da beden diliyle çok önemli olduğunu anlatmaya çalıştığımız bir konunun önemsemeyen bir tonlamayla seslendirilmesi, dinleyenler üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Kimi zaman da konuşma diliyle beden dili birbirine zıt anlamlarda mesaj verebilirler. Sevdiğimiz halde, sevmediğimizi söylemek; kızdığımız halde kızmadığımızı söylemek ya da uykumuz geldiği halde, uykumuzun olmadığını söylemek inandırıcı gelmez. Çünkü beden dili ve ses tonumuz bize katılmadığını karşı tarafa mutlaka iletir. Beden dilinin abartıya kaçması ya da konuşma dilinin önüne geçmesi de dinleyenler tarafından hoş karşılanmaz. Etkili bir beden dili, doğal olmalıdır.

Her kültür, kendi değer yargıları içerisinde beden dilini de oluşturur. Dolayısıyla aynı kültür içerisinde ortak bir beden dili tanımlanabileceği gibi, alt kültürlere hatta kişilere göre değişen beden dili özelliklerinden de söz edebiliriz. İnsanlar ortak bir beden dili kullansalar dahi, kendilerine özgü bir ifade biçimi ya da yorumlama geliştirebilirler.  Bu anlamda beden dilimiz, ses rengimiz gibi adeta bizimle özdeşleşerek kimliğimizin bir parçası olur. Beden diliyle konuşma dili bir anlamda birbirine benzer özellikler gösterir. Aynı yazı dili içerisinde ağızlar arasında konuşmaya yansıyan değişiklikler gibi aynı kültür içerisinde yerleşim bölgelerine göre beden dilinde de küçük farklılıklar olabilir. Bunlar genellikle saygı ifade eden davranışlarda ve selamlaşma biçimlerinde görülür. Bir yerleşim bölgesinde saygı ifade eden bir duruş, oturuş ya da selamlaşma şekli başka bir bölgede bilinmeyebilir ya da farklı uygulanabilir. Beden diliyle ilgili en doğru ve en kolay anlamlandırma yaptığımız kişiler, aile bireylerimiz sonra da yakın çevremizdir. Bakışlarındaki ya da duruşlarındaki en küçük değişikliğin ne anlama geldiğini kolaylıkla anlar, aynı şekilde onların da bizi anlamasını bekleriz.  Kültürel ayrılıklar derinleştikçe beden dilleri arasındaki farklar daha da belirginleşmeye başlar. Selamlaşma, oturuş şekli, bakışlar, duruş, el hareketleri hatta baş hareketleri farklı anlamlara geldiği gibi, kimi zaman çatışmalara dahi neden olabilir. Bir kültürde “evet” anlamına gelen el ya da baş hareketi başka bir kültürde “hayır” anlamına gelebilir. Bir kültürde ellerin yoğun kullanılması gayet normalken, başka bir kültürde bu durum hoş karşılanmayabilir. Örneğin İngiltere’de Eton College gibi okullarda öğrencilerin koltuk altlarına kitaplar yerleştirilip topluluk karşısında öyle konuşmaları sağlanır. Bir süre sonra öğrenciler kollarını hareket ettirmemeyi öğrenir[5]. Her kültürün geleneğinden kaynaklanan farklılıklara rağ­men yüz ifadelerinin belirlenmesinde benzerliklerin daha ağır bastığı saptanmıştır[6]. Kültürel farklılıklar ne ölçüde olursa olsun, insanlar beden dilleriyle yine de bir noktaya kadar iletişim kurabilmektedir.

Beden dili, kültürden kültüre değişiklik gösterdiği gibi, yaşa bağlı olarak da değişiklik gösterebilir. Çocukluk dönemi, beden dilinin en yoğun kullanıldığı dönemdir. Çocuklar bebeklik döneminden itibaren korkularını, mutluluklarını, heyecanlarını, isteklerini çok rahat olarak beden dillerine yansıtırlar. Konuşma becerisi henüz gelişmemiş bir çocuğun nelere ihtiyaç duyduğunu, nelerden hoşlandığını ya da nelerden rahatsız olduğunu beden dilini okuyarak anlamaya çalışırız. Yaşla birlikte sözel ifade gücünün gelişmesi, beden dilinde de birtakım değişiklikleri beraberinde getirir.

Cinsiyetler arasındaki fiziki farklılık, beden diline de yansır. Erkekler, beden dillerini kadınlara göre daha sert çizgilerle dile getirirken en önemli özellikleri, daha geniş alan kullanmaları, bıyıklarıyla ya da kıyafetlerinin yakasıyla ve kravatlarıyla oynamaları, kimi zaman ellerini ceplerine sokmaları ya da arkalarında bağlamalarıdır. Kadınlar genellikle saçlarını ya da eteklerini düzeltme ihtiyacı duyarken, çantalarıyla oynamayı ve ellerini göğüs üzerinde bağlamayı tercih ederler. Oturuş biçimleri de cinsiyete göre tipik özellikler gösterir. Erkekler daha rahat ve yayılmacı bir oturuş şeklini tercih ederken, kadınlar daha az alanı kaplayarak daha derli toplu otururlar. Erkekler tokalaşırken kadınlara göre daha sert bir tavır sergiler.

Duygu ve düşüncelerimizi anlatmak ya da karşımızdaki kişilerin duygu ve düşüncelerini anlamak açısından beden dili bize bir fikir verir, ancak kesin yargılara ulaşmak ya da insanların zihnini okuma derecesinde çıkarımlar elde etmek doğru değildir. Özellikle tek bir harekete bakarak, değerlendirme yapmak, son derece yanlıştır. Hangi davranışın ne sıklıkta yapıldığı ve ne zaman yapıldığı, kişinin yaşı, cinsiyeti, kültür düzeyi de dikkate alınmalıdır. Beden dili ya da genel anlamda sözsüz iletişim, netice itibariyle bir mesajdır ancak bu mesajın beraberinde aklımıza gelecek sorulara cevaplar oluşturmak için söze ihtiyaç duyarız. Kişinin yorgun, hasta, üzgün, mutlu, kaygılı ya da heyecanlı olduğunu anlayabiliriz ama iletişim bundan ibaret değildir. Sonuçta iletişim sözel ve sözel olmayan iletişim araçlarının bir uyum içerisinde aynı mesaja odaklanmasıyla gerçekleşir. Birlikte kullanılmalarındaki en önemli amaç da beş duyuya hitap edebilmek ve etkili olabilmektir.

İletişimde bulunduğumuz kişilerden zaman zaman bizi anlamadıkları için yakınırız. Bu noktada şunu da düşünmek gerekir. Bizi anlamıyorlar mı, yoksa kendimizi iyi anlatamıyor muyuz? Etkili bir beden dili, duygu ve düşüncelerimizin de etkili bir ifadesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla da kendimizi iyi anlatabilmenin, ruh halimizi yansıtabilmenin rahatlığını yaşamamızı sağlar beden dili. Bu, aynı zamanda insani bir ihtiyacın yerine getirilmesidir ve özgüvenin gelişmesini sağlayan önemli bir etkendir. Beden dilini iyi kullanmak, aynı zamanda başkalarının beden dilini de iyi anlamamıza katkıda bulunacaktır. Bir mesajın iletilmesinde sözel olmayan unsurların etkisinin takriben % 60-65 olduğu[7] gerçeğini de dikkate alırsak, beden dilinin iletişimdeki önemi daha iyi anlayabiliriz. Beden dilini etkili kullanan insanlar evlerinde, işlerinde ve sosyal ortamlarda sağlıklı iletişim kurabilen, kendilerini kabul ettirmiş kişilerdir. Büyük liderleri, başarılı iş adamlarını, etkili öğretmenleri ya da sohbet etmekten haz aldığımız kişileri düşünecek olursak, beden dilini kullanma becerisi, ortak yanlarından birisi olarak karşımıza çıkar.

“Beden dili” ve “sözsüz iletişim” kavramları sık sık birbirine karıştırılmakta ya da birbirlerinin yerine kullanılmaktadır. Beden dili, jest ve mimiklerden oluşur. Sözsüz iletişim, sözlü iletişimin dışında kalan ve beden dilini de içine alan daha kapsamlı bir kavramdır. Joe Navarro’nun ifadesiyle mimikler, jestler, dokunma (haptiks), fiziksel hareketler (kinesis), vücudun duruşu, beden donatıları (kıyafetler, mücevherler, saç tarzı, dövmeler vs) ve hatta kişinin ses tonu, tınısı ve yüksekliği (ancak konuşmasının içeriği değil) bu iletişimin unsurlarıdır[8].

JEST VE MİMİK

Duygu ve düşüncelerin ifadesinde, yüz kaslarının anlama katkıda bulunacak biçimde kullanılmasına mimik; baş, el – kol ve parmakların kullanılmasına da jest diyoruz. İnsanlar kullanım açısından oldukça zengin bir jest ve mimik çeşitliliğine sahiptir. Özellikle istendik olarak yapılan jestler yer ve zamana göre kontrol altına alınsa ya da geliştirilse de böylesine bir zenginliği planlı olarak kullanmak mümkün değildir. Herhangi bir yapmacıklık ya da abartı, kişiyi zor durumda bırakabilir.

İletişim sürecinde insan ne söyleyeceğine ve nasıl davranacağına zihninde karar verdiğinde, beyindeki ilgili merkezler de harekete geçer ancak doğal olarak jestler her zaman sözden önce gerçekleşir. Saniyeden daha kısa olan aradaki bu süre farkı, jestlerin aslında ne kadar önemli olduğunu da ortaya koymaktadır. Konuşmacının jestini gören dinleyici, ister istemez bir beklenti içerisine girer ve bu jestle uyumlu ve birbirini anlamlı kılacak söz beklemeye başlar. Konuşmacının sözleri ve jestleri arasında bir uyum olmaması, etkili iletişim adına sıkıntılı bir sürecin de başladığının işretidir.

Konuşurken kontrollü jestler yapmaya çalışmak, doğru bir hareket tarzı değildir. Kimi konuşmacılar hata yapmak endişesiyle jest kullanmamaya ya da az kullanmaya çalışırlar. Böyle bir konuşma, doğallıktan uzak, monoton ve etkisiz bir konuşmadır. Kimi konuşmacılar da neredeyse her sözcüğü jestlerle vurgulayarak daha da etkili olmaya çalışırlar. Aynı jestlerin sık sık tekrarıyla sonuçlanacak böylesine bir konuşmada, sözün jestlerin gölgesinde kalması da kaçınılmaz olacaktır. Her şeyi vurgulamaya çalışırsanız, sonuçta hiçbir şeyi vurgulayamazsınız[9].

Zihinde oluşan bir düşünceyi aktarmak istemeyen konuşmacı, bu durumu başka sözlerle aktarmaya çalışırsa, söz jestin önüne geçecek ya da sözle jest uyumu olmayacaktır. Özellikle yalan söyleyen insanlarda görülen bu uyumsuzluk, dinleyenler tarafından kolaylıkla fark edilir.

Doğal bir jest, omuzdan başlayarak dirsekten bileğe doğru uzanır ve parmak uçlarında son bulur. Yapmacık bir jest ise tek bir noktada gerçekleşir. Günlük hayatta yapmadığınız bir jesti, konuşmada yaparsanız beden bir bütün olarak buna katılmayacağı için, ortaya yapmacık bir jest çıkar.

Doğaçlama yapılan konuşmalardaki sözün jestle uyumu, konuşma metni kullanılarak yapılan konuşmalara göre daha doğaldır. Bunun nedeni, konuşma metnine sadık kalan kişi, düşünmeye gerek duymaz. Söyleyeceği sözler, metinde yazılıdır. Dolayısıyla da yapılan jestler hem doğal olmaz hem de gecikmeler görülebilir.

Jest ve mimikleri bir bütün olarak kullanabilmek, konuşma diliyle aynı söylemde bulunabilmek, bir başka deyişle tavır ortaya koyabilmek, etkili ve güzel konuşma açısından çok önemlidir. Bu tavrı oluşturmamızda etkili olan ve genel olarak “jest ve mimik” başlığı altında topladığımız beden dili unsurlarını şöyle sıralayabiliriz:

Gözler

İnsan bedeninin en dikkat çekici yeri yüzü, yüzün en dikkat çekici noktası ise, gözleridir. Gözler, dünyaya açılan penceremizdir. Yüz yüze iletişim ve etkileşim gözlerle başlar, gözlerde biter. Bedenin odak noktası olan gözler, bu özelliğiyle iletişimin de odak noktasıdır. Anlamak ya da anlatmak isterken gözlere yöneliriz; anlamamak ya da anlatmamak istersek gözlerimizi kaçırırız.

Bayanlar makyaj yaparken gözlere özel önem verir. Savaşta hasmını öldürmek isteyen asker, onun gözlerine bakmaz; yakın muharebede ise tam tersine göz temasını kaçırmaz. Göze gireriz, gözden düşeriz, gözümüz tutmaz; gözlerinden anlarız, gözlerinden okuruz. Diyebiliriz ki, her mesajın içerisinde gözler vardır.

Gözler, bir mesajın iletilmesinden, bir duygunun ifadesinden öte bir iletişim aracıdır. Bir bakış o kadar etkilidir ki, kimi zaman sözlü anlatım yerine onu tercih ederiz. Bir otoritedir, şefkattir, öfkedir, kimi zaman da uyarı… Özellikle kaşlarla birlikte çok zengin anlamlar ifade edebilir.

Göz teması, bir konuşmanın temel unsurudur. Bir bakış, iletişime davettir; bir bakış, iletişimi kabul ediştir. İletişim sürecinde göz temasının amaca yönelik kullanılması, etkili iletişim açısından çok önemli olduğu gibi, aynı zamanda bir görgü kuralıdır. Bu süreç içerisinde bakışlarımızı kaçırmak, konuşmak istemediğimiz ya da bir şeyler sakladığımız anlamına gelebilir. Yeteri kadar göz teması kurmamak kadar, rahatsız edici bakışlar yöneltmek de hoş karşılanmaz. Bir çocukla dahi iletişim kurarken göz seviyemizi eşitleyecek şekilde eğilmek/oturmak, gerek çocuğa verdiğimiz değeri göstermek, gerek etkili iletişim kurmak açısından önemlidir.

İki ya da daha fazla kişiyle olan iletişimde bakışlarımız, dinleyenler üzerinde eşit dağılmalıdır. Sürekli ya da ağırlıklı olarak aynı kişiyle göz teması kurmak, görgü kurallarına da aykırı bir durumdur. Daha az göz teması kurduğunuz kişi/ler bir müddet sonra iletişimin bir ucu olmaktan çıkarlar. Konuşma metni kullanan bazı konuşmacılar da konuşma metninden kafasını pek kaldırmaz, bazıları da salonun bir köşesini ya da dinleyenlerden bazılarını özellikle ön sıradaki dinleyenleri hedef alarak konuşur. Böyle bir görüntü sergileyen konuşmacının ne söylediğinin ve nasıl söylediğinin de bir önemi kalmaz. Dinleyenlerin tamamıyla ama 3 – 5 saniyeyi geçmeyecek kısa süreli bakışlarla göz teması kurmalıyız. Geniş katılımlı konuşmalarda bireylerle bire bir göz teması mümkün olmayacağı için, konuşmacı salonu zihninde eşit bölümlere ayırarak her bölümün merkezindeki kişilerle göz teması kurmalıdır[10]. Odak noktası olarak belirlediğiniz bölgeye her bakışınızda, bakış açınıza giren herkeste göz teması izlenimi bırakmış olursunuz. Bu şekilde İdeal bir zamanlamayla ve belirli bir sıra izlemeden değişik açılarda göz teması kurarak, dinleyenlerin tamamını kucaklayan bir etkileşim oluşturulabilir.

Göz teması, iletişimde bulunduğumuz kişilere olan ilgimizi, samimiyetimizi ve saygımızı gösterdiği gibi kişinin kendisine duyduğu özgüvenin de bir ifadesidir. Konuşurken geri bildirimler almamızı, dinlerken de geri bildirim sunmamızı sağlar. Aldığı geri bildirimleri değerlendiren konuşmacı, duruma ve konuşma becerisine göre dinleyenler üzerinde etkili olmaya çalışır.

Beden dili kapsamında kontrol edilmesi çok zor hatta imkânsız diyebileceğimiz organımız, gözlerimizdir. Yaşadığımız her duyguya eşlik edebilme özelliğine sahiptir. Duygu dünyamızın bir nevi aynasıdır.

  • Göz temasından kaçınmak, utanmadan ve özgüven eksikliğinden kaynaklanabileceği gibi, kimi zaman da suçluluk psikolojisinden, korkudan ve yalan söylemekten de kaynaklanabilir. Yalan söylemeyi âdet haline getirmiş kişiler, gözlerini kaçırma dürtüsünü de yenmiş kişilerdir.
  • Kimi insanlar da karşısındakini değersiz kılmak için adeta yok sayarak onunla göz temasına girmez.
  • Kendisine soru yöneltilen bir kişi, cevap veremediği zaman gözlerini kaçırmaya başlar.
  • Özellikle ikili iletişimlerde karşısındakinin üstünlüğünü kabul eden kişiler de göz göze gelmemeye çalışır.
  • Dik dik bakmak, öfkenin, kızgınlığın ve meydan okumanın belirtisidir.
  • Dinleme durumunda olan bir kişinin gözlerini kısması, anlamak isteğine rağmen anlatılanları tam olarak anlayamadığını ya da şüpheyle yaklaştığını gösterir.
  • Yarı kapanmış gözler, yorgunluğun ve ilgisizliğin belirtisidir. İlgi arttıkça gözler de daha çok açılır.
  • Şaşkınlık, hayret ve hiddet gibi durumlarda, gözler normalin çok üzerinde açılır.
  • Olumsuz bir haber aldığımızda ya da istenmeyen bir durumla karşılaştığımızda göz kapaklarında hızlı bir kapanma olur. Bu durumda dişlerin sıkıldığı, dudakların da yukarı doğru kapandığı görülür. Kimi zaman mutluluktan ya da hissedilen huzurun etkisiyle de gözler kapanır. Bu kapanma daha yavaş bir kapanmadır.
  • Gözümüzün tutmadığı kişilere yan gözle bakarız.
  • Gözleri kırpıştırmak, endişe ve huzursuzluk belirtisi olabilir.
  • Unuttuğu bir şeyi hatırlamaya çalışan insanların genellikle yukarı baktığı, hayal kuran insanların ise uzak noktalara baktığı tespit edilmiştir.
  • Heyecan, coşku ve karşımızdaki kişiye duyulan ilgi sonucunda göz bebekleri büyür; kızgınlık, öfke, mutsuzluk ve kayıtsızlık durumunda ise küçülür.

Ağız ve Dudaklar

Duygularımızın ve düşüncelerimizin anlatımında etkili olan mimiklerden bazıları da ağız ve dudaklar tarafından gerçekleştirilir. Başta gülme olmak üzere üzüntü, beğenmeme, şaşkınlık, tiksinme gibi ifadeleri yansıtmada dudak mimikleri oldukça etkilidir.

  • Gülümserken, ağız her iki yandan yanaklara ve yukarı doğru çekilir. Yanak kasları bu gülümsemeye katılmazsa, sahte bir gülümseme olur. Alaycı gülümsemede ise, üst dudak yukarı doğru kıvırılırken üst dişler ortaya çıkar. Ağız her iki yandan yukarı çekilirken, alt dudak da yukarı kalkar, dişlerin görünmesiyle ortaya çıkan bu gülümseme “sırıtma” olarak adlandırılır.
  • Üst dudağın yukarı kaldırıp, burun deliklerinin normalden fazla açılması, tiksinti belirtisidir.
  • Alt dudağın her iki yana ve aşağıya doğru çekilmesi, üzüntüyü ifade eder.
  • İleri doğru uzatılarak büzülen dudakların üzerine işaret parmağının konması “sessiz ol” anlamına gelir.
  • Yanakları dişlere yapıştırarak üfleme hareketinin yapılması, sıkıntı ifade eder.
  • Dudakları birleştirerek sağa kaydırmak, önemsememeyi; alt dudağın yukarı ve öne doğru uzaması, somurtmayı ifade eder.
  • Dişleri sıkmak ya da dudakları ısırmak kızgınlığı ve öfkeyi; alt çenenin öne doğru uzatılması acımasızlığı ifade eder.
  • Alt çenenin geriye doğru çekilerek alt dudağın ısırılması, çaresizlik ve panik ifadesidir.
  • Şaşkınlık ve hayret anında alt çenenin hafifçe açılarak birkaç saniye o şekilde kaldığı görülür.

Eller

Eller, çok yönlü hareket edebilme ve dokunma özelliğinin yanında; parmaklar, avuç içi/dışı, kol zenginliğiyle beden dilinin en yoğun ve en etkili kullanılan organlarından birisidir. Sadece konuşan kişi açısından değil, dinleme durumunda olan kişi açısından da beden dilinin önemli bir unsurudur. Sözel olmayan davranışları okumaya çalışırken genellikle yüze ve ellere daha çok dikkat ederiz.

Konuşmanın ritmini belirlemede, ellerimiz bir orkestra şefi gibi önemli bir işlevi yerine getirir. Konuşma seslerini duymayan birisi, sadece konuşan kişinin ellerine bakarak konuşmanın ritmi hakkında fikir sahibi olabilir. Anlamı vurgulama, dinleyenlerin bir noktaya odaklanmaları ve ilgilerini canlı tutma konusunda çok etkili olan ellerimiz, özellikle rahatlık, rahatsızlık, güven, güvensizlik ve diğer hislere dair işaretler açısından da çok etkili iletkenlerdir[11].

Kollar bedene canlılık katan uzuvlardır. Kolların hareketsiz oluşu, donuk ve özgüvensiz bir görünüm oluşturur. Özgüven eksikliği ve sıkıntı, kişiyi destek arayışına yöneltir. Bir anlamda tutunacak bir dal arar. Bir yerlerden tutmak, anahtarlıkla, kalemle yüzükle, gözlükle ya da masadaki bardakla oynamak ister. Oturur vazıyette olsa dahi elini cebine sokmaya çalışır. Genel anlamda olduğu gibi ellerin de dikkat çekici ölçüde fazla kullanılması iletişimi olumsuz etkiler. Özellikle sözlü anlatım sıkıntısı yaşayan kimi insanların, ellerini aşırı derecede kullandığını görürüz.

Çoğu insan, günlük konuşmalarda ellerini rahat ve göze batmayan bir şekilde kullandığı halde, sunum yaparken hata yapma kaygısıyla ellerini nasıl kullanacağını bilmez. Konuşmanın ruhuna uygun olmayan el hareketleri sergilemeye başlar ya da ellerini gizlemeye çalışır. El hareketleri istemli hareketler olduğu için, beden dili konusunda alınacak eğitimle önemli kazanımlar elde edilebilir.

  • Özellikle bazı erkekler selam verirken standart olmayan bir şekilde elini de kullanır. Üniformalı insanlarda elle selamlama, kurallar çerçevesinde gerçekleşir.
  • Ellerle ilgili en belirgin mesajı veren avuçlardır. Avuç içinin yukarı bakması, insanlara güven ve samimiyet ifade ederken, avuç içinin aşağı bakması genellikle bir şeyi saklama, tehdit ve otorite olarak algılanır.
  • Avuç içinin göğse bastırılması, inanma ve kabullenme anlamı taşırken, dışa doğru itilmesi istememe ve iğrenme anlamı taşır.
  • “Gel” ya da “git” derken, avuç içe bize dönüktür. “Kalk” derken avuç içi havaya, “otur” derken de yere bakar.
  • Kimi insan, bilinçaltı bazı nedenlerle ellerini saklama gereği duyar. Bu durum, bir şey gizleme ya da yalan söyleme olarak değerlendirilebilir.

İşaret parmağı ve başparmak hareket kabiliyetinden dolayı, beden dilinde yoğun olarak kullanılan parmaklardır. İşaret parmağı, genellikle bir şeyi göstermek için kullanılır. İşaret parmağının uzatılarak diğer parmakların yumruk biçiminde sıkıldığı ya da birleştirildiği bir el, öğrencilerin derste söz istemek için kullandığı bir beden dilidir ama işaret parmağının konuşmada bu şekilde kullanılması otorite ve tehdit içerdiği için hoş karşılanmaz. Dünyanın birçok ülkesinde, birisini parmakla işaret etmek en saldırganca hareketlerden biri olarak görülmektedir. Yapılan birçok araştırma da, insanların parmakla gösterilmekten hiç hoşlanmadığını ortaya koymaktadır[12]. Özellikle dikkat edilmesi gereken bir konudur.

  • Kolların göğüs üzerinde kenetlenmesi, farklı yorumlanabilir. Kimi zaman sıkıntı ve gerginliğin ifadesi, kimi zaman da savunmaya geçme ya da İçine kapanma anlamına gelebilir. Bekleme salonlarında, toplantılarda ve çeşitli amaçlarla sıraya girmiş insanlarda sıkça görülen bir duruş biçimidir. Bir konuşmada taraflardan birisinin kollarını kenetlemesi, iletişime kapalı olma anlamına da gelir. Otururken kolların kenetlenmesine kimi zaman ayakların da katıldığı görülür. Kollar kenetlenmişken ellerin yumruk yapılması, düşmanca ya da saldırgan bir tutumu ortaya kor.

  • Bacaklar açılmışken ellerin beli her iki yandan kavraması, meydan okuma, büyük görünme ya da çözüm arayışında olma amaçlı olarak değerlendirilir. Ellerin beli kavramadan yumruk şeklinde olması, öfke ve kin belirtisidir.

  • Parmakları birbirine kenetleyerek ellerin bağlanması; ayakta, otururken, masanın üzerinde, önde ya da arkada olmak üzere çeşitlilik gösterir. Özellikle konuşma yaparken ellerini ne yapacağını kestiremeyen bazı kişiler, ellerini önde ya da arkada bağlamayı bir çözüm olarak görürler. Ellerin önde bağlanması, özgüven eksikliği, teslimiyet, olumsuz bakış olarak algılanırken; arkada bağlanması, otorite ve meydan okuma olarak algılanabilir. Cenaze törenlerinde ve amirlerinin huzurunda insanların saygı ifadesi olarak ellerini önde bağladıkları görülür. Ellerin arkada bağlanması, genellikle erkeklerde görülen bir duruş şeklidir.

  • Bir elin diğer eli bilekten kavraması önde ya da arkada oluşuna göre farklı değerlendirilir. Önde yapılırsa, saygı ve itaat anlamına gelirken, arkada yapılması otorite ve üstünlük anlamına gelir. Kavrama bilekten değil de dirsek üstünden yapılırsa, öfkeli ya da düşünceli bir görünüm verir.

  • Ellerin hızlı hızlı ovuşturulması umutlu bir beklentiyi, beklenen fırsatın yakalandığını; yavaş yavaş ovuşturulması ise sinsice bir kurguyu işaret eder.
  • İki elin parmak uçlarının avuç içi birbirine bakacak şekilde çatı biçiminde birleştirilmesi, genellikle bir konuda açıklama yapan kişilerin kullandığı bir jesttir. Konuya hâkimiyeti ve özgüveni gösterir.
  • Dinleme durumundaki bir kişi, başparmağı yanağındayken dört parmağıyla ağzını kapatıyorsa, söylenenlere temkinli yaklaşıyor ya da inanmıyor anlamına gelir.
  • Konuşurken kulak memeleriyle ya da gömlek yakalarıyla oynamak, özellikle erkeklerin yalan söylemelerinin bir belirtisi olarak değerlendirilmektedir.

  • Konuşan kişinin başını kaşıması, söyleyeceklerini tasarlaması olarak yorumlanırken; dinleme durumundaki kişinin ensesini kaşıması, söylediklerinize şüpheyle yaklaşması anlamına gelir.
  • Ellerin yumruk yapılması, özellikle konuşmada yapılmaması gereken bir davranıştır; gerginliğin ve öfkesinin bir belirtisidir. Öfkenin şiddetine göre kişi, bir yerlere vurma ihtiyacı da duyabilir. Bir konuda başarı gösteren insanların da sevinç göstergesi olarak ellerini yumruk yaparak havaya kaldırdıkları görülür.
  • Ellerin cepte olması, kişinin içine kapanması, düşünceli ve dalgın olduğu şeklinde yorumlanabilir. Özellikle genç erkekler ellerini cebine sokarken, başparmaklarını dışarıda bırakır. Bu durum, özgüven ve rahatlığı ifade ederken, dört parmağın dışarıda, sadece başparmağın cepte olduğu görünüm sıkıntı ve kaygı ifade eder.  
  • Dört parmağın avuç içine katlanarak başparmağın dik tutulması, onaylama, beğenme ve işlerin yolunda gittiği anlamına gelir. Dört parmak aynı konumdayken başparmak aşağıyı gösterirse, sonucun olumsuz olduğu, beklentinin gerçekleşmediği anlamına gelir. Kolları kavuşturup başparmakları dik tutmak, üstünlük gösterme çabası ve özgüven bildirir. Başparmağı bir kişiyi ya da bir yönü göstermek amacıyla kullanmak, hoş karşılanmaz. Başparmağın işaret parmağına sürtülmesi, para beklentisi olarak algılanır.

  • El sıkışmak, bedensel temasla gerçekleşen oldukça etkili bir iletişim şeklidir. Tokalaşma süresi ve tarzı kişilerin samimiyeti ve statüleri hakkında önemli mesajlar verir. Tokalaşma, bayandan erkeğe, ev sahibinden misafire, büyükten küçüğe doğru, içten ve samimi olmalı; aşırı kuvvet uygulamadan iki üç saniyede bitmelidir. Kişiler arasındaki yakınlık ve özlem, tokalaşmanın şeklini belirlemede önemli olsa da aşırı kuvvet uygulamak, parmak uçlarıyla tokalaşmak, elleri hemen çekmek ya da uzun süre bırakmamak, kişiyi kendine doğru çekmek, bu sırada başka yöne bakmak rahatsız edici tokalaşmalardır. Samimiyete bağlı olarak bazı kişiler iki elini kullanır ya da sol eliyle karşısındaki kişinin kolundan, omzundan tutabilir.  Özellikle canlı hayvan pazarlığı yaparken, pazarlık süresince uzayan sert tokalaşma şekli de vardır.

  • İşaret parmağı ve orta parmağı “v” harfi biçiminde açıp, diğer parmaklar kapalıyken avuç içi karşı tarafa gelecek şekilde elin havaya kaldırılması, zafer işareti anlamına gelmektedir.

Baş

Beden dilinin bir parçası olarak genel anlamda ortak dile katılan baş hareketleri, diğer uzuvlarda olduğu kadar tek başına zengin anlamlar içermese de verdiği mesajlarla özellikle iletişim sürecini belirlemede önemli rol oynar. En temel baş hareketleri “onaylama”, “reddetme”, “selamlama” ya da kişinin dikkatini gösteren duruşlardır.

  • Sözlü olarak ifade ettiğimiz kabul etme ya da reddetme ifadelerine başın da katılması, anlatıma güç katar. Kimi zaman da karşımızdakinin sözünü kesmemek için sadece başımızla onaylarız. Onaylarken baş hafifçe eğilir; reddederken de hafifçe yukarı kalkar. Onaylamaya bazen göz kapakları da kapanarak katılırken, reddetmeye kaşlar yukarı kalkarak katılır. Onaylama yapılırken başın birden fazla aşağıya inip kalkması, bir anlamda bu onaylamaya ne kadar yürekten katıldığımızın da bir göstergesidir. Onaylamaktan başka çare olmadığını ifade ederken, baş hafifçe sola yatar. Bu durum, “boyun eğme” deyimiyle de ifade edilir.
  • Anlatılanlara ilgi duyduğumuz zaman ya da anlamak için çaba sarf ettiğimizde, başımız konuşan kişiye doğru yaklaşma eğilimi gösterir. “Dikkat kesilmek” olarak da ifade ettiğimiz bu durum, karşımızdaki kişiye verdiğimiz önemi de gösterir.
  • Başımızın aşağıya eğilmesi, gerginliğimizin ve yargılayıcı tavrımızın bir göstergesidir.
  • Başımızın arkaya doğru eğilmesi, bir anlamda burnumuzun da havaya kalkmasıdır; kendini beğenmişlik ve karşımızdakini küçümseme anlamı taşır. İletişimde en rahatsız edici duruş şekillerinden birisidir.
  • Başın arkaya doğru iyice yatırılması ve ellerin baş arkasında kenetlenmesi, rahatlığı ve özgüveni ifade eder.
  • Başın her iki yana sallanması, onaylamama, hayır anlamlarına gelmektedir.

Başla ilgili her hareket, bir ya da birkaç deyimle Türkçede karşılık bulmuştur.

Baş kaldırmak: Karşı gelmek, isyan etmek.

Baş sallamak: Söylenen sözü anlamadan kafa sallamak.

Başı dik gezmek: Yüz kızartıcı bir durumu olmamak.

Başı göğe ermek: büyük iş yaptığını sanmak, böbürlenmek.

Başı önde: Utangaç, terbiyeli.

Baş eğmek: “Boyun eğmek” olarak da ifade edilir. Direnmekten vazgeçip, buyruk altına girmek.

Ayaklar

İnsanlar iletişim kurarken, ağırlıklı olarak söylenenlere ve yüz ifadelerine odaklanır; ayaklara çok dikkat etmezler. Kimi insanlar da beden dilini kontrol etmeye çalışsalar da ayakları kontrol etmeyi pek akıl edemezler. Ayaklar, gözlerle beraber beden dilinin en etkili ve en güvenilir mesajlarını verir. Özellikle kişinin duygusal durumu, niyeti ve özgüveni hakkında önemli ipuçlarını ayaklarına bakarak elde edebiliriz. Neşemiz, üzüntümüz, öfkemiz, gerginliğimiz, rahatlığımız, özgüvenimiz, korkumuz, endişemiz, saygımız, ilgimiz ayaklarımıza yansır. Ayaklar, vücudu taşıyan uzuvlar olduğu için bazı duruşlar, bir anlam ifade etmekten öte, yorgunluğun belirtisi ya da uzun süren oturuş biçimini değiştirme amaçlı da olabilir.

Ayak hareketleri “otururken” ve “ayakta” olmak üzere iki faklı açıdan ele alınabilir.  Otururken verilen mesajlar, daha çok çeşitlilik gösterir.

  • Ayakların en önemli özelliklerinden birisi, kişinin yönünü ve iletişimi sürdürme
    niyetini belli etmesidir. Ayakların bedenle birlikte konuşan kişiye dönük olması, iletişimi sürdürmeden yana olduğumuzun da bir belirtisidir. Özellikle baskın olan bacağın başka yönü göstermesi, kişinin iletişimi sonlandırma isteğini belli eder. Sadece başını çevirerek iletişim kuranların, bu iletişimden hoşnut olmadığı anlamını çıkarabiliriz. Başka birisiyle iletişimde bulunan ya da bir şeylerle uğraşan insanın ayakları size dönükse, o kişi sizinle iletişim kurmak istiyor olabilir. Otururken ayakların başka yöne bakması, kişinin iletişimi sürdürmeden yana olmadığının, başka şeyler düşündüğünün ve kararsızlığının belirtisidir.

 

  • Vücut ağırlığı tek ayak üzerindeyken, destek ayağının topuğuna basarak ayak ucunun yukarıya kalkması, genellikle kişinin olumlu şeyler düşündüğünün, moralinin yüksek olduğunun ifadesi olarak yorumlanır. Özellikle telefonla konuşan insanlarda gözlemlediğimiz bir durumdur. Ayak ucu yerdeyken, topuğun havaya kalkması, kişinin ortamdan ayrılma niyetini gösterir.
  • Ayak topukları birleşik, ayak uçları bir adım boyunda açık bir duruş, saygı duruşudur. Üstlerinin ya da amirlerinin huzuruna çıkan kişilerin duruş şeklidir.
  • Ayaklar omuz genişliğinde açılarak ellerin de genellikle belde bağlandığı “rahat duruş”u, askerlerin ve sivil ortamda erkeklerin tercih ettiği bir duruştur. Bulunduğu yeri sahiplenme, sağlam duruş anlamına gelir.

 

  • Ayak bileklerinin üst üste bindirilmesi “ayak kilitleme” olarak ifade edilir. Ayak kilitleme hem otururken hem de ayakta erkeklerde ve kadınlarda farklı anlamlara gelebilir. Ayaktayken erkeklerin ayak kilitlemesi, meydan okuma anlamına gelirken, aynı durum bayanlarda çekingenlik ve içine kapalılık olarak yorumlanır. Erkekler otururken ayak kilitlerse, bu durumda genellikle dizleri açıktır; bayanlarda kapalıdır. Kimi zaman bu kilitlemeye eller de katılır, kimi zaman da dizlerden ya da oturma grubundan tutulduğu görülür. Korku, tedirginlik, savunma, yalan söyleme, hayal kırıklığı belirtisi olabilir. Diş hekimi koltuğundaki hastaların büyük bölümünün ayaklarını kilitlediği tespit edilmiştir.

  • İletişim hâlinde iki kişiden birisinin ayakları aynı hizadayken, diğerinin bir ayağı önde olabilir. Tek ayağın önde olması, kişinin baskın karakter oluşunun ve karşısındaki kişinin egemenlik alanına girme isteğinin bir belirtisidir.
  • Ayakların sandalyenin ayaklarına dolanması, çaresizliğin, gerginliğin ve kendini yetersiz görmenin bir belirtisidir. Bu durumda bazı kişilerin dizlerini ya da sandalyenin kollarını kavradığı da görülür.

  • Bacakların dizlerden kırılarak sandalyenin altına doğru çekilmesi, çekingenliğin, güvensizliğin, içine kapanıklığın bir ifadesidir. Kendini toplama ve küçülme çabası olarak yorumlandığı için, bacakların bu hareketine bedenin eğik durarak, kolların da toplanarak ya da sandalyenin kollarını kavrayarak katıldığı görülür.

  • Ayaktayken, tek ayağın kırılması, genellikle kadınların tercih ettiği bir duruştur. Küçülme çabası, utanma, çekinme olarak yorumlanır.

 

  • Ayakkabının kenarına basmak ya da kenarıyla yere bir şeyler çizer gibi yapmak, tek ayak ucunu yere sabitleyip topuğu kaldırarak ayağı sağa sola çevirmek sıkıntılı ve üzgün bir ruh hâlinin ifadesidir.
  • Oturuş şeklini sık sık değiştirmek ve ayakların sürekli hareket hâlinde olması, bir saatin sarkacı gibi sallanması sabırsızlık, gerginlik ve huzursuzluğun belirtisi olabilir. Özellikle erkekler sinirli ve huzursuz olduklarında ayakları sürekli hareket hâlindedir.
  • Bacak bacak üstüne atmak, rahat bir oturuş tarzı olarak tercih edilebileceği gibi, uzun süre oturan kişinin oturma şeklini değiştirmesi olarak da görülebilir. İletişimde bulunduğumuz kişilerle yakınlık derecemize göre ve beden dilinin diğer unsurlarıyla birlikte değerlendirilmesi daha doğru olur. Karşımızdaki kişiye üstünlük kurma gayreti olarak yorumlanabilirken, kimi zaman da karşımızdaki kişiyle samimiyeti de gösterebilir. Bacak bacak üstüneyken üstteki ayağın sallanması, sıkıntının ifadesi; bu esnada ellerin ensede kenetlenmesi rahatlığı ve büyük görünme isteğini; ellerin göğüs üzerinde kenetlenmesi, kişinin savunmacı duruşu, düşüncelere dalması ya da gerginliği olarak yorumlanır.

  • Bir ayak bileğini diğer ayağın dizine koyarak oturmak, yaygın olarak erkeklerde görülen bir oturma biçimidir. Amerikan tarzı bacak bacak üstüne atmak olarak da bilinen bu oturuş, karşısındaki kişiye üstünlük kurma, umursamazlık olarak yorumlanır. Kimi zaman üstteki ayağın iki elle ya da tek elle tutulduğu da görülür.

  • Oturan bir kişinin topukları birleşik, ayak uçları dışa doğru açı oluşturacak şekilde açıksa, iletişime açık olduğu anlamına gelir. Ayak uçları birleşik, topuklar içe doğru açı yapacak şekilde açıksa, kişinin savunmada oluşu ya da içe kapanıklığı anlamına gelir.

  • Ayakların olabildiğince ileri uzatılması, varsa eğer öndeki oturma grubunun altına dayanması umursamazlığı, saldırganlığı ifade eder. Ayaklar ileri uzatılmışken ellerin ensede bağlanması, büyük görünme ve yayılmacı bir anlayışın belirtisidir.

  • Bacakları açarak oturmak, genellikle erkeklerin tercih ettiği bir oturuş biçimidir. Üstünlük kurmak, özgüven göstermek olarak yorumlanır. Bacakların bitişik olması, saygı ve itaat ifade eder.

GENEL KURALLLAR

  • Beden dili bir ayrıntı değildir; etkili iletişimin en önemli unsurlarından birisidir. Öncelikle bu önemin bilincinde olmalısınız.
  • “İnsanlar, kıyafetleriyle karşılanır, fikirleriyle uğurlanır” gerçeğinden hareketle dış görünüşünüze her zaman dikkat ediniz.
  • Savunduğunuz fikri ya da konuşmanızın konusunu ruhen ve bedenen öncelikle siz benimseyiniz ve bunu, dinleyenlere de hissettiriniz.
  • Beden dili, konuşmayla uyumlu ve doğal olmalı; gereksiz hareketlerden kaçınmalıdır.
  • Duruşunuz ve davranışlarınız, özgüveninizi ortaya koyan bir bütünlük içerisinde olmalı.
  • Canlı ve dinamik olunuz.
  • İletişimde bulunduğunuz kişi ya da kişilerin yaşlarını, cinsiyetlerini, sosyal statülerini ve onlarla olan samimiyetinizi dikkate alarak ölçüyü kaçırmadan bedensel temasta bulununuz.
  • Ayakta ve bire bir yapılan konuşmalarda insanları rahatsız edecek şekilde yakınlıktan ya da ilgisizlik anlamına gelecek derecede uzaklıktan kaçınınız. Bir gruba yönelik yapılacak konuşmalarda, görme açınızın bütünü içine alacak şekilde olması için, dinleyenlerle aranızdaki mesafeyi iyi ayarlamanız gerekir.
  • Ayaktaysanız, vücut ağırlığı iki bacak üzerinde eşit dağılmış bir vazıyette dik durun ancak omuzlarınızın gergin olmamasına dikkat edin. Oturuyorsanız arkanıza yaslanın ve yerine göre bacak bacak üstüne atarak rahat bir oturuş sergileyiniz.
  • Konuşma/dinleme durumunda öne doğru hafif eğilerek, muhataplarınıza olan ilginizi belli ediniz.
  • Bedenen görünür bir konumda olun, kürsünün ya da engellerin arkasına saklanmayınız.
  • Bir kürsüde konuşuyorsanız, kürsünün üzerine abanmayın. Ayaklarınız görünmediğini düşünerek hatalı duruşlar sergilemeyiniz. Bedeninizin görünen kısımları, ayaklarınızın yanlış duruşunu dinleyenlere yansıtır.
  • Kiminle/kimlerle konuşuyorsanız, ayakuçlarınız da dâhil olmak üzere bedeniniz ona/onlara dönük olmalıdır.
  • Dinleme durumundaysanız, konuşan kişiye verdiğiniz önemi göstermesi amacıyla başınızı hafif yatırınız. Abartıya kaçmadan başınızla ve mimiklerinizle tasdikleyerek dinleyiniz.
  • Gözlerin etkili iletişimdeki önemini unutmayın ve sizi dinleyen insan sayısı ne kadar çok olursa olsun, onları rahatsız etmeden olabildiğince göz teması kurunuz.
  • Dinlerken ya da konuşurken gözler asla boş bakmamalıdır.
  • Sıcak ve dostça tebessüm ediniz; yüzünüz insanlara olan ilginizi yansıtsın.
  • El sıkışırken otoriteyi karşınızdakine vermeyin ama güçlü görünmek için de karşınızdakinin elini fazla sıkmayınız.
  • Ellerinizin size ait olduğunu unutmayın. Onları saklamaya çalışmayın; ne yapacağına karar verememiş bir görüntü sergilemeyiniz.
  • Yapmacık ve konuşmanın temposuna uygun olmayan el – kol hareketlerinden kaçınınız.
  • Saatle, yüzükle, düğmelerle, gözlükle ya da benzeri şeylerle oynamayınız.
  • Olumsuz mesaj verecek ayak hareketlerinden ve duruşlardan kaçınınız.

KAYNAKÇA

  • ÖZDEMİR, Metin, Hitabet – Etkili ve Güzel Konuşma Sanatı, Altınordu Yayınları, Ank. Aralık 2017.

[1] https://zvnspvn.files.wordpress.com/2015/08/body-language-at-work-by-peter-clayton-pdf.pdf 19.05.2016

[2] https://zvnspvn.files.wordpress.com/2015/08/body-language-at-work-by-peter-clayton-pdf.pdf 19.05.2016

[3] TAYFUN, Recep, Etkili İletişim ve Beden Dili, Nobel Yayın Dağıtım, Ank. 2007, s.56

[4] TAYFUN, age. s.58

[5] İZGÖREN, A. Şerif, Dikkat Vücudunuz Konuşuyor, Academyplus Yayınevi, Ank. 2000, s. 9

[6] BALTAŞ, Acar – Zuhal, Bedenin Dili, Remzi Kitapevi, 31. Basım, İst. 2002, s. 22

[7] NAVARRO, Joe, Beden Dili  (çev. Taylan Taftaf), Alfa 18. Baskı, İst. 2016, s. 22

[8] NAVARRO, age. 22

[9] HENDERSON, age. s. 107

[10] HENDERSON, age. s. 72

[11] NAVARRO, age. s. 143

[12] NAVARRO, age. s. 181

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Beden Dili – Metin Özdemir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.