1987 seçimleri idi. Başbuğ, seçim mitingi için Osmaniye’deydi. Geceyi Devlet Bey’lerin evinde geçirdi. Ev, İstasyon Caddesi’nde, bir çıkmaz sokak üzerindeydi. Başbuğ’un koruması polisler sokakta nöbetteydi.

Dört ülkücü; Kürşat Gürel, Mehmet Seyyidoğlu, Ali Kıldiş, Ali Aksin de Başbuğ’un istirahat ettiği evin kapısının önündeydi.

Polis otolarının çıkmaz sokaktaki giriş çıkışlarından dolayı Başbuğ’un rahatsız olacağını düşünen ülkücüler, çıkmaz sokağı bir otomobille kapatıverdi.

Sabah ezanı okunduğu zaman Başbuğ’un bulunduğu odanın ışığının yandığı görüldü. Bir müddet sonra ışıklar söndü. Başbuğ’un sabah namazını kıldığı düşünüldü.

Namaz kılmak için abdest alan Mehmet, Başbuğ’un dışarı çıktığını, evin kapısını yavaşça kapattığını gördü. Başbuğ’un geldiğini arabadaki arkadaşlarına bildirmek istedi. Başbuğ, el işaretiyle, “Onları rahatsız etme.” dedi.

Başbuğ, camiye gideceğini belirtti.

Mehmet, yine de arabaya dokunarak durumu diğer arkadaşlarına haber verdi.

Kürşat:

-Başbuğ’um,  arabayla gidelim.

Başbuğ:

-Hayır evladım. Yürüyelim.

Arabaya binildi.

Başbuğ:

-Evladım, yaya gitsek daha iyi değil miydi?

Yakında cami yoktu. En yakındaki Bahçeli Camii de henüz inşaat halindeydi.

Ali:

-Yakında cami yok efendim.

Başbuğ:

–Evladım, çok yakındaki iki camiden ezan sesi geldi.

Ali, ezan sesinin inşaat halindeki Bahçeli Camiinden geldiğini düşünemeden cevabını tekrar etti;

-Yakında cami yok efendim.

Yakındaki camiyi Ali’nin bilmemesine Başbuğ tepki gösterdi.

-Bilmiyorum ne demek! Camileri bilmeniz gerek!

Arabaya binildi.

Kürşat, büyük bir cami olmasını arzu ederek Başbuğ’u ya Envarülhamit Camiine veya Alibeyli Camiine götürmek için arabayı kullanan Ali’yi yönlendirdi.

Başbuğ:

-Ben mescide gitmek istiyorum, siz beni şehrin merkezine götürüyorsunuz!

Sonunda Zafer Camiine gidildi.

Namazdan sonra cemaat, Başbuğ’a “Hoş geldiniz.” dedi.

Başbuğ, Osmaniye’yi sakin sakin gezmek istediğini söyledi. Kısa bir şehir turu yapıldıktan sonra şehitlik ziyaret edildi.

Kürşat:

-Başbuğ’um, yayla yolundan Osmaniye’yi seyretmek ister misiniz?

Başbuğ:

-Zorkun yolundan mı?

Kürşat:

-Evet.

Arabanın şoförü Ali idi. Başbuğ ön koltukta, Kürşat arka koltukta idi. Yayla yoluna girildi. Yol boyunca Osmaniye seyredildi.

Kürşat:

-Başbuğ’um, burada Ergenekon Şenlikleri için bir yer keşfettik. Görmek ister misiniz?

Başbuğ:

-Kaç dakika sürer?

Kürşat:

-On on beş dakika sürer.

Başbuğ:

-Öyleyse gidelim.

Gölyeri’ne kadar gidildi. Hava sisliydi.  Arabadan indi. Sisli tepeleri seyretti.

Başbuğ:

–Gerçekten bir Ergenekon gibi.  Çok beğendim.

Kürşat:

-Başbuğ’um, 3 Mayıs’ta Ergenekon şenliği yapacağız. Sizi de bekleriz.

Başbuğ:

-Biliyorsunuz 3 Mayıslarda İstanbul’da bulunuyorum. Ama ileriki bir tarihte inşallah buraya geleceğim.

Yol boyunca sohbet edildi.

Başbuğ:

-Burada ne avı oluyor?

Kürşat:

-Tavşan, geyik, yaban domuzu…

Başbuğ, Hindistan’da iken gittiği bir avdan bahsetti. Arkadaşının vurduğu geyiğin ağladığını, onun için çok duygulandığını, bir daha ava gitmediğini belirtti.

Seyahat bitti.

Eve dönüldüğünde herkes merak içindeydi.

Devlet Bey: ”Hayırdır efendim?” dedi.

Başbuğ, gittiği yerleri ve gördüklerini memnuniyetle nakletti.

İsmet İPEK

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: OSMANİYE’DE ERGENEKONUN DOĞUŞU

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.