1980 yılıydı. Üniversite hayatımızı genelde kahvaltısız geçen günlerinde okulda çıkan öğle yemeği, sağlığımız açısından hayati bir önem taşıyordu. Her gün öğrencilere çıkan yemek çok ucuzdu. Dil tarihte Ülkücüler ve komünistler sırayla yemek haneye gidiyorlardı.
O gün ilk yemek sırası komünist grubundu. Onlar yemekhaneden çıktıktan sonra biz yemek sırasına girdik. Yemekler doyurucuydu, menüde tavuk vardı. Yemek sırası bana geldiğinde, yemek dağıtan görevli ‘yemek bitti!’ dedi.
Ben de sinirlenip ‘komünist vatan hainleri tavuğu bitirmişler’ diye bağırdım.
O sırada kenarda duran asker ‘Sen kime vatan haini diyorsun?’ diye çıkışınca ‘komünistlere diyorum’ dedim.
İki asker beni sıradan çıkarıp Farabi salonunda bulunan askeri noktaya götürdüler. İçerde bir yüzbaşı oturuyordu. Asker kendi dilince, heyecanlı şekilde beni şikayet etti. Belli ki komünistlere sempati duyuyordu. Çünkü anlatış tarzına bakınca, kendime karşı bir nefret duyduğunu hissettim.
Yüzbaşı askeri dinledi.
Bana dönüp “Sen kime vatan haini dedin lan!” dedi.
Ben de ‘Komünistlere‘ dedim.
Sen! diye yeniden hiddetle yüzüme bakıp söz söylemek isterken, ben lafa girdim.
Yüzbaşıya kendimden emin biçimde ‘Türk âleminin en büyük düşmanı komünistliktir, her göründüğü yerde ezilmelidir’ diyen Mustafa Kemal Atatürk değil mi? Atatürk’e göre komünistler düşmanımız değil mi? Asker beni buraya niye getirdi? diye cevap verince, Yüzbaşı şaşırdı, bana dönüp ‘yürü git’ dedi ve askere çıkıştı.
Atatürk’e duyduğum sevgi ve mücadelemize anlam katan sözünü ezber etmiş olmakla Mamak’a gitmekten Atatürk sayesinde kurtulmuştum.
İsmail Kandemir
Yorum bulunmamaktadır.