1980 öncesi sağ sol olaylarının ayyuka çıktığı dönemde, yurtlar sık sık kapanırdı.
Sağcı, ülkücü arkadaşlarıma evimizin kapısı hep açıktı. Bazen solcu arkadaşları da götürürdüm. Annem, babam ses çıkarmazdı. Allah rahmet etsin.
Bizim sınıfta Sevil isimli solcu, kalender bir arkadaş vardı. Yıldırım Beyazıt Kız Öğrenci Yurdunda kalırdı. Hukukumuz iyiydi. Yurdu kapanınca onu da eve götürdüm. Bir süre bizde kaldı. Sonra bizim mahallede ev tuttuk, bir kız arkadaşıyla birlikte kaldılar.
İlk yıl, kışın iki küçük kardeşim, her akşam bir kova kömür, üstünde odun ve çırasıyla beraber onların evine götürürdü. Kızlar bazen eve geç gelirlermiş, bazen de hiç gelmezlermiş. Bana bir sendikada çalıştıklarını söylemişlerdi. Meğerse bizim kızlar militanmış.
Ev sahipleri Hüseyin amca arada gelip, “Arkadaşların gelmedi, neredeler? diye sorardı. Ya! Hüseyin amca paranı alıyorsun, ne bileyim ben anası, babası değilim ya derdim. O da ben evi sana verdim, derdi ama üstelemezdi.
Aşağı yukarı kırk sene önce kızlar öyle kafalarına göre yalnız yaşayamaz, eve rasgele gelip gidemezlerdi. Sonradan gelen kız öğrenci, bir süre sonra ortadan kayboldu. İnşallah başına kötü bir şey gelmemiştir.
Bir zaman sonra bizim kız da gelmedi. Mamak Köprüsü’nde bir taksi çarpmış, ayağı kırılmış, şoför bizimkini önce hastaneye, sonra evine götürmüş. Neyse bir gün Sevil’in annesi Ankara’ya geldi. Olanlardan o zaman haberimiz oldu. Annesi bizimkini alıp memlekete götürdü. İyileşince de yalnız yaşayan bir hanım akrabalarıyla Sevil tekrar Ankara’ya döndü. Artık evde sürekli biri olunca Hüseyin amca arkadaşı bana sormaktan vazgeçti.
Bir duydum ki bizim kız Çorumlu bir arkadaşla evlenmiş. Okula ara verdi. Sonra mezun oldu. Bazen ben evde olmasam da eşiyle ve başka bir solcu arkadaşla (Biz onunla okulda hiç konuşmazdık.) bizde kalırmış. Rahmetli annem söylerdi.
Yıllar sonra asker kardeşim Gaziantep’te görev yaparken bunlara rastlamış. Çorum muhabbetinden ve soyadının Karaca olmasından, konu ortak tanıdıklara gelmiş. Beni aradı. “Sevil isimli, eşi mal müdürü bir arkadaşın var mı? diye sordu. “Sevil vardı da sen de hatırlarsın, mal müdürünü tanımam, kışın her akşam abinle onlara bir kova odun, kömür götürürdünüz.” dedim. Sonradan arkadaşın eşi maliye ile ilgili bir okul bitirip mal müdürü olmuş.
Biz görüşmeye başladık. Kardeşime gittiğimde evine uğradım. Bana o zamanlar bilmediğim bir şey anlattı. “Bizi ülkücüler takip ettiğinde sizin evinizin girişine saklanır, onları atlatınca eve giderdik.” dedi. Ya Rabb’im sen ne büyüksün. Bu kızı o kazaya uğratmakla bizi nasıl bir dertten kurtarmışsın? İyilik yapalım derken ülkücülerin elinden gidecekmiş bizim ev halkı. Evden misafir de eksik olmazdı.
Aradan yine yıllar geçti ve Urfa’da görev yaptıklarında yine Burak’la bizi çağırdılar. Tayinimiz batıya çıktı, gitmeden gel güzelim dediler. Burak’la gittik, hem de Nemrut’a çıkacaktık. Büyük oğlu beni görünce çok sevindi. “Allah’a şükür ülkücü bir arkadaşınızla tanıştım.” dedi. Meğer bu solcu arkadaşların büyük oğlu ülkü ocağı başkanlığı yapmış, ülkücü bir delikanlı. Bunu öğrenince çok sevindim.
Arkadaşlar bizleri tanıyıp, ülkücülerin korkulacak insanlar olmadığını anladıkları için çocuklarına sınır koymamışlar. Gördüm ki, düşmanlıkların büyük bir kısmı insanların birbirlerini iyi tanımamalarından kaynaklanıyor. Karşılıksız sevdiniz mi, iyilikte bulundunuz mu her zaman olmasa da çoğunda güzel sonuçlar alınıyor.
Bize ne Arapların kan davasından. Kerbelâ bir iktidar savaşıydı. Türklerin yüzyılları heba oldu, bu ve benzeri bizi ilgilendirmeyen olaylar yüzünden. Tabii ki, peygamber efendimizin torunlarının canice öldürülmeleri bizi de üzüyor. Ama ne Muaviye ne de Yezit bizim hiçbir şeyimiz değil. Bu arada biz Nemrut’a çıkmadan geri döndük. Arkadaşlar taşınacakları için halıları toplamışlardı.
Arkadaşın küçük oğlu Burak’ı omzuna alıp evin içinde gezdiriyor, hoplayıp zıplıyorlardı. Birden Burak, çocuğun omuzundan kaydı ve beton zemine kafa üstü düştü. Ağzından kırmızı bir şeyler akıyordu ve ben fenalaştım. Meğer benimki biraz önce ağzına kırmızı boyalı şeker almış. Bu stresle biz Nemrut’u unutup, eve döndük.
Bu arkadaşlarla yakın zamana kadar görüşüyorduk. Biliyorsunuz telefon bozulunca irtibatlar kesiliyor. Artık unuttuğumuz için akıl defteri ve telefon rehberi lazım. İnşallah bu korona son olur da Rabb’im bir daha milletimize büyük felaketler yaşatmaz.
8.9.2020
MERYEM KARACA
Yorum bulunmamaktadır.