Malumunuz, bizim zamanımızda, arkadaşlarımız Dil Tarih’in dördüncü katındaki felsefe arkeoloji ve benzeri bölümleri genellikle tercih etmediği için o kata kantinden, bizim oturduğumuz taraftan giden pek olmazdı. Olsa da nadirdi. Ya çok korkulan biri olmalıydı, okul karışmakla kalmaz, Çamur Yaşar okulu kapatırdı, ya da ara sıra geldiği için ufak sıkıştırmalarla geçiştirilir, gelenin gözü korkutulmakla kalınırdı. Yine de yeni gelenlere bu işler yaptırıldığı için o kata çıkan arkadaşlarımız mutlaka kendini bilmez birilerinin baskısına maruz kalır, genellikle de daima kaçındıkları(!) şiddetle karşı karşıya kalırlar ve Olay! çıkardı. Kiminin kafası kimini gözü; artık Allah ne verdiyse sonucuna katlanılırdı. Arkadaşlarımızın bu gibi bölümleri tercih etmesi için Ocaklar uyarılmıştı ama nafile. Üniversite tercihlerinde Ocakların etkisi nedir ki! Gariban Türk gençlerinin ulu bildiği Edebiyat, Tarih gibi bölümlerdi. Yabancı Dil, Tiyatro, Sanat Tarihi, Coğrafya gibi bölümlere arkadaşlarımız nadiren itibar ederlerdi. Arkeoloji, Felsefe, Prehistorya, Antropoloji ve benzeri bölümlerin bize ne gereği vardı ki? Neyse. Lafı uzatmayalım.

Yine böyle yolunu şaşırmış iki arkadaşımız, Mithat Topçu ve Fazıl Çetiner Felsefe bölümüne gelmişler. Bizimle irtibat kurdular. Onları sağlıkları açısından uyardık. Şöyle bir bakın, etrafınızı tanıyın, belki sizin gibi başka arkadaşlarımız da gelmiş olabilir, onları tanımaya çalışın, eğer belli bir güce kavuşursanız dördüncü katta da açık kimliğimizle dolaşabiliriz filan dedik. Onlar da öyle derslere gidip gelmeye başladılar. Kantine gelmiyorlar filan. Mithat boksör olduğunu söylüyor, ki öyle biraz uğraşmış, sınıfında sporla uğraştığını filan anlatıyor. Fazıl ile birlikte vaziyeti idare ediyorlar.

Bunlar bir derse girmişler, galiba Felsefe Tarihi. Hocasının da kim olduğunu söylemişlerdi ama şimdi unuttum. Hatırladığım, adamın sıkı bir Marksist olduğu. Derste hoca çeşitli konulardan bahsediyor, bu arada İslam Felsefesinden bir şeyler anlatıyor. Fazıl’ı bilmem ama Mithat konuyu galiba pek dikkatle dinlememiş olacak, dersten sonra hocanın kapısına dayanıyor. Zannediyor ki Hoca sağlam. Mithat, Boks sporuyla uğraştığı için beyin hücreleri biraz yorgun. Bu arada hem kendisine güveniyor, hem de galiba bu kimliğini gizleme vaziyetlerinden de çok sıkılmış. Dalıyor hocanın odasına. Nasıl bir girizgah yaptı bilmiyorum:

– “Hocam” diyor, “Ben Ülkücüyüm, Fazıl da Ülkücü!”

Tabii, bu sohbetin sonu nasıl gelişti, odadan çıktıktan sonra ne oldu bilmiyorum ama Mithat ve Fazıl ertesi yıl bölüm değiştirmek zorunda kaldılar. Galiba Tarih bölümünü bitirdiler.

Şimdi Mithat Topçu Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğünde çalışıyor, Fazıl da yurt dışında imiş.

Düşünüyorum da, Dil Tarih’te İslam Felsefesinden bahseden, Türklükten, İslamlıktan dem vuran hoca o kadar az mıydı, yoksa bize mi öyle geliyordu?

1 Temmuz 2010

Kaynak: https://web.archive.org/web/20101206102707/http://dtcf.wordpress.com/category/arslan-kucukyildiz/

http://arslanevi.blogspot.com/
Contributor
Do you like Arslan KÜÇÜKYILDIZ's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Fazıl da Ülkücü

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.