Başbuğ, Muzaffer Hanım’ın vefatından sonra 1974’te bahar aylarında Hacı Bayram Camisinde bir ikindi namazının ardından Merhumun ruhu için mevlit okutturmuştu. Biz de o dönemde DTCF’de birinci sınıfta idik.

Site Yurdunda kalıyorduk. Yurdun kantininde oturuyorduk. Nasılsa orada bulunan, bize göre kıdemli, farklı üniversitelerde okuyan bir kaç arkadaş, çok da yüksek olmayan bir sesle Hacıbayram Camisinde Muzaffer Hanım için mevlit okutulacağını ve onun için oraya gideceklerini söylediler. Birkaç arkadaş, biz de gidelim diyerek Hacıbayram Camisine gittik. İkindi namazı sonrasında mevlit okundu. mevlitte yine az sayıda insan vardı. Tahmin ediyorum ki, Başbuğ, konunun kamuya mal edilmemesi ve uhrevi havanın dağılmaması için böyle olmasını istemiş olmalıydı.

Mevlit sonrası caminin bahçesinde o dönemde ayakta olan yıkık dökük surların cami avlusuna bakan taraflarında çay ocakları vardı. Mevlitten çıktığımızda hava güzel olduğu için çay ocağında oturulup çay içilmek istendi.

Kahveciler, hemen koşuşturdular ve Başbuğ’un önüne gelecek şekilde üzeri muşamba kaplı üç tahta masa hazırladılar. Bizler hilal vaziyetinde ayakta bekliyorduk. Çaylar dağıtıldı. Bardaklar toplanacağı sırada  hani amele kıyafetli denir ya ona misal, sakalları belli olacak şekilde yüzünü kaplamış olan, başı kasketli, üzerinde ceketi olmayan siyah gömlekli, zayıf yüzlü bir vatandaş, elinde boş bir alüminyum tepsiyle geldi. Tepsiyi de tuttuğu iki eli önünde birleşmiş vaziyette Başbuğ’un önünde durdu. Boynunu büktü, yalvarır gibi bir vaziyette, ona şöyle hitap etti: (Yakın olduğumuz için biz de duyuyoruz.)

“Efendim, müsaade ederseniz bu çayların parasını ben vermek istiyorum. Benim de bir çayım içilmiş olsun!..”

Başbuğ, vatandaşı dikkatle dinledi. Yüzüne çok anlamlı, derin ve buruk bir tebessüm yayıldı. Sonra ellerini uzatıp vatandaşla tokalaşarak kendisine teşekkür etti.  Sözün özü o sade vatandaşı kırmadı…

1980 sonrasında yaşadığı 4,5 yıllık cezaevi yıllarının ardından 9 Nisan 1985’teki tahliyesinden sonra önce Antalya Side yakınlarında dinlenmiş, oradan da Pamukkale’deki otellerden birisine gelmişti. O dönemde ben de Denizli Anadolu Lisesinde görev yapıyordum.

İki arkadaşımızla birlikte Pamukkale’deki otelde ziyaretine gittik. Ellerinden öptük.  Önce bizleri konuşturdu. Okullarımızdaki eğitim çalışmalarından söz ettik.

Her zamanki gibi bizlere yine gelecekle ilgili yapmamız gerekenlerden söz etti. Sanki cezaevinde yatan o değilmiş gibi cezaevinden hiç söz etmedi. Bir lider vasfıyla hep geleceğe dair konuştu.

Şerif KUTLUDAĞ

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Benim de Bir Çayım İçilmiş Olsun

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.