2500 yıllık devlet geleneği, dostu sevindirecek, düşmanı ürkütecek büyük servetimizdir. Slogandan ibaret kuru bir söz değildir. Zorda kalınca kullanılacak, boş efelenme ve aldatma sözü de değildir. Millete ve tarihine soğuk, Türk sevmez bir ideoloji körlüğünün edeceği söz hiç değildir.
Din üzerinden kurulan yapıların zehir saçtığı bir dönemden geçiyoruz. Din deyince ölçü-kural kalmıyor, her şey serbest. Yalana-dolana, bütün sahteliklere kapılar ardına kadar açık. Bundan dolayı, din diye diye kaybetmediğimiz değer kalmadı. Devlet nedir bilmeyen yıkıcılık, ülkeyi iyice karıştıracak nüfus hareketlerine yol açan bozgunculuğu da yine dini kullanarak yapıyor. Dışarıyı bırakın,
Söze buradan girdim, çünkü Türkiye’de Türklüğü ve 2500 yıllık tarihi tartış(tır)anlar, sıkça “devlet geleneği“ demeye başladılar. Bir dostumla konuşuyorduk, sıkışma işareti olsa da buna sevindiğini söyledi. Dedim ki: “Devlet kurallar ve kurumlar demektir. Bizde iyi kötü işleyen düzen bozuldu. Değişme işareti varsa memnuniyetle konuşabiliriz. Değilse, devlet geleneği demek de bir aldatmadır. Sen ve ben buna kanmayacak kadar şerbetliyiz.“
Seçilmiş örnekler
Yazılarımda günlük siyasetin işleyişine girmeyi tercih etmiyorum. Kör siyasete kurban edilmemesi gereken dertlerimize dokunuyorum. Dediklerime bakılsın ve anlaşılsın istiyorum. Güzel vatanımda her Allah’ın günü hata üstüne hatalar ediliyor. Partilere, liderlere deva bulmaz bir hayranlıkla bağlananlar, maalesef hipnoz dediğim derin uyuşmayla hiçbirini görmeyebiliyorlar. Görenlerin gördüklerinin doğruluğunu yanlışlığını düşünmeye, konuşmaya ve tartışmaya da yanaşmıyorlar. Şimdi gireceğim mesele de herkesin konuştuğu siyaset değil. İdare ve yaşama kültürümüz açısından olan biteni anlamaya çalışıyor, yorumluyor ve fikirler söylüyorum. Burada “fikir” anahtar kelimedir. Bilen, anlayan, hür düşünen kimselerin sadece fikirlerimi onaylamaları değil, varsa yanlışımı göstermeleri de beni memnun eder.
Önce dikkatinizi çekeceğim Oğuzhan Asiltürk‘ün çok konuşulan yazısı. Hazret, siyasetle dini karıştırıyor. Siyaseti ruhani bir alan gibi düşünüyor. Bunu yaparken, türlü yıkımları görmezlikten geliyor. Ahlâk derken ahlaksızlığı, değer derken değersizliği kolladığını ya fark etmiyor ya da parti, grup, cemaat bağlılığı gereği böyle yazıyor. Kullandığı kavramların hiçbir manası ve değeri yok. Nereden baksanız vahim. Hâl böyle olunca, din simsarlığının yarattığı körlük‘ten bahsederken çok yumuşak yazdığımı görüyorum. “İŞİD’den, Tâliban’dan bir tık geride cemaatleşmeler, gruplaşmalar tarafından sarıldık“ derken de abartmıyorum.
Müslümanlık terörün kıskacında. Dünyaya rezil olduk. Müslüman ülkeler arasında istisna olarak parlayan Türkiye’yi de onlara benzetmek için ne lazımsa yaptığımız bir dönemden geçiyoruz. Din üzerinden kendimizi aşağının aşağısına ittik. Kötülüklerin anası bu din görünüşlü ideolojik hareketlerdir. Bozan onlardır. Garip memleketimde bir haftada olanlar, duyacağımız endişeyi, bağıra çağıra gelen tehlikeyi yeni örneklerle gösterdi.
Zavallı memleket
Dünya, geçen hafta devleti yöneten partimizin iki genel başkan yardımcısını ve bir danışmanını hayretler içinde dinledi. Türkiye’yi Ortadoğululaştırmak isteyenler onları duyunca başarmaya çok yakın olduklarını görerek el ovuşturdular.
Biri, 83 milyonu, bin yıl önce geldiği yere, Türkistan’a göndermeye kalktı. Dikkat isterim: Bu zat ülkeyi yöneten partinin genel başkan yardımcısı. 1. Cihan Harbi ve İstiklâl Harbi sırasında bu tür sözler edenler kimlerdi, hatırlayın. Bu zat, Lord Curzon‘un ülkesinden bize ateş etmiyor, yüz yıl sonra içeriden onların sözcülüğünü ediyor.
Ülkesinden ve milletinden uzak ve değersiz gören bir simsarlık uygulaması buraya kadar geldi. Memlekete sığınan(doldurulan) milyonlarla bozulan sosyolojik yapıyı işaret edenlere düpedüz işgalci diliyle saldırmaya başladılar. Bir diğer genel başkan yardımcısı “Suriyelileri çekseniz bazı yerlerde sanayi çöker“ dedi. Bir başdanışman da, “ekonomimiz onlarla ayakta“ dedi. Bunu diyen zatın ilk vukuatı da değil. Sözüm ona profesör. Hem de sosyoloji profesörü. Bu sözleri nereye koyacaksınız?
Partileri, hizipleri, cemaatleri, ona buna tapıcılığı geçelim ve bunları düşünelim. Normal bir memlekette, bu sözleri edenlerin siyasi hayatları hemen biter. Memleketi dar ederler. Hiçbir yerde görev yapamazlar. 20 yıl önce bu ülke ve insan tanımazlık eden bizde de çıkamazdı. Memlekete inançsızlık da değil, doğrudan hakaret ve düşmanlık kabul edilirdi. Varlığına doğrudan kasıt sayılırdı. Bırakın böyle cümleleri, buna yakın sözler edeni de siyaset ve kamu vicdanı hemen meydandan kovardı.
Şimdi din simsarlığı devrindeyiz ve üçü de görevdeler. Üçü de pişkin pişkin konuşmaya devam ediyorlar. Geldiğimiz yere bakar mısınız?
Yorum bulunmamaktadır.