19 Kasım 2020’de bir yazıma şöyle başlamıştım:
“Koronavirüsle mücadelemizde ilk kez bir hastamı kaybettim.”
O gün Sayın Sağlık Bakanı’nın olanca iyi niyetiyle, yüreğinden gelen duyguları seslendirdiğini düşünmüştüm. Sonrasını hep birlikte yaşadık. Şimdi ne mi düşünüyorum, anlatayım:
“Geldiğimiz bugün itibarıyla Sayın Sağlık Bakanı’nın yaptığı basın toplantılarında verdiği sözlerden, gösterdiği hedeflerden tutanını hatırlamıyorum. Mesela Sayın Bakan o gün sözlerinin sonunda, “Herkesi tedbirlere harfiyen uymaya davet ediyorum. Hayatımızı bu şartlara göre düzenleyelim 1,5-2 ay direnelim.” demişti. Şimdi 14. aydayız, durum ortada.
Hele hele aşılarla ilgili olarak ilk açıklamasından günümüze kadar olanları alt alta sıralayın; bakın bakalım bir öncekini tutana rastlayacak mısınız?”
Bu tespitlerden sonra ne düşünülürse onu düşünüyorum.
***
18 Mart 2020’de ilk ölüm gerçekleşmişti; 30 Nisan 2021’de günlük 394 vefat…
30 Nisan’a kadar da toplam 40.131 can şu anda aramızda değil. Kimler kimler yok ki aralarında… Kimimizin anası, babası, kardeşi, evladı; kimimizin en yakın arkadaşı… Bizi kurtarmak için cephenin en önündeki doktorlar, hemşireler, her kademeden sağlık personeli başta olmak üzere tüm meslek dallarından nice değerli insan…
Şu anda 40 bini aşkın insanımız artık yok.
Pekiii, bu önlem bir ay önce alınsaydı ya da beş ay veya sekiz ay; bu canların acaba kaç tanesi aramızda olurdu?
Hiç mi sorumluların vicdanını acıtmaz bu soru? Aslında tam da Necip Fazıl‘ın dediği gibi:
Kaf Dağı’nı assalar çeker de bir kıl,
Bu ifritten sualin kılını çekmez akıl.
***
Hadi ilk aylar kimse bir şey bilmiyordu. Sağlık Bakanımızın “Herkesi tedbirlere harfiyen uymaya davet ediyorum. Hayatımızı bu şartlara göre düzenleyelim 1,5-2 ay direnelim.” cümlesini kurduğu sırada dünyada bu konuda belirsizlik vardı. Bu cümleyi hoş görmek mümkün. Yetkililerin ne kendileri ne danıştıkları kişiler yeterli bilgiye sahip değildi. Herkes sudan çıkmış balık gibiydi.
Ama asla hoş görülmeyecek birçok saçma sapan öneriler bile gelmişti gündeme. Mesela “maskeleri PTT’yle dağıtma” önerisini hayata geçirmeye çalıştı bizim devletimiz. Aslında dört işlem bilgisine sahip birine “Bu mümkün mü?” diye sorsanız “Asla!” cevabını alırdınız ya neyse…
Bir de “iç sesim“e yetki verseler asla yapmayacağı itibar(!) işleri…
Hani Amerika’ya maske gönderdik diye övünmüştük de basın o maskeleri Amerika’nın PKK’ya gönderdiğini yazmıştı. Bir de İsveç’e ambulans uçak göndermiştik de oradan, tesadüfen(!) bir siyasi partinin Avrupa teşkilatlanmasında çalışan koronalı bir hastayı getirtmiştik. Ne övünmüştük ne övünmüştük hatırlarsınız. Hatta bazı arkadaşlarım yüzlerce beğeni alan yazılar yazmışlardı.
Oysa İsveç’te sistem şöyle işliyordu. Evde tedavi olacakların ilaçları eve veriliyor, orada takipleri yapılıyor, ağır olanlar hastanelere kaldırılıyor; böylece de sistem tıkanmıyordu. Nereden mi biliyorum? O hastanın getirildiği tarihlerde Konya’nın Kulu ilçesinden yakın bir arkadaşımın ağabeyi İsveç’te hastanede korona tedavisi görüyordu da oradan biliyorum. Arkadaşım anlatmıştı. Bu arada meraklıları bilir. Kululuların belki de Türkiye’dekilerden fazlası İsveç’tedir.
Peki, biz şimdi Türkiye’de ne yapıyoruz dersiniz? İsveçlilerin 12 ay önce memleketlerinde yaptıklarını…
Peki zor duruma düşenlere destekte ne alemdeyiz? Bu konuyu bir yazıda ele alacağım ama şu kadarını söyleyeyim. Listenin başını gayri safi milli hasılaya oranla Lüksemburg’un %27, ABD’nin %25 ve Yeni Zelanda’nın %19’la başını çektiği vatandaşa destek sıralamasında, Türkiye %0,4 oranla sonlarda yer alıyoruz.
Bunları geçiyorum.
Ben bugün kapanmadan söz edecektim, konu nerelere geldi.
Zamanla pek çok şeyi öğrendi bütün dünya. Mesela belli başlı ülkeler kapanmalara geçen yıl başladı. Haklarını yemeyelim bizdeki uzmanların pek çoğu “kapanma da kapanma” derken dillerinde tüy biteli aylar oluyor.
Ama “milli gelir, sanayi üretimi, bilişim teknolojisi, ihracat, paranın değeri, üniversite sıralaması” gibi dalların hiçbirinde esamemiz okunmazken bizi zaman zaman Avrupa, zaman zaman da dünya birincisi ilan eden yöneticilerimizi ikna etmek mümkün olmadı.
Ama bu süreçte tüm dünyanın kabul ettiği nur topu gibi bir birinciliğimiz oldu: Artık koronada açık ara Avrupa birincisiyiz.
19 Kasım 2020’de toplam vefat sayımız, 11 943
28 Nisan 2021 toplam vefat sayımız, 39 398
Aradaki fark, 27 455 can! Eşya değil, sayı hiç değil… Can, can! Aralarında kim bilir tanıdığımız kimler var?
Ve biz 27 Nisan 2021 tarihinden itibaren, birçok uzmanın “yeterli değil” uyarılarına rağmen” 17 günlük kapanmaya gidiyoruz. Hem de ekonominin en kırılgan olduğu dönemde…
Bu kapanma önlemini o günlerde alsaydık ne vardı sanki?
***
Tam son noktayı koyuyordum, iç sesim kafayı uzattı:
O zaman “lebaleb” kelimesini nerede kullanacaktık?
Kaynak: Günboyu
Yorum bulunmamaktadır.