42 yıl önceydi.
Dergi kapağını ve içerdeki sayfayı Mehmet Hayati Özkaya dostumuz paylaşmış.
Ben de ayrıca paylaşmasam ve bahsetmesem olmayacaktı.
Çünkü ağır ve güzel, güzel ve ağır günlerdi.
O ağır günlerin, o acılı ve yokluklar içinde geçen günlerimizin merkezinde şiir vardı.
Bu tezad nasıl anlatılır?
“Gül Sunma Vakti“, Hisar Dergisinin Haziran 1979 nüshasında çıkan bir şiirim.
Sembolik bir şiir.
Üzerinde çok konuştuğumuz mısrâlardı.
Şekil bakımından da yeni bir denemeydi: 7 mısrâlı bendle başlıyor, sırasıyla 6, 5, 4, 3, 2 mısrâ şeklinde azalarak ve teke inerek bitiyordu.
Her bendin birinci ve ikinci mısrâlarının kafiyeleri a-b-a-b.. şeklinde devam ediyor, son mısrâlar birbiriyle kaafiyeleniyordu.
O yıl, Aralık 1979’da, Kızılay’da Devlet Tiyatroları’nın Yeni Sahne’sinde bir Hisar Şairleri Gecesi düzenlendi.
Ben hariç, hemen hepsi devlet memuru, bazıları yüksek memur isimlerdi.
En genç iki şair, Bayram Bilge Tokel ve A. Yağmur Tunalı, 24 yaşındaydık.
Derginin başında Sayıştay Üyesi Mehmet Çınarlı vardı.
Sayıştay deyip geçmeyin, şimdiki gibi değil, devletin bütün hesaplarını onlar denetlerlerdi.
Yavuz Bülent Bakiler Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı’ydı.
Toplantıyı o idare etti.
O gecede ben bu şiirimi okudum.
Halide Nusret Zorlutuna‘ya “Sevgilim ben bunu okuyacağım!” dediğimi ve tasvibini aldığımı da hatırlıyorum.
O, yanlış hatırlamıyorsam “Suruç Ovası” şiirini okumuştu.
Benim için çok büyük bir şerefti.
Öyle böyle bir şeref ve itibar değildi.
O zaman Hisar gibi bazı dergiler, benzetme tam uymasa da söyleyeyim, bugün ilim alemindeki hakemli dergiler gibiydi.
O dergilerde bir şiiri çıkan kimse artık şair kabul edilirdi.
Kolay bir iş değildi.
Olabildiğince sıkı tutarlardı.
Sorumluluklarını bilirlerdi.
Hisar’da hem üç yıldır şiirlerim ve yazılarım yayınlanıyordu, hem de Hisar Şairleri arasında sayılmış ve sahneye çıkmıştım.
Davetliler içinde devletin ileri gelenleri vardı.
Şairler, yazarlar, tiyatro ve sinema sanatçıları, ressamlar, opera sanatçıları vardı.
Yorum bulunmamaktadır.