Sözde Cumhurbaşkanı” tartışması nasıl biter?
Cumhurbaşkanı sistemi denen sistemsizlik bittiğinde…” diyeceğinizi duyar gibiyim.

Hatırlayalım:
Tayyip Bey, ilk Cumhurbaşkanı seçilişinde Anayasa’daki gibi “tarafsız“, büyük ölçüde temsili tarife ve konulmuş kurallara uymayacağını söyledi.

O zaman, hep bir ağızdan “Buna kimsenin hakkı olmaması gerekir… ve yoktur. Kurallar değişinceye kadar geçerlidir...” desek bugünlere gelmezdik.
Başbakan’ken nasıl hareket ediyorsa öyle hareket etti.
Anayasa ve kanunlar üzerinde bir fiili durum yarattı.

Cumhurbaşkanlığı makamı korunaklıdır.
Anayasa o makamı her türlü korumaya alır.
Halk da bunu yaşar ve bilir.
Öyle olunca, seçilenin yarattığı değişik uygulama karşısında kamuoyu ne düşüneceğini ve nasıl davranacağını bilemedi.
Siyaset de bilemedi.
Demokratik bir ülkede böyle bir uygulamaya dünya da şaşırdı.
Hiç karşılaşılmayan, anayasanın ilgili maddelerinin rafa kaldırılması, Türkiye’yi başka bir yere getirdi.
O gün bugünlerin temeli konuldu.

Fiili durum” yaratıldı.
Yani “Ben yaptım oldu.” dendi.
Seçildim, o halde kendim gibi davranabilirim.”
Seçilmenin, “İstediğim gibi davranabilirim. Benim düşüncelerim neyse o geçerlidir…” gibi algılanması ilk defa oldu.
Halbuki “seçilmek” mevcud kanunlara göre seçilmektir.
Konulmuş kurallara göre yönetmek üzere seçilmektir.
Beğenmediğinizi değiştirmenin yolu da bellidir.
Değiştirilmedikçe uymak zorundasınız.
İlk uyacak da başa geçenlerdir.
Uyulmasını gözetecekler de onlardır.
Uyulmadı, uyulmuyor.

Burada da kalmadı.
Bu fiilî durum, anayasa değişikliğiyle düzeltilmek ve hukuka uygun hale getirilmek istendi.
Ve sadece “Cumhurbaşkanı Partili olabilir” maddesi değiştirildi.
İki gün önce yazdığım anayasada sayılan diğer özellikler ve ona bağlı kanunlar değiştirilmedi.
Yine anayasaya ters uygulamalar devam etti.
Bütün ısrarlara rağmen, bu maddeler kaldırılmadı.
Anayasadaki yemin metni bile aynı kaldı.
Cumhurbaşkanımız, “Tarafsız”lığına, namusu ve şerefi üzerine yemin” etti.
Ne demek bu?
İki kişiden birinin yanında yer alıp diğerini karşımda görmeyeceğim, herkese eşit davranacağım, çünkü hepsini temsil ediyorum… demek.
Peki, ne oldu?
Hem Cumhurbaşkanı için tanınan yüksek dokunulmazlık zırhını kullandı, hem de istediğine istediği gibi sözler etmeye, davranmaya devam etti.

Efendiler!
Sizin şu veya bu partiniz beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
Kayıkçı kavgalarınız da.
Konuşacağımız konu budur.

Bunları halledersek, kimse seçilmiş Cumhurbaşkanı’nın meşru davranmadığını söyleyemez.
Seçilmek yetmez.
Kanunlara-kurallara uyarak yönetmek ve uyulduğunu gözetmek için seçildi.
Şu kadar oyla seçildi demek cevap değildir.
Cevabı verilecek, üstünde duracağımız hususlar bunlardır.

Tekrar ediyorum, konuşulacak konu budur.
Sözde Cumhurbaşkanı” denmesi sevimsiz bir ifadedir.
Yakışıksızdır, kabul.
Fakat…
İnsaf edin!
Elinizi vicdanınıza koyun!
Bir kerecik düşünün!
Niçin bu anayasa maddeleri ve kanunlar değiştirilmez?
O maddeler orada dururken, yok sayılır ve nasıl böyle davranılır?

Düzen konuşacaksak, buradan başlayacağız.
Partiliden partili, kişiye bağlı hareket eden gazeteci, rektör, iletişimci adı taşıyan propagandistlere bakmayınız!
Onlara uyan ve güya karşı görüşte görünen ekran bağlılarına da bakmayınız!
Mesele kökünden yanlış konuyor.
Biliniz ki, bunlara cevap vermeyen, bunları konuşmayan ve konuşturmayanlar Türkiye’ye iyilik etmez.
Nitekim böyle böyle geldiğimiz yer ortada.
En yüksek faizleri vererek borç bulmamız, hatta bulamayışımız bile buna bağlıdır.

Bu dediğim düzensizlik, hukuk dışı görüntüler bütün hayatımızı etkiliyor.
Biliniz ki bu siyaset değildir.
Memleket meselesinin çekirdek konusudur.

Bütün okumuşlardan, özellikle Ak Parti’ye oy verenlerden bunları duyduğumuz zaman çok şey değişir.
Lütfen Anayasaya ve hukuk düzenine odaklanalım.
Adaletli davranalım, adalet isteyelim, adalet bekleyelim.
Cumhurbaşkanı dahil hepimize lazım olacak.
Türkiye bunları en aza indirirse çok şey değişir.
Dünya şartları hiç olmadığı kadar müsait.
Büyürüz.
Yirmi yıldır müsaitti, değerlendiremedik.

Kişiler, partiler, zümreler değil, memleket… memleket… memleket!

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Kayıkçı Kavgası Dışında Bakarsak…

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.