Hatasız kişi, kul olmaz, derler. Yanılmak, yanıltılmak insana mahsustur. Tek tek insanlar, zaman zaman yanıltılabileceği gibi, bir toplum uzun sürelerle de yanıltılabilir. Eninde sonunda gerçeğin ışığı karanlıkları aydınlatır ve yanılgılar, yanlış anlaşılmalar sona erer, toplum daldığı derin uykudan uyanır mı? Belki. Konu Türkiye olunca bu bir hayli zor. Karanlığa o kadar alıştık ki ışık gözlerimizi kör ediyor ve gözlerimizi yumuyoruz. Gözümüzün önündeki çok açık belge ve bilgilere rağmen gerçekleri görmek istemiyor, alıştığımız yalanlara inanmaya devam ediyoruz.
Bunun ilk sebebi az ve tek yönlü okuyor oluşumuzdur. Az okumamız biraz da az yazmamızdan, olayların içinde bulunanların arkalarında yazılı hatırat, belge ve bilgi bırakmamalarından kaynaklanıyor. Peki, aydınlarımızın bu sınırlı belge ve bilgiden yola çıkarak yaptıkları yayınların azlığına ve yanlı tutumlarına ne demeli? Hâlbuki arayanlar için biraz çetin olsa da gerçek bilgiye ulaşmak mümkündür.
İnsanlar, dönemler, kurumlar, devletler, fikirler, istatistikler… hatta bilinen yerler üzerindeki sahip olduğumuz çelişkili bilgilerin çokluğu karşısında hayrete düşüyoruz. Herhangi bir konuda bu kadar farklı bilgi nasıl ortaya çıkıyor? Burada bir bilgi eksikliği yok mu? Neden kişi, olay, fikir veya kavramlarda bir türlü anlaşamıyoruz? Neden tartışmalarımız bir türlü bitmiyor? Neden uygarlık binamızı yükseltemiyoruz; yaptıklarımız yıkılıyor, debelenip duruyoruz. Bu eksikliği aydınlar, üniversiteler, basın… tamamlamalı iken bizde tersi oluyor; daha da karıştırıyorlar.
Bu karıştırma işi bağnazlıktan ileri geliyor. İdeolojik bağnazlık sonucu, hap gibi oluşturulan temel metinler, kulaktan dolma bilgilerle hüküm veren ve hayatını buna göre düzenleyen insanlara yutturulabiliyor. Bu yüzden kimse kimseyi anlamıyor, herkes birbirini suçluyor. Bu arada olayların temeline inilemiyor. Her şey havada kalıyor. Buradan da ne bir fikir ne de bir gelecek inşa edilebiliyor. Olayları kendi lehine yönlendirmek isteyen yerli ve yabancı siyasi güçlerin, istihbarat kuruluşlarının tam da istedikleri bir ortam. Aradan bin yıl geçse de kanayacak bir yara. Kaşı dur.
Gerçeğe ulaşmak için gerçeğin yazılıp söylenmesini teşvik edilmesi, yazılmış metinler üzerinde ciddi tenkitler, eleştiriler yapılarak gerçeğe uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekiyor. Çok ciddi eleştiri süzgecinden geçirilmiş biyografilerin, otobiyografilerin, ansiklopedilerin, sözlüklerin, kim kimdir gibi eserlerin süratle çoğaltılması için de aydın yazarlara ihtiyaç var.
Türkiye’nin ve Türk milletinin hızla kendisini toparlaması ve yaşamak için güçlü olması gerektiği bir dönemde bu kadar kafa karışıklığı fazla. Demokrasi içinde gelişmek istiyorsak aydınlarımızın, siyasilerimizin, partilerimizin, kurumlarımızın daha sorumlu davranmaları gerekir. Kendi adıma Türkiye’nin parçalanıp tarihe gömülmesini seyrediyormuşuz gibi hissediyorum.
Bir örnek verelim: 1978 yılında meydana gelen Kahramanmaraş (Maraş olayları) maksatlı birtakım çevrelerce yayınlanan kaynakların çoğunda, Alevi-Sünni çatışması ve Maraş Katliamı olarak sunulmakta; olayları başlatanın da ülkücü Ökkeş Kenger olduğu belirtilerek, en azından ima edilerek yazılıp çizilmektedir. Alevi kardeşlerimizin bu yazılanlardan etkilenmemesi mümkün değildir. Bu olayların gerçeği nedir? Gerçek gün gibi ortadadır: Sol görüşlü Sıkıyönetim Komutanının da çalışmasını takdir ettiği mahkemeler adil hükmünü vermiştir. Olayların bir numaralı suçlusu gösterilen Ökkeş Kenger(Can güvenliği yüzünde sonradan değişmiş haliyle Şendiller) beraat etmiş; MHP ve ÜGD’nin kapatılması talebi reddedilmiştir. Ele geçen yeni bilgiler ışığında açılan davalar sonucunda olayların (yabancı servislerin desteğindeki) bazı sol örgütlerce planlandığı ve uygulandığı ortaya çıkarılmıştır. Ermeni Garbis Altınyan gibi suçlular idama mahkûm edilmiş ve sonra da çıkarılan afla salıverilmişlerdir. Bu gerçek gün gibi ortada iken yapılan kasıtlı yayınların durdurulmaması, bölücülüğe çanak tutulmasıdır, bölücülüktür, iftiradır; suç olmalıdır. Ya, öyle mi? diyen, inanmak istemeyenler olabilir; Ökkeş Şendillerin üçüncü baskısı yapılmış Kanlı Oyun-Maraş Olaylarının Perde Arkası kitabını (en azından arka kapağını), Alevi-Sünni… insaf sahibi her Türk vatandaşı okusun lütfen.
Yorum bulunmamaktadır.