Atatürk’ten sonra Türkiye’de iktidara gelenlerin genellikle şahsi menfaatlerini milletin menfaatlerinin üstünde tuttukları, milletin son yirmi senesini heba edenlerin de özetle öncekileri arattıkları bir gerçektir. Yöneticiler umursamasa da yine tarihi bir dönemeçten geçiyoruz. Son zamanlarda Türk milletinin sahipsiz bırakılmaması için gösterilen çabalar artmış görünüyor. Çok değişik çevrelerde dillendirilen birlik beraberlik çağrıları boş bir çaba değildir. Kesinlikle sonuç verecek ve bir kurtuluş yolu bulunacaktır. Konu, gündemin hızla değişen maddelerinin üstünde hayati bir öneme sahiptir.
Türk milleti, başka milletlerde çok az görülen bir şekilde milli birlik, milli şuur kaynaklarına sahiptir. Dil en önemli birlik nedenidir. Tarih birliği yüksek Türk kültürünü oluşturur. Coğrafya yani aynı vatanda oturma çok önemli bir bağdır. Dinimiz, bizi birbirimize bağlayan en kuvvetli bağlardan biridir. Türk Bayrağı gibi milleti birleştiren, bütünleştiren ayağa kaldıran önemli sembollerimiz var. Vatandaşlık bağıyla bağlı olduğumuz, kanımız, canımız pahasına kurulmuş bir devletimiz var. Bu devletin sınırları içinde ve dışında kendisini Türk hisseden, binlerce yıldır Türk kültürü ile yoğurulmuş milyonlarca kişi bulunuyor. Ders kitaplarından ötekileştiriyor diye silinen milli kavram ve metinlerin daha düne kadar oluşturduğu milli ülkü birliği; Kızılelma var. En önemlisi tarihinde her alanda örnek alabileceği olağanüstü büyük insanlar var. Sıfırdan bir devlet kuran Atatürk’ü yetiştirmiş bu kadar köklü bir millet, varlık içinde yokluk yaşamaktadır. Bizdeki bu zenginliğin kullanılamaması Türk milletinin derin bir uykuda, onu yönetenlerin de gaflet veya hıyanet içinde olduğunu gösteriyor.
Böyle güçlü bir temelden yola çıkan bir hareket, neden başarılı olamasın? “Bir şeyler yapmak gerekir, buna şiddetle ihtiyaç var.” diyenler neden bir araya gelemesin? Türk milleti, vatan, din, bayrak, milli hars, ortak ülkü ve milli kahramanları öne çıkaran bir hareketin başarıya ulaşamaması mümkün değildir. Sadece Atatürk ismi, bu milleti yeniden ayağa kaldırmaya yeter. Her kesimin önde gelen kanaat önderlerinin, her türlü endişelerini bir yana bırakarak bir araya gelmeleri ve Türk milletine seslenmeleri beklenmektedir. Kişisel davalarını bir yana koymuş önderler bilsinler ki bu millet onları beklemektedir. Çoban ateşleri birleşip Türk milletini ayağa kaldırmak için daha neyi bekliyor?
Böyle dönemlerde farklı düşüncelerdeki insanların geçmişte yaşanan acı hatıraları gündemlerine taşımaları, sadece Türk milletinin evlatlarını birbiriyle boğuşturup keyifle seyreden emperyalistleri sevindirir. Kendini Türk hisseden herkesin, birliği bozacak gündelik tartışmalardan kaçınmasını ve bunun yerine “Birlik için ne yapmalıyım; bana düşen nedir?” diye düşünmesi gerekir. Kim Türk milletinin ortak özelliklerinden söz ediyorsa, O doğru bir iş yapıyor. Kim ki farklılıklarımızdan söz ediyor, O gafil veya haindir.
Geçen yazımda, aynı çocuk için “Bu çocuk benimdir.” diyen iki anneye çözüm olarak sunulan “Öyleyse ikiye bölelim yarısı senin yarısı onun olsun.” denilmesi üzerine, gerçek annenin çocuğundan vazgeçmesine, atıfta bulunmuştum. Her Türk, Türklüğünden vazgeçemeyeceğine göre bu vatan için canını vermeye hazırdır. Nerede, hangi görüşte, hangi kurumda, hangi dernek veya partide olursa olsun, kimsenin “Ben milletimi daha çok seviyorum, bu milletin gerçek sahibi benim.” deme özgürlüğü yoktur. Milletini sevme; milliyetçilik, vatanını sevme; vatanseverlik, İslam’a inanma; Müslümanlık, kimsenin tekelinde değildir. Böyle bir terazi yoktur ve olamaz. Milletini şahsi menfaatlerinin üstünde tutan Türk milliyetçileri; ülkücüler fedakârlığın en yüksek örneğini vermeye hazır olmalıdır.
Her yönden daralan bir kuşatma altındayız ve vakit hızla akıp gidiyor. Türk milleti, vatanı, Atatürk kavramları etrafında birleşmek için çok fazla vaktimiz yoktur. Dündar Taşer’in dediği gibi “Doğruda birlik, doğrudur. Yanlışta birlik doğrudur. Çünkü birliğin kendisi doğrudur.” Hayırlı bir iş yapmak üzere birleşen iki kişinin yardımcısı ise Allah’tır.
KaynakGünboyu
Yorum bulunmamaktadır.