Biliyorsunuz korona sayesinde artık renkli bir dünyanın içine girdik. Ya kırmızıyız ya turuncu ya sarı ya da mavi… Her şeyden önce hepimiz hangi renge dahil olduğumuzu öğreneceğiz ve buna göre hareket edeceğiz. Laf aramızda burada biz Beşiktaşlıları hiç düşünmemişler!

***

Bugün bu yeni normalleşmeden söz etmeyeceğim. Yüz yüze eğitimin başlamasından söz edeceğim; çünkü yıllarını eğitim öğretime vermiş biri olarak ders zilinin ilk çaldığı günlerde ayrı bir heyecan duyarım. Bu konu varken başka bir şey düşünemem. Ben bugün ancak eğitimi yazarım dostlar…

Uzun bir aradan sonra yüz yüze eğitim başladı. Hayırlı olsun. Başladı ama herkes tedirgin. Herkes derken bir tarafından okulla ilişkisi olanlardan söz ediyorum. Tabii ki özellikle öğrenci ve öğretmenler…Kafalarında bir dünya soru…

Öğretmen ve öğrencilerimiz bir kere kırmızı, turuncu, sarı ve mavi renkli illerden hangisinde yaşıyorlarsa o ildeki kuralları bilecekler. Bu yetmeyecek, her hafta renklerinin değişip değişmediğini izleyecekler. Renkleri değiştiyse, yeni renge göre durumlarını yeniden öğrenecekler. Korona riskine karşı çok dikkatli olacaklar. Kendilerine hastalık bulaşırsa ailelerine nasıl bulaştırmayacaklarının yollarını düşünecekler.

Öğretmenler, yaklaşık iki ay sonra tam korumaya kavuşabilecekleri aşı randevularının peşinde koşacaklar. Bu aşamaya gelinceye kadar koronaya yakalanır da onu evdeki birine bulaştırırlarsa ne olacak tedirginliğini yaşayacaklar.

Ve bunlardan sonra kafalarını toplayabilirlerse derslere ve sınavlara bakacaklar…

***

Yüz yüze eğitim başladı demiştik. Bu başlama hikâyesi de çok komik oldu bu sene.

Önce Sayın Millî Eğitim Bakanı, 1 Mart’ta yüz yüze eğitim başlıyor, tüm hazırlıklarımız tamam, dedi. Sonra milyonlarca veli ve öğrenci buna göre hazırlıklarını yaptı ama okulların açılışı Sağlık Bakanlığı tarafından paylaşılan bir duyuruyla 2 Mart’a erteleniverdi. Sebebi de “İllere Göre Haftalık Vaka Sayısı Haritası”nın güncellenme takvimi ve Koronavirüs Bilim Kurulunca belirlenen kriterlerin Kabine Toplantısı’nda değerlendirilecek olması.

Eee demek ki sistem koskoca bakanına ve onun yapacağı/yaptıracağı analizlere güvenmiyor. Bu durumda Sayın Bakan’a ne düşer?

İstifa etmek mi, dediniz. Yok canım, daha neler?

Özür dilesin yeter. O da benim gibi düşünüyormuş ki “Okulların açılma takviminde yaşanan 1 günlük erteleme için tüm vatandaşlarımızdan özür dilerim.” dedi.

***

Tam da bu arada telefonum çaldı. Baktım yine o: Emekli Öğretmen. “Sen bir daha gelme!” dedim ona, “Çünkü senden sıkılan okurlarım var.” dedim. “Ya benim aramamı dört gözle bekleyenler ne olacak?” diye cevap verdi ve sanki ben engel olmaya çalışmamışım gibi sözlerine devam etti:

Şimdi, sen göreve getirilmesi hemen her kesim tarafından olumlu karşılanan fakat her geçen gün bu ümitleri tüketen Sayın Milli Eğitim Bakanı’na aşağıdaki soruları sorsana:

  1. Sağlık kurulunda okullarla ilgili alınan kararlar size bildirilmiyor mu?
  2. Buradaki kararlara yönelik değerlendirme yapacak beceriniz ve karar alacak yetkiniz yok mu?
  3. Daha önce okulların açılacağını ilan ederken -tıpkı Sayın Sağlık Bakanı’nın cenazeye katılacak kalabalığı öngörememesi gibi siz de- tek başına karar alma gücünüzün ve yetkinizin olmadığını öngöremediniz mi?
  4. Sizi yok sayan bu uygulamadan sonra bu durumu özürle geçiştirip kabullenecek misiniz?
  5. Durum içinize sinmiyorsa istifa etmeyi düşünüyor musunuz?

Tuttum, bu soruların cevaplarını vermeye başladım Emekli Öğretmen’e. Sözümü kesti ve dedi ki:

Sen Milli Eğitim Bakanı mısın kardeşim? Bu sorular sana değil ona…

Contributor
Do you like Ercan ÇALIŞKAN's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Yüz yüze

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.