Ben emekliyim.

Bir emekliyi en çok ne tür haberler ilgilendirir? Tabii ki emekliye yapılacak zamlarla ilgili olanlar…

İşte tam da böyle bir haber düştü ajanslara. “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan emeklilere yılda iki defa bayram döneminde verilen bin TL tutarındaki ikramiyelerde enflasyon artışı yapılacağını açıkladı.

Hemen gevşedim hayallere daldım anında.

Acaba bu zam ilk olarak verilen 2018’den sonraki her yıl için mi olacaktı? Öyle olsa fena olmazdı yani! 2018 enflasyonu yüzde 20,30; 2019 yılında yüzde 11,84; 2020’de enflasyon yüzde 14,6 olduğuna göre bu yılların her biri bağımsız zam almış gibi hesap yapılırsa verilecek ikramiye 1500 TL’yi geçer.

Zorluklar içinde kıvranan bir emekliye hiç olmazsa bir nefes alma fırsatı yaratır.

Aslında bu para geçen yıl yaşadığımız reel enflasyon. %14,6 ise başkanı son birkaç yılda değişen TÜİK’in rakamı…

Yani, üç yılın resmi rakamlarını ele alarak yapılacak bir zam, sadece bu senenin enflasyon farkına denk gelir.

Peki ya, sadece geçtiğimiz yıl ölçü alınırsa veya geçtiğimiz yılın son altı ayına göre bir hesap yapılırsa?

Herhalde böyle yapmazlar değil mi?

Sanki kendisine sormuşum gibi yine fısıldadı iç sesim: “Yaparlar, yaparlar… Gevşeme hemen.

Az önce dinlemiştim. Hemen çaktım golü: “İyi ama Sayın Cumhurbaşkanı’nı dinlemedin mi sen?  En düşük emekli maaşını 1500 liraya çıkartarak hiçbir vatandaşın mağdur duruma düşmemesini sağladıklarını ifade eden Cumhurbaşkanımız, göreve geldiklerinde emekli maaşlarının 66 liradan başladığını, emeklilerin bugün tarihlerinin en iyi gelir seviyesine sahip olduğunu anlattı.

Yine tersledi iç sesim beni: “Neden her duyduğuna inanıyorsun sen? Yaz Google’a “2002’de asgari ücret neydi? Kaç çeyrek altın alabiliyordu? Bir de günümüzü hesap et. Duyduğuna değil, gördüğüne inan.” dedi ve bir anda yok oldu ortadan.

Ben de sordum Google’a, Bakın neler buldum:

2003’te asgari ücret 318 TL’ymiş, çeyrek altın 22 TL. Yani asgari ücretli 14.4 çeyrek altın alabiliyormuş.

Peki şimdi asgari ücret ne: 2. 825 TL; ya çeyrek altın: 754 TL. Yani asgari ücretli sadece 3.75 çeyrek altın alabiliyor.

Ya 66 TL emekli parası ne olacak derseniz; onu da buldum. İsteğe bağlı BAĞ-KUR Tarım sigortası emeklilerinin aylığı gerçekten 66, hatta 65.8 TL’ymiş ama bu emeklilerin sayısı tüm emeklilerin %1’i bile değilmiş. Üstelik bu parayla 3 tane çeyrek alınabiliyormuş. Yani neredeyse şimdiki memur emeklisinin alabildiği kadar…

O zaman, yani 2002’de en düşük memur emeklisi 376,6 TL alıyormuş ve 15 çeyrek altın alabiliyormuş. 2021’de ise 3021 TL alan memur emeklisi sadece 4 çeyrek altın alabiliyor.

Bu durum emeklilerin bugün tarihlerinin en iyi gelir seviyesine sahip olduğunu anlatıyorsa sözüm yok.

Ölçü olarak ne alındı, onu bilmiyorum ama benim kendime göre bir ölçüm var tabii!

Nasıl mı? Anlatayım isteseniz. Merak etmeyin kısa, çok kısa ve çok basit:

Eğer bizim emeklilerimiz, bir Alman, İngiliz, Fransız, Belçikalı, Avusturalyalı, Amerikalı emekli gibi uçağa atlayıp tatil yapabiliyor, onlar kadar rahat yaşayabiliyorsa o zaman tarihteki en iyi gelir seviyelerine çıkmışlardır diyebilirsiniz.

Tam bu aşamada isterseniz “Bu Avrupalılar, bu Amerikalılar var ya çok zor şartlarda yaşıyorlar, bizi kıskanıyorlar!” nutuklarına inanabilirsiniz; ya da “Almanya’da, Belçika’da, Fransa’da çalışıp emekli olan” tanıdıklarınız varsa onların gelir durumuna bakıp kendiniz karar verebilirsiniz. Sizin tanıdığınız yoksa biraz araştırın muhakkak bir tanıdığınızın tanıdığı vardır.

Tercih sizin?

Kaynak: Günboyu

Contributor
Do you like Ercan ÇALIŞKAN's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Tercih sizin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.