Sormayın dostlar…

Bir rüya gördüm ki rüya değil uzun metrajlı bir film. Evet, itiraf ediyorum, yatmadan önce rüya görmeyi dilemiştim ama ben, bu haftaki köşe yazım için ışık tutacak, bir yazıya yol gösterecek bir rüya dilemiştim; hiç ilgisi olmayan bir rüya görmeyi istemedim ki… Üstelik bütün gece uğraştırdı beni.

Merak mı ettiniz? Size de anlatayım:

Dünyadaki diğer şirketlerin umurunda olmasa da benim ifademle dünya çapında, hatta dünyanın en büyüklerinden bir şirketin tek yetkilisiymişim ve yönetim kurulunu toplamışım. Film, yani rüya böyle başlıyor.

                                                                                       ***

– Mali İşler Başkanı, anlat bakalım bu işler neden yoluna girmiyor?

– Efendim, emrettiğiniz gibi şirketimizin tüm bankalarında faizleri yükseltmiyoruz; faiz sebeptir demiştiniz ama bu enflasyon sizi dinlemiyor, düşmüyor.

 -Tamam, tamam… Senin, başın ağrısın ve bu sebeple görevden istifa et. İstifanı oradan buradan açıklayabilirsin.

                                                                                         ***

– İstatistik Başkanı, bu enflasyon neden düşmüyor?

– Elimden geleni yapıyorum, hesaplama sistemlerini bile her defasında değiştiriyorum ama o bir türlü düşmüyor.

-Başkan, başkan! Kalk git o koltuktan.

-Efendim daha yeni atamıştınız.

-Bir seneyi geçti ya! Çok bile…

                                                                                       ***

– Üst Disiplin Kurulu Başkanı, senin kadronda bir eksiklik vardı biliyorsun.

– Evet efendim, orası için bir alt kuruldan adaylık başvurularını almaya başlayacağız. Malum prosedür öyle.

– Ne prosedürü? Oraya, hani her kararını bizim istediğimiz gibi veren, hiç bahane üretmeyen Disiplinci Bey var ya, onu seçelim.

-Ama efendim, o iki alt birimde. Önce bir alt birime çıkması, orada deneyim kazanması, adaylık hakkına sahip olması gerekir.

-Sen beni duymuyor musun? Onu atayacağız, pardon seçeceğiz, yine pardon seçtireceğiz. Önce bir alt birime seçeriz, bir gün sonra da üste göndeririz, olur biter.

– Ama efendim!..

– Aması maması yok, bu iş böyle olacak.

                                                                                         ***

– Neyse görüşülmesini istediğiniz diğer işleri bırakalım artık, ben sizin yerinize inceler, gereken kararları veririm. Şimdi çok önemli konular var, onları görüşeceğiz.

Önümüzdeki basın toplantısında Şirket Çalışan ve Müşteri Hakları Eylem Planı’nı açıklayacağız. Sonra da Tüm Şirketlerin Ana Sözleşmeleri değişikliği tasarılarımızı açıklayacağız. Kongrelerde onlardan kısaca söz etmiştim ve ben “Pek yakında!” deyince salon alkıştan yıkılmıştı.

– Efendim, bizim şirketimizin kuruluşu çok eski. Siz de bu şirketin uzun süredir başındasınız.  En uzun süreli başkansınız. Hani kötü niyetli insanlar çıkar da, “Demek ki kimsenin hakkına riayet etmemişsiniz. Bu kadar senedir neden yapmadınız derlerse?…”

– Personel Başkanı, sen sus bakayım, rakiplere bir şey mi öğretiyorsun sen?

– Estağfurullah, ne haddime! Yalnız şirketimizin en önemli bayilerinden biri, telefon etti. Artık bize kimse inanmıyor, dedi.

– Vay hadsiz, edepsiz! Kimmiş o? Kimler inanmıyormuş bize?

Rüya bu ya! Tam bu sırada bir cevap bombardımanı başladı dört bir yandan, binlerce ses:

Biz İnanmıyoruz Biz!

Kan ter içinde uyandım rüyadan. Ne biçim bir karabasandı bu? “Allah Allah, bu da ne şimdi?” diye düşünürken iç sesim fısıldadı: “Ben de inanmıyorum ben de!” 

-Sen sanki benim rüyamı mı gördün, neye inanmıyorsun, söyle bakayım?

– Ben açıklarsam yine kızarsın. Ben lafımı ortaya koydum. Alan alır, almayan orada bırakır.

Kaynak: Günboyu

Contributor
Do you like Ercan ÇALIŞKAN's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Bir rüya ki düşman başına

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.