Geçtiğimiz günlerde bir sabah erkenden telefon çaldı. Baktım eski bir öğrencim. Serde öğretmenlik var ya, günün herhangi bir saatinde eski öğrencilerden birinin araması sürpriz değildir benim için ama geç ya da erken aramaların pek de güzel haber getirmesi de söz konusu değildir.
Bu defa da öyle oldu. Arayan, İngiltere’de iki kızıyla yaşayan çok sevdiğim eski bir öğrencim, kızlarından birinin koronaya yakalandığını söyledi. Haberi aldığım zaman İngiltere için çok erken bir vakitti. Hemen WhatsApp’tan bir mesaj attım. İlk fırsatta beni aramasını istedim. Sağ olsun o da mesajı görür görmez aradı, selam sabah faslından ve geçmiş olsun dileğinden sonra anlattı:
– Hocam, önce küçük kızım, sonra ben koronaya yakalandık. Kızım altıncı gününde, benim testim de dün pozitif çıktı.
Bunları dinlerken aklım gitti. Öğrencim bazı özel nedenlerden dolayı oturum süresini uzattıramadı. Yani kaçak konumunda… Bu nedenle herhangi bir sosyal güvencesi söz konusu değil. Bu zor duruma rağmen kızlarının eğitimi için orada kalmak için canını dişine takıp mücadele ediyor. Bunları bildiğim ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Haziran ayının sonlarında “Avrupa’da Covid-19 aşısı yapılması için İngiltere’de 100 sterlin gibi rakamla ücret alınıyor.“[1] cümlesini kulaklarımla duyduğum için onlar adına endişelendim ve hemen sordum:
– Masrafları nasıl karşıladın?
– Ne masrafı hocam? Koronayla ilgili hizmetler bedava!
– Nasıl yani? Aşıdan, testten ve ilaçlardan para alınmıyor mu?
– Bakın size yaşadıklarımızı anlatayım, siz de nasıl olduğunu bilin.
***
Ve anlattı uzun uzun. Ben size özetleyerek anlatayım.
“Öğrencimin kızı ateşi olduğu için okuldan geri gönderilmiş. Az sonra da koronayla ilgili resmi görevliler telefonla öğrencimi aramışlar. Arabası olup olmadığını sormuşlar. Olmadığını öğrenince de bir görevli gönderip evde test yapmışlar, sonucu bildireceklerini, önlem olarak çıkmamalarını rica etmişler. Daha sonra testin pozitif çıktığı bildirilmiş ve ilaçlar eve gönderilmiş. Birkaç gün sonra da öğrencimde belirtiler görülünce onun için de aynı yöntem uygulanmış.”
Bunları anlatınca, sordum tabii ki:
– Bunlar için hiç mi ücret ödemedin?
– Söyledim ya Hoca’m! Bunların tümü ücretsiz.
– Peki ya, aşı durumunuz?
– Ben aşıya karşıyım Hoca’m! Olsaydım, o da ücretsizdi.
Sanki başımdan aşağıya kaynar sular döküldü! Yok, tahmin ettiğiniz sebeple, yani Sayın Cumhurbaşkanı’mızın söylediklerinin gerçek olmamasıyla ilgili değil; bu suların dökülmesinin nedeni çok sevdiğim öğrencimin aşıya karşı olmasıydı. Sayın Cumhurbaşkanı, bu konuda neden böyle söylemiş, mantıklı bir cevabı(!) vardır herhalde! O benim sorunum değil.
Öğrencime “Bak sana birkaç gün önce yaşadığım bir olayı anlatayım.” dedim ve anlattım. İsterseniz size de anlatayım.
***
Beni takip edenler bilir, sosyal medyaya ayırdığım zaman kısıtlı. Bu yüzden pek çok haberi kaçırıyorum. Yine bu seyrek zamanlardan birinde Facebook’u açar açmaz, iyi ki haberim oldu dediğim bir paylaşımla karşılaştım. Kdz. Ereğli’deki eski öğrencilerimden birinin paylaşımıydı bu. “22 yaşındaki yeğenimi koronadan kaybettim.” Öğrencimi hemen arayıp baş sağlığı diledim ve olayın ayrıntılarını öğrendim. Kendi ağzından aktarıyorum:
“Hoca’m, ablamın dokuz kişilik bir ailesi var, daha doğrusu vardı. Bu ailenin tümü de koronaya yakalandı. Yedi tanesi hastalığı ayakta geçirdi. İkisi yoğun bakıma girdi. Oradan sadece biri çıkabildi.”
Burada herkesin dikkat etmesi gereken şu: Aileden yedi kişi aşılıydı. Aşılı olmayan sadece iki kişi vardı. Bilin bakalım, hangi ikisi? Evet, tahmin ettiğiniz gibi, yoğun bakıma girenler… Ne yazık ki bunlardan sadece biri hayata tutunabildi.
VE ONLAR AŞIYA KARŞIYDI!
Meraklısına Not: 30 Eylül itibariyle aşı oranı İngiltere’de ikinci doz yapılma oranı %70,9; Türkiye’de ikinci doz yapılma oranı: %63,52.[2]
Kaynak: Günboyu
[1] https://www.youtube.com
[2] https://tr.wikipedia.org/wiki/COVID-19
Yorum bulunmamaktadır.