Masalların girişi genellikle; bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, babam düştü beşikten anam düştü eşikten tekerlemesiyle başlar.
Ben bu girişi şöyle yorumlamak isterim: Bilindiği gibi masallarda zaman sınırsız ve yer belirsiz veya hayalidir. Bu yüzden …bir varmış bir yokmuş… diye başlar.
Develerin tellal olmasına gelince; develer evcil hayvanlar içinde boyu en yüksek olanıdır. Buradan benzetme yoluyla tellallık çağrıştırılıyor. Tellallığın bir meslek olduğu dönemlerde ağzı laf yapan, sesi gür olan biri bu işi yapardı. Bir pazar yerinde ineği veya eşeği, atı veya katırı yiten biri tellala yaklaşır ve yiten hayvanının özelliklerini tellala anlatır. O da yüksek bir yere çıkar, elini kulağına atar ve kalabalığın duyabileceği yüksek sesle yiten hayvanın özelliklerini saymaya başlar. İşte develerin tellallığını böyle açıklayabiliriz.
Pirelerin berber olması ise; insanlara bulaşan pirelerin takır takır kafanın kaşınmasına neden olması anlatılıyor. Tıpkı berber makasının tıkırtısı gibi.
Babasının beşiğini sallaması ve babanın beşikten annesinin eşikten düşmesi ise zamanın sınırsızlığı durumu anlatılıyor.
Masalların bitişinde ise masal kahramanlarının mutluluğu yakalamaları dile getirilirken …biz çıkalım kerevetine… ifadesiyle mutluluk koltuğuna çıkarak mutlu olmayı hedeflemektedir. Gökten üç elma düşmesi ise mutluluğu herkese paylaştırma isteğidir.
Yorum bulunmamaktadır.