Tayyip Bey‘in, “Kültürde başarısız olduk” sözü kültürü önemsediğini göstermiyor. Kabul edelim ki bu, bütün dikkati kendi hükmünü geçirmek olan bir siyasetçi tipinin refleksidir. “Kendi hükmü” için bilinen ölçüler ve anlamlar önemsizdir. Kanun hâkimiyeti, kurumlar ve kurallar bu ben figürünün yanında flulaşsa, yer yer ihmal edilse ve hatta rafa kalksa da önemi yoktur. Sözü dinlensin, dediği yapılsın, yeter. Burada kültür yoktur. Kültür, olgunlaşmış ölçülerle gelir. Yüzyıllar ve nesiller boyunca demlene demlene ve yığınla imtihandan geçerek ilerler. Yeri gelmişken söyleyeyim, kültürden kopuş tarihten kopuştur.
İşin nereye varacağını Turgut Özal‘ın çok sevdiği o tabirle böyle “açık seçik” konuşmak lazımdır. Okumuşların, bir siyasetçinin, bir partinin keyfine göre hareket etmesi vahim sonuçlar doğurur. Siyasetçilerin keyfini kollayan aydın birinci dereceden sorumludur. Meselenin bu tarafı ahlâk işidir. İnsan ve toplum meselelerinde her yol ahlâka çıkar.
Şunu da bileceğiz: “Kültürü değiştireceğim“ diyenin sözü “ben beş yüz yıl yaşayacağım” demesi kadar gariptir. Kültür kolay değişmez. Tepeden inmelere, dayatmalara meydan vermez. Siyasi-ekonomik uygulamalar -pek tabii- şu veya bu şekilde olabilir. Yeni hayat şekilleri yaratmayla ilgili bir tercih olabilir. Yaşama şekillerinden bazılarını alabilir veya bırakabilirsiniz. Bizim fes veya şapka giyişimiz, batı tarzı okullara geçişimiz gibi. Bu örnekler de kültürle bağlantılıdır ve kabulü, normalleşmesi sancılı bir sürece yayılır.
BAŞARISIZ BAŞARI
Evet, bu politikacı ve insan tipi için önemli olan “Kendisi“dir. Defalarca “Kültürde başarısız olduk” derken “Her yeri ele geçirdim, o alan kaldı“ demek istediğini bileceğiz. Ele geçirdiğini sandığı alanlarda da kültürsüzlük dolayısıyla tam ve kalıcı şekilde hükümran olunamayacağı henüz anladığı bir mesele değildir. Beton ekonomisinin kültürden bağımsız bir başarı sayıldığı da illüzyondan ibarettir. Bu durumda “başarısız başarı“dan bahsettiğimizi söylemek zorundayız. İmkânların israf edildiği yerde zaten başarıdan bahsedilemez. En yıkıcı olanı da insan israfıdır. Eğitim öğretimin yerlerde süründüğü, kültürün değer olarak yerleşmediği yerde insan israfı kanun haline gelir. Bu hususu bilenlerin devlet yöneticilerini ikazları ertelenmez vazifeleridir. Uyulması halinde kurtarıcı rol oynayabileceği asla akıldan çıkarılmamalıdır.
Tayyip Bey bunları bilmeyebilir. Kültürün anladığı bir konu olmadığını her fırsatta görüyoruz. Eğitim-öğretimi olmaması bir yana, öyle bir dikkati bu vakte kadar görülmedi. Söylemiştim, devletin başına geçenlerin uyması gereken, yazılı olan olmayan kurallar vardır. Bunlar arasında kültür, olmazsa olmazlar arasındadır. Kültür içinde sanat en çok titizlenilmesi gereken bir alandır. Eskiden bu konudaki ihmalleri ve yeterince değer verilmediğini konuşurduk. Şimdi hükûmet etmenin gerekleri arasında “kültür ve sanata saygı“nın kalıp kalmadığını tartışıyoruz.
O halde, aynı yere geliyoruz: “Kültürde başarısız olduk” demekle kastedilen bir tek meseledir: Her yere hâkim olma isteğinin gerektirdiği doyurulmamış hırs. “Hükûmet etmeyi“, “ele geçirme” olarak düşünen muktedir, “ele geçiremediği” kültür alanını görüyor ve huzursuzlanıyor. Bakıyor ki o alanda her şeye rağmen sol ve kendinden olmayan birileri sürükleyici rol üstleniyor. Ne yapılsa sonuç alınamıyor. Alınmaz, çünkü kültür alanı talimatla yürümüyor. Para pul, her türlü imkân da yaratıcılığı dar zümreyi yukarıya taşıyamıyor. Her şeye rağmen olmuyorsa yanlışlık nerede demesi beklenirken öyle bir objektif anlama gayreti de görünmüyor.
Biz, yine de süreci başa döndürüp “Nerede hata ediyoruz?“ dendiğini kabul edeceğiz. Öyle ya, “Niçin başarısızsınız?“. Kamuoyu önünde tartışmasalar da kendi aralarında çokça konuşulduğunu tahmin edebiliriz. Çünkü söyleyen liderin ısrarı bunu düşündürüyor.
“KÜLTÜRDE BAŞARISIZ OLDUK”
Tayyip Bey, dört yıl önce ilk defa bu açıklamayı yaptığında Karar Gazetesi benden bir değerlendirme istemişti. Orada bir hususu öne çıkardım. “Sağ iktidarların kültürle arası açıktır” dedim. O günden beri bu cümle üzerinde az çok konuşuluyor. Daha çok konuşulduğunda, orta gelir tuzağına benzer bir düşünce ve yaşama darlığı tuzağını da aşacağız. İki Gözüm Türkçe kitabımın sunuş yazısına da bu cümleyi koydum. Çünkü Türkiye’nin görünmeyen, bilinmeyen, dehşetli problemlerinden biri budur.
Şimdi daha ileri gideyim: Türkiye Cumhuriyeti, kültürü esas alan bir devletti. İki yüz yılın kavgası kültür ve yaşama tercihleri üzerindendir. Cumhuriyet bu herkesçe anlaşılmamış, kabul edilmemiş kültür konularında Tanzimat’ın tercihlerini devam ettirdi. Yaşanışı, uygulanışı ve araçlarıyla Batı kültürü öne çıktı. Amaç, Batı’nın kültürel bakışıyla da tam buluşarak millî kültürün çağın vasıtalarıyla çağa göre yeniden yaratılmasıydı.
Bu konuyu yer yer açacağım.
Yorum bulunmamaktadır.