Dinin en rezilinden aldatma ve rant konusu haline geldiği ortada. Sınır tanımaz simsarlığın pençesine düştük. Artık tez elden objektif gerçeklikler üzerinden konuşmayı ve yaşamayı öğreneceğiz. Soracak, sorgulayacak, anlayacak ve anlatacağız. Düşüşü ancak böyle önleyebiliriz.

Dinle aldatma konusunda ısrarlı ikazlarıma takılan dostlar var. Örtülü nemelazımcılık, böyle müzmin hale gelmiş bir kanıksama ve yılgınlık yaratıyor. İyilerin ve iyiliklerin önünü tıkayan onlara kadar uzanan bu hipnozdur. Uyuşturucu etkisi yıllardır değişmedi. Aslında, 15 Temmuz kalkışmasını yaşayan bir memleketin din üzerinden aldatılabilmesi imkânsız hale gelir. O toplumda, eli kızgın sobaya dokunan çocuğun sakınması gibi bir refleks yerleşir. Dinbazlık, açıktan aldatmaya girişebilmek için birkaç nesil fırsat bulamaz. Bizde böyle olmadı. Her Allah’ın günü FETÖ’yü lanetlediğimiz halde siyaset ve benzeri cemaat yapıları aynı yolda devam ediyor. İşin garibi, kaçıncı defa kandırıldığını söyleyenlere her defasında kanıyoruz. Hipnozun derecesini varın anlayın!

 

Din bu mu?

Seçilen üç beş dinî sembol üzerinden ideoloji kurgusu ve ticareti dinin yerine geçti. İnanma tarzımızı ve yaşama kültürümüzü bütünüyle tehdit eder hale geldi. Bunu göreceğiz.

Din, bütün tarih dönemlerinde kandırma ve ticaret için verimli alandır. Bizde şimdi en sulak tarla budur. Ticaretin büyüğü, hemen hiçbir riske girmeden bu alanda yürüyor. Merdiven altındadırlar, yüzergezerleri, konargöçerleri çok ve sayıları durmadan artıyor. Su yüzüne çıkan rezaletlere bakarak oranlarsak, çoğunluğunun tam bir bataklık yarattığını söylemek ağır bir hüküm olmaz. İletişim çağı imkânlarıyla büyüyen simsarlık örnekleri tümen tümen içimizdedir.

Bu işin ucu giderek Tâlibân‘a, İşid‘e çıkar. Evet, çünkü bizde olanlar, onların sadece bir tık gerisindedir. Olanları görmezlikten gelmekten vazgeçersek uyanırız.

Düşünün, Tâlibân‘ın Afganistan’da ele geçirdiği yerlerde ilk işi 15 yaşın üstündeki kızları-kadınları listeleyip kendilerine zekât olarak sunmalarını istemek oldu. Dine bakar mısınız? Bizde de midesini, uçkurunu dine bağlayan kullanıcılar aynı yolda ilerliyor. Yediği her haltı dine bağlayarak kapatanların getirdiği bayağılaşmalarla çevrili bir hayatımız var. Buradan iyi bir şey çıkmaz.

 

Bir yeni zaman örneği

Şahıslarla işimiz yok, biz olanlara bakacağız. Yakınlarda eski bir arkadaşımız, bu furyaya uydu ve bir hata sayılacak hovardalığını dine bulayarak binlere katladı. Sosyal medyadan okuduk: Eşi fark edip boşanma davası açınca, O kadınla da evliyim dedi. Kendisini kurtarmak için dini kullanmakla da yetinmedi, Atatürk‘e ve Medenî Kanun’a yüklendi. Hovardalığını yiğitçe sahiplenemedi. Bayağılığın en bayağısına düştü. Yönetenlerimiz arasındaki her durumda dinden bahsetme alışkanlığını benimseyerek hâkim güce sırtını dayama kurnazlığını gösterdi. Kaç türlü ahlak problemi bir arada demez misiniz?

Kendisini tanıdığım için emin olarak yorum yapabilirim: 20 yıl önce, bu iş açığa çıksaydı, “Evet yaptım. Karım ne derse haklıdır.” demek zorunda kalırdı. Bu zat o zaman da aynı kişiydi, Ne değişti de böyle oldu? Demek ki toplum ve kabulleri aynı değildi. Demek ki o yıllarda böyle bir bozukluk, din üzerinden din dışı ahlaksızlık hayatımıza hâkim değildi. Böyle bahanelere sığınılamazdı. Şahsiyetinin bozuk bir tarafını harekete geçirecek şimdiki sahtelik ortamı, onu şeklen namuslu davranmaktan da alıkoydu. Bu yorumu bir gerçeğin görülüşü olarak çok önemsiyor ve din siyasetinin toplumu nasıl bozduğunun esaslı bir örneği olarak dikkatlere sunmak istiyorum.

 

“Esas hakkında mütâlaa”

Türkiye, son yıllara kadar, merdiven altı dinin yaygınlığına rağmen bu tür anlayışların devlet seviyesinde marjinal kaldığı bir ülkeydi. Din üzerinden siyaset işi değiştirdi. Hatta bin yıllık yaşama geleneğinden farklı çıkışları olan Erbakan siyaseti de bir süre geniş halk kesimlerine yayılma imkânı bulamamıştı.

Önce onlar merkeze doğru ilerlediler. Arkalarından cemaatler geldi ve devlet kapısı da böylece kayıt dışı ve merdiven altına açıldı. Yıllardır yönetimde olanların anayasa, kanun nizam konusundaki umursamazlıklarını buralara bakarak anlayacağız. Gizlilik sahtelikler üretir. Cemaatler, kural tanımayarak ve kanunlara karşı devamlı hileler düzenleyerek bugüne geldiler. Böyle yetişenlerden olumlu, yapıcı bir düşünce ve uygulama çıkmayacağı insan ve toplum bilenlere açıktır. Neticede FETÖ, hepsinin önüne geçti ve bize yaşatacağını yaşattı. Ders alamadık, diğerlerinin ve din siyasetinin şerri zehirli bir sarmaşık gibi hayatımızı sardı.

Bunları görür, bilir ve gereğini yaparsak, dinin din olmasının önü açılır ve bayramlar bayram olur.

“Bayramlar bayram olsun.”

Contributor
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Kendimizi aldatmanın manası yok

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.