Benim bu aşı konusunda kafam iyice karıştı.

Malum ramazan keyfi… Dalgın dalgın televizyona bakıyordum. Son dakika açıklamasıyla bir alt yazı geçti: Bakan Koca, Şu anda Türkiye 100 milyon doz Sinovac ile 90 milyon doz Biontech ile ve 50 milyon doz da Sputnik ile anlaşma imzalamış durumdadır. Yaklaşık nüfusumuzun 3 katı kadarlık doz aşı için anlaşmalar imzalanmıştır.”

Cümledeki anlatım bozuklukları için kusura bakmayın. Sayın Bakan’ın kendi ifadeleri… Ben cumhurbaşkanı olsam, atayacağım bakanlarda kesinlikle Türkçeyi iyi kullanma özelliği de arardım ama benim cumhurbaşkanı olma ihtimalim, olmayacak duaya âmin deme ihtimalinden bile uzak. Onun için sayın bakanların Türkçeyi güzel kullanmaları konusunu bir kalem geçelim.

Nerede kalmıştık? Hatırladım, Sayın Bakan’ın son dakika açıklamasında…

Yaklaşık nüfusumuzun üç katı kadar aşı için anlaşmalar imzalanmış.

Ne müthiş bir şey!

Tam gururlanacağım, huzurla dolacağım ama iç sesim beni rahat bırakmıyor ki!.. Rahat vermiyor bir türlü bana.

Neymiş efendim, Sayın Bakan’ın aşı takvimi ve siparişleriyle ilgili bugüne kadar yaptığı açıklamaların hangisi bir öncekiyle örtüşüyormuş?

Tamam bakayım o zaman… Google nasılsa elimin altında

Önce aşılama ne zaman başlayacak demiş, ne olmuş? Ona bakayım:

Sayın Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca, aşı takvimine ilişkin ilk kez 1 Aralık 2020’de açıklamalarda bulunmuş: Aralık ayında en az 10 milyon; ama muhtemelen 20 milyon temin etmiş olacağız. Ocak ayında 20 milyon, Şubat ayında 10 milyon; ama bu sayıları artırmayı düşünüyoruz.  Zannediyorum 11 Aralık’tan sonra erken dönemde yaygın bir şekilde sağlık çalışanlarından başlamak üzere Bilim Kurulumuz stratejiyi hazırlıyor.”

Cümle biraz karışık da olsa bu açıklamaya göre, 11 Aralık’ta aşılama yoğun bir biçimde başlayacaktı. Hem de günde bir buçuk iki milyon aşı yapabilecektik.

Açıklama böyleydi ama ilk aşıyı Sayın Cumhurbaşkanımız yaptırdığında takvimler 14 Ocak 2021’i gösteriyordu.

Takvim tutmamış. Ya siparişlerde durum ne?

18 Kasım 2020’de Sayın Bakan Çin aşısı ile ilgili aralık ayında en az 10 milyon gibi bir aşıyı alabilir olacağız. Ocak ayında da en az bu kadar olacak. Bu sayı iki katına kadar çıkabilir. Bir iki gün içerisinde sözleşme imzalanır olacak.” demiş. Bu arada bir daha hatırlatayım. Cümleler Sayın Bakan’ın cümleleri… Neyse bunu geçeyim, yine Türkçe konusuna dalmayayım.

Peki, aralık ayında 10 milyon aşıyı alabilmiş miyiz? Ne yazık ki hayır! İlk aşının yapıldığı güne kadar gelen aşı sadece üç milyon dozdu. Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ateş Kara‘nın, 15 Ocak 2021’de Ocak ayı içinde ve şubat başında Türkiye’ye toplamda 30 ila 50 milyon doz aşı gelecek. İlk etapta 7 milyon doz gelecek ve 10 milyon doza tamamlanacak.” açıklamasından o tarihe kadar sadece üç milyon doz aşı geldiğini anlıyoruz.

Bu arada Sayın Kara’nın ocak ayı ve şubat başında gelecek dediği aşılar, mayıs ayının sonuna yaklaştığımız şu günlerde henüz gelmedi. Gelecek ocak, şubatı kastettiyse o başka tabii…

Ya sözleşme, bir iki gün içinde imzalanmış mı?” derseniz, şahsen ben bilmiyorum; ben biliyorum, gördüm diyene de rastlamadım. Google amca bile bilmiyor.

Gerçi Sayın Bakan, 25 Şubat 2021’de 24 Kasım’da Sinovac ile sözleşme yaptık. Devamında da 50 milyon doz için yapıldığını söylemiştim. 100 milyon doz için sözleşme yapıldı. Toplamda şu an nisan, en geç mayıs ayı sonuna kadar 105 milyon doz aşıya erişeceğimizi biliyoruz.” açıklamasını yapmış, sipariş sayıları biraz karışık da olsa sözleşme yapıldığını söylüyor ama bu sözleşmenin içeriği ne yazık ki açıklanmadı.

Aslında ne bu sözleşmenin ne de en son imzalandığı bildirilen sözleşmelerin hiçbiriyle ilgili herhangi bir bilgi yok. Aslında bilgi verilmeyen sözleşmelerle ilgili kafa karıştırıcı pek çok şey var ama konu dağılmasın, kapatalım bu sayfayı.

Sayın Sağlık Bakanı’nın aşı takvimi ve siparişleriyle ilgili bugüne kadar yaptığı açıklamaların hangisi bir öncekiyle örtüşüyormuş sorusuna bulduğum cevapları alt alta yazsam, benim köşemin tamamı yetmeyecek. Ama inceleyince gördüm ki her açıklama bir öncekinden farklı. Ben Sayın Bakan’ın yerinde olsam bana bu bilgileri getiren danışmanımla yollarımı ayırırım.

En iyisi yazıyı burada noktalamak…

Diyordum ki iç sesim, şunları da yaz lütfen dedi:

29 Nisan 2021’de Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, önümüzdeki iki ay boyunca aşı tedarikinde sıkıntı yaşanacağını söyledi, “Ancak sonrasında aşı bolluğu bekleniyor” dedi.

30 Nisan 2021’de Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, “Aşı tedarikinde ben herhangi bir sıkıntı yaşayacağımızı kabul etmiyorum. Şu anda elimizde aşımız var, yeterli derecede var.” dedi.

Bir de unutmadan…

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “Turistin görebileceği herkesi aşılayacağız.” dedi.

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, ülke genelindeki bütün turizmcilerin aşılanacağını duyurdu. Ersoy ayrıca yabancı turistlerin tam kapanma kısıtlamalarından muaf olacağını da açıkladı.

Böylece aşı planlamasının bir kez daha değiştiği ortaya çıktı.

İç sesim diyor ki, yazının sonunu “Nasıl buluyorsunuz bu gelişmeleri?” cümlesiyle bağla!

Bana ne kardeşim. Herkes yazının sonunda kendi sorusunu kendi oluştursun.

Ben, yazının sonunda, aşılanma oranının istenen seviyeye ulaştığı, dostların kucaklaşabildiği günlere ulaşacağımız günler diliyorum okurlarım için.

İyi bayramlar dostlar…

Kaynak: Günboyu

Contributor
Do you like Ercan ÇALIŞKAN's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Kafam karıştı

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.