Kültür Bakanlığı Devlet Korolarının adındaki Türk’ü kaldırarak Kürsübaşı, Sıragezme adlarıyla değiştirdi. Kamuoyu şiddetli bir tepki gösterdi. Bunun üzerine karar daha acayip bir biçimde değiştirerek – yerel sohbet meclisi adlarına Türk ilavesi yapmak suretiyle güya geri adım atmış gibi görünerek – yine aynı şekilde koro adlarını değiştirdi.

Bu sırada gözden kaçan küçük bir konu var; Türkiye ve Türk Dünyası’ndaki Yaren Meclisleri ve Kürsübaşı, Sıragezme gibi meclisler Töre’mizdeki binlerce yıllık eğitim kurumlarıdır. Bir hayat okulu gibi, büyüğe saygı, küçüğe sevgi, söz söyleme, söz dinleme, oturup kalkma, konuşma, eğlenme, yemek yeme ve benzeri konularda, Türk görgüsünü genç nesillere aktarma görevini yerine getirmiştir. Erkekler ve kadınlar arasında yapıldığı gibi gençler ve çocuklar arasında yapılan türleri de vardır. Barışta en büyük okul olarak çalışan bu kurumlarımız, savaşta vatan savunması yolunda üzerine düşen her türlü gayreti göstermiştir. Türk Dünyası’nın değişik yörelerinde bugün de farklı adlarla elden geldiğince yaşatılmaya çalışılmaktadır. Ancak ne yazık ki Doğu Türkistan’daki adıyla Meşrep, Çin Hükümeti tarafından Doğu Türkistan’da -Türklüğü ayakta tutan en önemli unsur olduğu için- yasaklanmıştır. Yaren Meclisleri’nin Türk Milleti’nin bekası için her nerede olurlarsa olsunlar, aslına uygun bir şekilde yaşatılmaları gerekmektedir.

Yaren meclisleri değişik yörelerde farklı adlarla tanınır. Yaran, Yâren, Yaren, Sıra, Sıra Gezmesi, Sıra Gecesi, Sohbet, Kürsübaşı, Arifane, Erfene, Ferfene, Harfana, Herfene, Herfane, Helefene, Barana, Arabaşı, Meşref – Meşrep, Gezek , Keşik, Delikanlı, Kef, Oturma, Oturak, Muhabbet, Gün, Kardeşlik, Velime… gibi. Yaren Kültürü, Türk Musikisi, Bayraktarlık, Efelik, Zeybeklik, Seğmenlik, Kardeşlik, Cem Meclisleri, Gaziyan-ı Rum, Bacıyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum,  Ahiyan-ı Rum,  Deliler, Ahilik,  Kuşak Giyme Törenleri, Esnaf Loncaları, Köy odaları… gibi birçok ananevi kurumumuzla iç içe girmiş bir geleneğimizdir. Bu kurumun değişik şekilleri; Türkistan’da, Doğu Türkistan’da, Kafkasya’da, Irak’ta, Balkanlarda mesela 1913 yılına kadar Gümülcine’ye bağlı olan, eski adıyla Şeyhcuma’da, günümüz Bulgaristan’ının Kırcaali Cebel ilçesinde Canbaşlı köyünde Yaran Bayramı adıyla -bayramı bile yapılarak- yaşamaktadır. Türklerde ninnilerle başlayan eğitim, çocuk oyunlarıyla devam etmekte, Yaren meclisleriyle sürmektedir. Bu meclislerde sohbet edilir, yemek yenir, eğlenceler yapılır, oyunlar oynanır, müzisyen varsa çalıp söylenir, muhtaçlara oyun oynanıyormuş gibi yardım edilir, katılımcılardan suç işleyen varsa ceza verilir… Kısaca köklü bir gelenektir. Peki, Kültür Bakanlığı bazı Devlet korolarının adındaki Türk’ü değiştirerek bu meclislerin adını vermekle neyi amaçladı? Yaren kültürünün ve yerel sohbet meclislerinin geliştirilmesini mi? Bunu yapmak için bin tane yol varken neden işi arapsaçına çevirdiler?

TRT’de müzik prodüktörlüğü yaptım. Benden çok koro programı çeken var mı bilmiyorum. Çok seslileri dahil koroların çoğunu tanırım. Müzikten de az çok anlarım. (TRT’de yerinde çekilmiş ilk sıra gecesi, ilk kürsübaşı programlarını ben yaptım.) Türk müziğinin yapısını, koroların faydasını zararını, mevcut halleriyle Türk Müziği’ne katkılarını sorgulamayı bir yana bırakıyorum; yapılanlar ahmaklıktır. En kıdemli koroyu Cumhurbaşkanı’na, onu buna, bunu ona bağla; kalanının adıyla, kadrosuyla oynayabildiğin kadar oyna! Müzikle ilgisiz, yerel yönetimlere, yerinden yönetime göz kırpan bir işlemdir. Türk müziğine hizmet etme amacı yoktur. Üst seviye müziği yok ederseniz yerelle yetinir, yüksek kültür inşa edemezsiniz. Halk müziğini yükseltmek istiyorsanız böyle olmaz. Sıra Gecesi, Kürsübaşı içinde müzik de bulunabilen bir geleneksel sohbet, eğitim kurumudur. Oğuz geleneğidir. Türkiye’de her bölgede vardır. Bu gelenek bir Türk şehri olan Diyarbakır’da da vardır. Elazığ’da, Urfa’da böyle adlar verdiniz diyelim, Diyarbakır Korosu’na niye “Velime” adını vermiyorsunuz da “Medeniyetler” adını veriyorsunuz? Hem hangi “medeniyetler”in korosu? Bu coğrafyada bir tek medeniyet vardır: Türk Medeniyeti. Asıl amacın Diyarbakır’daki Türk korosunu “Medeniyetler korosu” adıyla değiştirerek Ermenicilere, Süryanicilere peşkeş çekmek olduğunu görüyoruz. Bir Türk Müziği repertuarı yerine bölücü repertuarı konulmak istendiği açık. Mızrak çuvala sığmıyor.

Kimse farkında değil. Türkiye’de tuhaf şeyler oluyor. Türkiye’yi dönüştürerek yok etmek isteyenler, kendilerini milli, İslami; şirin göstererek Türk devletinin ve milletinin altını oyuyorlar. Bizi birleştiren ad, Türk adı sanki bölen bir admış gibi muamele görüyor. Hem de hükümet tarafından. Kurum adlarından T.C.’nin kaldırılması, Andımız’ın kaldırılması gibi birtakım sinsi uygulamalar sadece yaklaşan seçimlerde oy devşirme vb. ile açıklanamaz. Sitemli bir yok etme planının parçasıdır. Ne ilmin sınıflama ilkelerine, ne sanata, ne siyasete sığmayacak şekilde Türk Müziği korolarının adlarıyla oynanmasına sessiz kalmak “beka endişesi” değil, ahmaklıktır. Türk adı niçin kimleri rahatsız ediyor, kalmasında ne mahzur var diye sormak yerine “ne var bunda” demek, akla ziyandır. Düzeltildi denilen, ancak daha da karışık hale getirilen bu yanlışın derhal düzeltilmesini bekleyeceğiz. Aksi halde sadece Türk milliyetçilerinin nelere kızdığını anlamak için iktidarın milliyetçi ortağı gözetiminde sosyal psikoloji deneyi yapıyor veya dalga geçiyorlar diyeceğiz. Bunu da kaydettik. Sandık önümüze gelince hesabını sorarız.

Kaynak: Günboyu

http://arslanevi.blogspot.com/
Contributor
Do you like Arslan KÜÇÜKYILDIZ's articles? Follow on social!
Yorum bulunmamaktadır.
Konu: Yaren, Kürsübaşı, Sıragezme

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.