Dr. İbrahim KARAER

 

 

Cephede Senirkentli Bir Subay Bekir Sıtkı Efendi

 

Isparta Heyet-i Milliyesinden 7 Nisan 1336 (1920) tarihinde Senirkent Nahiyesi Heyet-i Milliyesine çekilen telgrafta; İhtiyat Zabit Vekili olup Senirkent nahiyesinden cepheye sevk edilen Bekir Sıtkı Efendinin ailesinin geçimini sağlamakta zorlandığından bahisle adı geçenin Isparta Heyetine bir mektup gönderdiği belirtilerek, cephede savaşan subayın ailesinin sefaletten kurtarılması istenmiştir (Hafız İbrahim Demiralay, 1998: 226-227). Bu telgraftan, Müdafaa-i Milliye Cemiyetlerinin cephede savaşan askerlerin cephe gerisindeki aileleriyle de yakından ilgilendiği anlaşılmaktadır.

Demir Alayı Komutanı Hafız İbra­him Bey, 18 Eylül 1336 (1920) tarihinde Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinden, Uluborlu ve Senirkent kasabalarından 20’şer adet donanımlı hayvan gönderilmesini istemiştir. Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti hayvan isteğinin yanı sıra, yaklaşan kış şartlarında ihtiyaç duyulan yorgan, battaniye, çorap ve min­tan tedariki için 23 Eylül 1920 tarihinde Uluborlu Kaymakamlığına yazı yazılmasına karar vermiştir (Babacan, 2009: 57).

Demir Alayı Komutanı Hafız İbrahim’in 25 Eylül 1920 tarihinde Uluborlu Milli Bölük Komutanı İbrahim Efendiye çektiği telgraf (Hafız İbrahim Diralay, 1998: 231);

1- 1308-1309 tevellütlüleri (doğumluları) bir nefer bırakmayarak nihayet beş güne kadar celp ve sevkinden malumat itası ve teçhizatlarının ikmali,

2- Ademi icabet ve firarilerin ve bunlara iltimas ile hanelerinde hıfz edenlerin hanelerini ihrak ve ailesini teb’id edeceğim,

3- 1310-1315 tevellüdünde olup, silahı ile yahut hayvanı ile iltihak edenleri kabul ediniz,

4-Uluborlu Heyetine ihtiram eder, 20 hayvan Uluborlu’dan, 20 hayvan Senirkent’ten hemen ihzar ve Isparta’ya göndersinler, 4 gün sonra ben de varıyorum,

5-Bu vezaifi her halde ifa ve neticesinden malumat itası

 

Timur Alayı Kumandanı

Hafız İbrahim

Isparta Milletvekili ve Demir Alayı Komutanı Hafız İbrahim, 9 Teşrin-i Evvel 1336 (1920) tarihinde Mustafa Kemal Paşaya çektiği telgrafta; fedakâr Isparta ve çevresi halkının, kısa zamanda 100 süvari ve 200 piyade ile derhal cepheye intikal ederek Yunan kuvvetleri ile yapılan savaşta düşmana büyük kayıplar verdirdiklerini ifade etmiştir. Hafız İbrahim, Sarayköy cephesinde elde edilen başarının Demir Alayına ait olduğunu; teşkilatı takviye için geldiği Isparta’da bir hafta içinde Isparta, Uluborlu, Senirkent, Agros (Atabey) ve Keçiborlu’dan 100 süvari ve 200 piyade daha alarak cepheye geri döneceğini, erlerin donanımı ve elbisesi için gerekli ihtiyacın yarısını da Isparta’dan sağladığını belirtmiştir (Hafız İbrahim Demiralay, 1998: 144).

Senirkent Müdafaa-i Milliye Cemiyeti Başkanı Ali Ziya tarafından 18 Mayıs 1337 (1921) tarihinde Isparta Heyet-i Milliye Merkezi Başkanlığına bir telgraf çekilmiştir. Bu telgrafta, Senirkent Müdafaa-i Milliye Cemiyeti yönetim kuruluna; Başkan Bezirganzade Ali Ziya, aza­lığa Başyiğitzade Süleyman Sami ve Meydanzade Hafız Mehmet Arif, Belediye Kâtibi İdriszade Ali Rıza veznedar, Yassıviranlızade Hüseyin, Tola Bayramzade Veli, Durmuşzade Mehmet Efendilerin seçildiği ve güzel hizmetlerde bulundukları bildirilmiştir (Hafız İbrahim Demiralay, 1998: 144).

Senirkent Bir Alayı Bağrında Aylarca Barındırmıştır

Senirkent’in Milli Mücadeleye katkısı, 1950 yılında basılan “Senirkent” adlı broşürde şöyle ifade edilmiştir: “Senirkent tarih boyunca savaşlara en güzide yiğitleriyle katılmış, son istiklal savaşında da bir alayı bağrında aylarca barındırmıştır. Tarih boyunca Türk karakter ve onurunu bütün özelliği ile koruyan Senirkent, istiklal mücadelemizin en sıkışık günlerinde birçok kasaba ve köyleri basan, yağma eden eşkıya çetelerine de gözdağı vermesini bilmiş malına, canına, namusuna asla el sürdürmemiştir.” (Senirkent, İzmir: 1950: 59).

Senirkent’in Milli Mücadeleye katkısı bundan daha güzel ifade edilemezdi. Özden Erkuş “Senirkent-Çölovası” adlı yazısında; Çölovasının Pazar kurulabilen tek iktisadi merkezinin Tatarlı olduğunu belirterek “Tatarlı, İstiklal Savaşında; Senirkent’teki Alay birliği ile Şuhut arasında irtibat merkezi vazifesi görmüştür” sözleri ile bu konuyu az da olsa aydınlatmıştır (Erkuş, 6 Eylül 1958).  Özden Erkuş’un yazısından; İstiklal Savaşında, Afyon cephe­sinde çarpışan birliklerin artçı kuvvetlerinden bir alayın Senirkent’te ko­nuşlandığı ve bu alayın Senirkent’in bağrında aylarca barındığı anlaşılmaktadır. Senirkent halkının bu fedakarlıkları maalesef bugüne kadar tarihe not düşülmemiştir.

Senirkent Nahiyesinde Oluşturulan Milis Kuvveti

16 Ekim 1918 – 22 Aralık 1920 tarihleri arasında Senirkent’te Nahiye Müdürü olarak görev yapan Ahmet İhsan Kılıç, o yıllara ait anıla­rını 1958 yılında Hür Senirkent gazetesinde yayınlamıştır. Ahmet İhsan Kılıç, bu anıla­rında Senirkent halkı ile birlikte gerçekleştirdiği mücadeleyi şöyle anlat­mıştır: “Senirkent nahiyesinde göreve başladığım sıralarda I. Dünya Savaşı sona ermiş, mağlubiyetin doğurduğu genel yorgunluk, bezginlik, sefalet her tarafta bir anarşi halini almış, firariler, serkeşler, soyguncu ve vurguncular çoğalmıştı. Ordudan silah ve teçhizatı ile ayrılanlar rasgele soygunculuğa yelteniyorlardı. Bu durum karşısında zabıta kuvvetleri de yetersiz olmakla birlikte kararsız ve pasif davranıyorlardı. İşte bu kargaşa içerisinde Senirkent nahiyesinin emniyet ve asayişi de bozuktu. Nahiye Karakolunun altı jandarmasından ikisi Suriyeli Arap olup, bunlar memle­ketlerine gitmek için fırsat bekliyorlardı. Dört jandarma ile yüzlerce boz­guncuya karşı ne yapılabilirdi. Durumdan haberdar edilen üst makamlar da etkili tedbirler alamıyor, geleceğin ne halde tecelli edeceğini kestir­mekten aciz ve şaşkınlık içinde kayıtsız ve ilgisiz davranıyorlardı. Ortada sorumluluğu paylaşan emir ve direktif veren bir makam ve kuvvet kal­mamıştı. Küçük ve büyük her otorite kendi başının çaresine bakıyor, gücünün yetebileceği tedbirleri alıyor ve bağımsız hareket etmek zorunda kalıyordu. Ben de bu imkânsızlık ve karışıklık içinde bir süre bocaladım ve kendi jandarma kuvvetimle nahiyede bir istikrar ve huzur temin edece­ğime kani oldum. Çoğu nahiye merkezi Senirkent’ten ve kısmen de köy­lerden eşraf ve ileri gelenlerin arka çıkmaları, yardımlar ile cesur ve feda­kâr gençlerden gönüllü milis kuvvetleri seçtim. Jandarmaya katılan ve yardımcı unsurların himmet ve gayretleri ile nahiyem dâhilindeki soyguncuları, uygunsuzları birer ikişer yakalayarak adalete teslim ediyordum. Geçici ve yabancı çapulcuların da peşini bırakmayarak takiplerine koyuldum, zarar yapmalarını önledim. Birkaç ay içerisinde nahiye asayişi normal denecek bir duruma gelmiş, huzura kavuşmuştu.” (Kılıç, 16 Ağustos 1958).

Nahiye Müdürü Ahmet İhsan Beyin anılarından Senirkent’in bir özelliğini daha öğreniyoruz. Okulunu, hastanesini, hapishanesini kendi yapan Senirkent halkı; vatanın sahipsiz kaldığı en zor dönemde, yani millî mücadele yıllarında güvenliğini de kendisi sağlamıştır. Senirkent halkı, malını, canını, namusunu eşkıyaya karşı koruduğu gibi, vatanın kurtuluşu için kaçak askerlerin tekrar orduya katılmasında da yönetime yardımcı olmuştur. Kaçak askerlerin izlenmesi ve tekrar silâh altına alınması husu­sunda gösterdiği çabadan dolayı Senirkent Nahiye Müdürüne; Burdur Askerlik Şubesi Başkanı 6 Mayıs 1919 tarihinde, Uluborlu Kaymakamı 24 Haziran 1919 tarihinde telgrafla teşekkür etmişlerdir (Kılıç, 16 Ağustos 1958).

İzmir’in işgali üzerine Demirci Mehmet Efe ve Yörük Ali Efe Aydın çevresinde düşman kuvvetlerine karşı cephe tutmuşlardı. Bu teşeb­büs; çevre vilayet ve kazalar (Senirkent dâhil) tarafından insan gücü, teçhizat ve yiyecek-giyecek bakımından desteklenmiştir. Hafız İbrahim’in Isparta bölgesinden topladığı askerlerle cepheye iştirakinde, Senirkent’ten de katılımlar olduğu belgelerde kayıtlıdır. Senirkent’ten Kuvayı milliye hareketine, insan gücü desteği yanı sıra, hayvan ve erzak yardımı da yapılmıştır. Bu arada bazı ilginç olaylar da yaşanmıştır. Demirci Mehmet Efe’nin, erzak talebinde bulunmak için çektiği aşağıdaki telgrafta; Senirkent Nahiye Müdürünü tehdit ettiği görülmektedir (Kılıç, 16 Ağustos 1958).

Senirkent Nahiye Müdürlüğüne,

Cephedeki kızanların erlerin ihtiyacı için otuz bin okka kuru üzüm acele gönderin. Göndermezseniz pişmiş tavuğun başına gelenler sizin başınıza gelir.

Umum Kumandan

Demirci Mehmet Efe

Nahiye Müdürü anılarında, bu telgraf üzerine Senirkent’ten 6.000 okka üzümün acil olarak Nazilli’ye gönderildiğini, böylece işin tatlıya bağlandığını belirtmektedir.

Ali Rıza Paşa’nın istifası üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın isteği doğrultusunda Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na çekilen telgraflar arasında, 6 Mart 1920 tarihli Senirkent Belediye Reisi Ali Rıza Bey tarafından çekilen bir telgraf da bulunmaktadır (Gökçen, 2003: 195). Bu telgraf, Senirkent Belediye Başkanı ve Senirkent halkının, İstanbul Hükümetine karşı Mustafa Kemal ile birlikte hareket ettiğini gösteriyor.

ATASE Arşivinde bulunan 4 Kasım 1337 (1921) tarihli 1642/3-3 numaralı belgeden, Senirkent-Tatarlı-Şuhut Telgraf hattının tesis edildiğini öğreniyoruz. Bu belgeden, Yunan kuvvetlerine karşı büyük taarruz başlatılmadan önce, haberleşme alanında da ciddi hazırlıklar yapıldığı anlaşılıyor.

2.Milli Mücadelede Delibaş Mehmet İsyanı ve Senirkent

2 Ekim 1920 tarihinde başlayan ve 23 Ekim 1920 tarihinde bastırı­lan Delibaş Mehmet isyanı, Senirkent halkı için de büyük tehlike yarat­mıştır. Ahmet İhsan Kılıç, Delibaş Mehmet’in Konya, Akşehir ve Yalvaç’ta yaptığı tahribatı ve Senirkent halkının isyancılar karşısında sergilediği kararlı tutumu şöyle anlamıştır: “Bu olay karşısında Senirkent halkının isyancılara karşı sergilediği cesur tavır, isyancıların Senirkent’e saldırmalarını önlemişti. Bozkır hapishanesinden çıkarak başına topladığı çapulcu, serseri güruhu ile Konya üzerine yürüyen Delibaş Mehmet’in geçtiği yerlerden de birçok hapishane kaçkınları kendisine katılmıştır. Delibaş Mehmet’in adamları Konya hükümet kuvvetlerine saldırmışlar, cinayet, yağma ve tahripler vücuda getirmişlerdi. Konya’dan sonra Akşehir’e gelinceye kadar güzergâhtaki kasabaları da bir hayli hırpalamışlardı. Akşehir’den Yalvaç’a gelecekleri haberi üzerine memurlar kazadan ayrılmışlar; Yalvaç Kaymakamı Murat Nihat Bey, Jandarma Kumandanı ve Hoyran Nahiye Müdürü Ahmet Tevfik Bey de Senirkent’e gelmişlerdi. Delibaş Mehmet sergerdesi iki gün sonra Yalvaç’a girmiş, yağma ve talan yapmıştı. Senir­kent’e gelen Kaymakam ve arkadaşları nahiye eşrafından Hacı Molla ve Hacı Veli Efendiler tarafından misafir ve istirahatleri temin edilmiş; mai­yetleri de yukarı mahalledeki tekke odalarına yerleştirilmişti. Delibaş Mehmet’in Yalvaç’taki bu iğrenç hareketlerinden sonra niyet ve hedefinin Senirkent’e yönelik olduğu duyuldu. Derhal kasaba ve köylerin ileri gelenleri toplanıp savunma tedbirleri alındı. Silah kullanma­sını bilen fedakâr fedailerden Milis kuvvetleri oluşturuldu. Gece gündüz nöbet beklendi ve gerekli yerlere pusular kuruldu. Delibaş Mehmet, Senirkent’e akın etmekten vazgeçerek Eğirdir’e geçti, adamlarından bir kısmını da Şarki Karaağaç’a gönderdi. Senirkent, aldığı tedbirler ve cesareti sayesinde bu sıkıntıdan kurtulmuş oldu.” (Kılıç, 6 Eylül 1958).

3.Senirkent Halkının Çetelerle Mücadelesi

Nahiye Müdürü Ahmet İhsan Beyin Senirkent’in cesur, fedakâr gençlerin­den oluşturduğu milis kuvvetleri, sadece Senirkent ve köylerinde asayişi sağlamakla yetinmemiş, toplumu rahatsız eden çetelerin etkisiz hale geti­rilmesi için de çaba göstermişlerdir. Mesela; Nahiye Müdürü Ahmet İhsan Bey, Karakol Kumandanı Mustafa Çavuş, Jandarma Mehmet ile Senirkent’in cesur gençlerinden 10 süvari ve 10 piyadeden oluşturduğu kuvvetlerle; Dede İbrahim Çetesini Afyon Karahisar’a kadar takip ederek çete üyelerini etkisiz hale getirip, adalete teslim etmişlerdir. Nahiye Müdürü ve milis kuvveti, 18 Ekim 1919 günü Senirkent’e gelişlerinde sevgi gösterileri ile karşılanmışlardır (Kılıç, 27 Eylül 1958).

Demirci Mehmet Efe’nin, Dâhiliye Vekili ve Güney Cephesi Komutanı Refet (Bele) Paşa tarafından cezalandırılması harekatına, Senirkent Nahiye Müdürü Ahmet İhsan ve emrindeki milis kuvvetleri de katılmıştır. Demirci Mehmet Efe’nin İğdecik’te sıkıştırılmasından sonra kaçan 94 silahlı süvari çetesi Senirkent’te tutuklanarak, ele geçirilen hayvan ve teçhizat ile birlikte Keçiborlu’da bulunan Refet Paşa’ya teslim edilmiştir.

Senirkent’in çetelerle mücadelesine ait bir başka örnek: Isparta ve çevresinde türeyen Seniçbeyli Kara Mehmet çetesidir. Seniçbeyli Kara Mehmet ve arkadaşları, birçok vatandaşı öldürmek, soygunculuk yapmak suretiyle halkı korku ve dehşet içinde bırakmışlardı. O sırada Nahiye Müdürü olan Atabeyli Hamdi Bey, Mehmet Alan ve arkadaşlarının çok gizli olarak hazırladıkları bir plan sayesinde bu eşkıya grubu Senirkent’te bir evde pusuya düşürülerek öldürülmüştür. Bu olay ülke çapında büyük yankılar uyandırmış, Senirkentliler cesaret ve kahra­manlıklarını bir kere daha ortaya koymuşlardır. Bu işte hizmeti geçenler­den Nahiye Müdürü Hamdi Bey, Belediye Kâtibi İdriszade Ali Efendi, Uluborlu Jandarma Karakol Kumandanı Şükrü Çavuş ödüllendirilmişler; Belediye Reisi Mehmet Alan’a Dâhiliye Vekili Recep Bey tarafından 20 Aralık 1924 ve 7364 sayılı aşağıdaki takdirname gönderilmiştir (Kılıç, 22 Kasım 1958).

Senirkent Belediye Reisi Mehmet Beye

Isparta ve havalisinin asayişini ihlal eden Seniçbeyli şaki Kara Mehmet ve avenesinin derdest ve tenkillerini temin hususundaki mesai-i mahsusaları takdir olunur efendim.20 Kanun-ı Evvel 1340 (20 Aralık 1924)

Dâhiliye Vekili  Recep

 

4. Milli Mücadele Yıllarında Senirkent’te Ne Yapıldı? Neler Yaşandı?

Senirkent Nahiye Müdürü Ahmet İhsan Bey, Milli Mücadele döneminde Senirkent’te yürütülen faaliyetler hakkında şu bilgileri vermiştir: “Ordudan terhisen veya firaren (kaçak) gelmiş nahiye dâhilinde ne kadar askerlik mükellefiyeti çağında kimseler varsa muvazzaf ve ihtiyat zabitler de dâhil cümlesi toplanarak yol masrafları, iaşe bedelleri, aylıkları mahalli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından ödenmek suretiyle Nazilli’deki genel karargâha gönderiliyor ve oradan da çeşitli cephelere sevk olunuyordu. Hükümet teşkilatı ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti işbirliği yaparak halkın elinde bulunan silah, cephaneyi topluyor, gerektiğinde aramalarla saklı silahlar ortaya çıkarılıp hemen cepheye gönderiliyordu. Bir taraftan da iç çamaşırı, elbise, kaput gibi giyecek eşyasını ve iaşe maddeleri komisyonlar aracılığı ile toplanıp gönderiliyordu. Bütün ulaşım araçlarının yüzde yirmisi, bazen beklenmedik durumlarda daha fazlası donanımları ile birlikte alınıp gönderiliyordu. Erzak ve taşıt bedelleri bir ehli vukuf komisyonunca tespit ve takdir edilerek halkın varlıkları ora­nında dağıtılıyordu. Müdafaa‑i Hukuk veznesinde toplanan bu paralar erzak ve taşıt sahiplerine veriliyordu. (İki sene sonra bu usul terk olunarak Tekâlifi Harbiye Komisyonunca mazbata verilmiş, bilahare Hükümetçe ödenmiştir) Bütün Türkiye’de olduğu gibi Senirkent nahiyesi halkı da, her hususta kendi tahammül ve güçlerinin üstünde cömertçe yardımda, feda­kârlıkta bulunmuş, milli istek ve ihtiyaçları fazlası ile karşılamış, emsa­line örnek olmuştur. Senirkent nahiyesindeki millî mücadele işlerinde ve nahiyenin diğer genel faaliyetlerinde Nahiye Müdürüne arka çıkan ve kutsal amaç uğrunda maddî, manevî, fiilî yardım ve fedakârlıkları görülen kişiler: Başyiğitzade Hoca Süleyman Efendi, Bezirgânzade Ali Ziya, Mürselzade Veli Hoca, Meydanzade Hafız Mehmet, Şükrüzade Yusuf Hoca, Tola Bayramzade Hacı Molla (Abdullah Fehmi), Durmuşzade Tev­fik Hoca, Tola Bayramzade Hacı Veli, Tevfik, Pazar Camii İmamı Rasih Hoca, Delikocazade İbrahim, Yassıviranlızade Hüseyin ve Ali Kemal, Kelercizade Hacı İbrahim, İdriszade Ali Rıza, Sofuzade İbrahim, Kurrezade Tevfik, Örmecizade Hacı Ali, Müftüzade Mehmet, Lömbe oğlu Hafız Mehmet, Meydanzade Abdullah Hoca, Öküzcüzade Hafız Hasan, Çerçizadeler, Şeyh Molla (Ahmet Hamdi), Tortopzade İbrahim, Kınacızade Akkuş Mehmet, Meydanzade Osman, Şair Kamil Hoca, Hacı İzmirli, İlegüp eşrafından Ali Usta, Garipli Ali, Naip Osman, Telgraf Posta Müdürü Faik, Rüştiye Başöğretmeni Hasan, Jandarma Komutanı Mehmet Hulusi ve Çeşmeli Mustafa, Küçük oğlu Mehmet ve isimlerini hatırlayamadığım yüzlerce kişi.” (Kılıç, 6 Aralık 1958).

Milli Mücadele döneminde bütün yurtta ve Senirkent’te yaşanılan sıkıntı, yokluk ve yapılan fedakarlıkları Sait Demirdal şöyle ifade etmiştir: “Bu savaşın çok zor ve çetin olduğunu tatmadık bir canlı mahluk yoktur. Çünkü zenginler malını feda ettiler. Gençler canını verdiler. Kadınlar eşlerinin, kızlar sevdiklerinin ve nişanlılarının hasret ve hicranına katlandılar. Dullar, karınları doyuncaya kadar yemekten, giyimden mahrum kaldılar. Çocuklar babasız, ebeveynsiz, hamisiz kaldı. Kadınlar gündüz ineklerle, merkeplerle ziraat yapmaya mecbur oldu, geceleri de tekalif-i milliyeye çorap, fanilla örmekle, kendi masraflarından başka askerlerine harçlık hazırlama savaşıyla uğraştı. Bu yalnız Uluborlu (Senirkent)’da değil, yurdun her tarafında böyle çalışılıyordu” (Demirdal, 1968: 164-165).

Sait Demirdal, bu savaşta çekilen zahmetleri, görülen mahrumiyetleri; mahalli bir şairin, kendisine yazdığı çok duygulu manzum, uzun bir mektupta anlattığını söylemiştir. Said Demirdal’a manzum mektubu yazan mahalli şair Senirkentli Köleoğlu Kamil Efendidir. Köleoğlu Kamil Efendi’nin yazdığı bu şiirin tamamı maalesef elimizde yoktur. Said Demirdal, kitabında şair Kamil Efendi’nin sadece aşağıdaki dörtlüğüne yer vermiştir: (Demirdal, 1968: 164-165). 

Sabret bakalım akibetül emrini gözle

Çift sürdürüyor şimdi felek bir tek öküzle

Fehmeyle Said, bildiğin Allah değil Allah

Ne bildi, ne gördü? anı kul göz ile sözle

 

5- Belge örnekleri

 Senirkent’in İstiklâl Savaşında, canını ve malını ortaya koyarak savaştığını tespit ve takdir eden belgelerden örnekler: (Kılıç, 13 Aralık 1958).

 

Senirkent Nahiye Müdürlüğüne

Nu. 616

Gönderilen on hayvan gelmiştir. Hayvanların halkın kendi isteği ile zorlanmaksızın bağış olarak gönderilmesi nahiye halkı ile yüksek şah­sınızın gayret ve vatanperverliğinize yeni bir örnek oluşturmaktadır. Binaenaleyh bağış sahipleri ile zati yüksek şahsınıza özellikle teşekkür eder ve bağış olayından Sancak Kaymakamlığına bilgi verildiğini bildi­ririm.

Uluborlu Kaymakamı Said

 

Senirkent Nahiye Müdürlüğüne

Uluborlu nu. 1167

K. 12. Kumandanlığından alınan telgraf sureti aşağıdadır. Halka duyurulması.14.9.1336 (1920)

Şube Reisi Muammer Salih

 

Senirkent Nahiyesi Müdürü İhsan Beyin mesaisi ve ahali-i hamiyetmendadın orduya olan muhabbetleri saikası ile maatechizat (vatansever halkın orduya olan sevgileriyle bağışlanan tam donanımlı) on baş beygirden dolayı teşekkürlerimi kendilerine tebliğ etmenizi rica ederim.

Milli Müdafaa Vekili Fevzi (Çakmak)

Senirkent Nahiyesi Müdürü İhsan Beyefendiye

Alayımızın gerek hayvan ve gerekse diğer ihtiyaçlarının karşılan­ması hususunda yaptığınız yüksek hizmetlerden dolayı şahsınıza ve emri­nizdekilere Alayım adına teşekkür ve takdirlerimi sunarım efendim. 5 Teşrin-i Evvel 1336 (5 Ekim 1920)

Demir Alayı Kumandanı İbrahim

Tavas Kaymakamlığına tayin edilen Senirkent Nahiye Müdürü Ahmet İhsan Kılıç hakkında Senirkent Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Baş­kanı ve üyeleri ile Belediye Başkanı ve üyeleri tarafından bir mazbata düzenlenmiştir. Bu mazbatada Ahmet İhsan Beyin, dolayısıyla Senirkent halkının Millî Mücadeleye katkıları ayrıntılı bir şekilde ifade edilmiştir. Sadeleştirilmiş mazbata örneği aşağıdadır (Kılıç, 20 Aralık 1958).

Mazbata nu. 129

Tavas kazası kaymakamlığına tayin buyrulan nahiyemiz Senirkent Müdürü Ahmet İhsan 16 Kasım 1918 tarihinde nahiyeye gelerek görevine başlamış ve 22 Aralık 1920 tarihinde yeni görev yerine hareket eylemiş­tir. Ahmet İhsan Bey görevi süresince takdirle anılacak faaliyetlerde bulunmuştur. Özellikle I. Dünya Savaşı sonunda her taraftan düşman işgal ve istilasına maruz kalan muazzez vatanımızın, millî bağımsızlığımı­zın kurtuluşu uğrunda Ahmet İhsan Beyin teşebbüsleri, rehber ve irşadı ile nahiyemizde Müdafaa-i Milliye, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuş ve Kuvayı Milliye teşkil ettirilmiştir. Ahmet İhsan Bey, en kritik durum­larda her türlü zorluğun üstesin­den gelmiştir. Nahiye eşraf ve ileri gelenlerinin maddi yardımları ile milli mücadelenin temini, külliyetli miktarda asker gönderilmesi, silah ve cep­hane sağlanması; koyun, keçi, öküz, inek, arpa buğday ve çeşitli yiyecek, giyecek ve barınma maddeleri­nin toplanması ve ihtiyaç olan yerlere gön­derilmesi hususunda çok büyük gayret göstermiştir. Kuvayı Milliye adı altında çevrede soygun, gasp ve her türlü kötü­lüğü yapan 13 kişilik bir çapulcu çetesini takip ederek Afyon Kara­hisar’ında tutuklayarak adalete teslim etmiş, ele geçirilen mallar sahiple­rine geri verilmiştir. Konya isyanında Delibaş Mehmet’in Yalvaç kazası ve bazı köylerini işgal eylediği sırada Nahiye Müdürü Ahmet İhsan Bey, aldığı tedbirlerle eşkıyanın Senirkent nahiyesine gel­melerini önlemiştir. Bundan sonra “Umum Kumandan” unvanını takına­rak şüpheli davranışları görülen Demirci Mehmet Efenin Güney Cephesi Kumandanı ve Dahiliye Vekili Refet Paşa tarafından cezalandırılması harekatına Müdürümüz İhsan Bey de katılmıştır. Demirci’nin bulunduğu İğdecik köyünden silahları ile kaçan 94 süvari çetesini, Senirkent nahiye merkezinde tutuklayarak, silahları ve hayvanları ile birlikte Keçiborlu nahiyesinde bulunan Refet Paşa’ya teslim eylemek suretiyle cesaret ve fedakarlığını göstermiştir.

 

Özet olarak: Ahmet İhsan Beyin sarsılmaz bir azim ve imanla, sadakat ve iyi yönetimle millî mücadele ve vatan savunmasında hizmetleri olup gösterdiği mevcudiyet, kiyaset (uyanıklık) takdir görülmüş olmakla işbu mazbatamız ita kılındı. 31 K. Sani 1337 (31 Ocak 1921)

 

Isparta Livasının Senirkent Nahiyesi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Ali Rıza bin Hacı Hasan

 

Aza                                Aza                             Aza                             Aza

Mehmet Arif                  Süleyman                    Ali Rıza                       Yusuf Ziyaettin

Ali Rıza                         Aza                             Aza                             Aza

        Belediye Reisi                 Mehmet Osman          Tevfik Süleyman         Ziyaettin Ali Rıza

 

6- Millî Mücadelede Senirkentli Hacı Emin Efendi (Emin Şen)

Hacı Emin Efendi 1870 yılında Senirkent’te doğmuş, 1944 yılında vefat etmiştir. Gençliğinde ilim irfan tahsil etmiş, hitabeti tesirli, medeni cesareti yüksek bir kişi olarak tanınmıştır. Hacı Emin Arapçayı iyi bilen, vaizlik yapan değerli bir kişidir. Kurtuluş Savaşında vaazlarıyla tanınmıştır. Tarık Buğra’nın Küçük Ağa isimli romanındaki İstanbullu Hoca (Küçük Ağa)’nın, Hacı Emin Efendiyi karakterize ettiği söylenir. 16 Aralık 1967 tarihli Senirkent Postasında yayımlanan “Merhum Hacı Emin Efendinin Torunu Dr. Necati Erik” başlıklı yazıdan Dr. Necati Erik’in Hacı Emin Efendi’nin kızı Aliye Hanımın oğlu olduğu anlaşılmaktadır. Hacı Emin Efendi’nin torunu olan Dr. Necati Erik, babası subay olarak Isparta’da görevli iken 1925 yılında doğmuş, 1962’de uzman doktor olmuştur. Dr. Necati Erik’in anlatımı ile Hoca merhum kendi sahasında tanınmış kıymetli bir bilim adamı idi. Mısır’daki El-Ezher üniversitesinden mezun olmuş Arapça ve Farisi dillerine vakıftı. Aydın’da kadı olarak bulunmuş. Fatih Medresesinde öğretim üyeliği yapmış, İstiklal savaşına ordu müftüsü olarak katılmıştır. Nihayet, Isparta’daki Halil Ahmet (Hamit) Paşa Kütüphanesi Müdürü iken memuriyetten ayrılmıştır. Hayatın pek garip bir cilvesi olarak her şeyini yitirmiş bir durumda Senirkent’e dönmüş, 1943’de rahmetli Turşuluğun evinde vefat etmiştir (Erik, 16 Aralık 1967: 1.4). Elif Ülkü Yıldırım, Hüseyin Halıcıoğlu’ndan naklen Hacı Emin’in 1286 yılında doğduğunu, babasının Hacı Halil, annesinin Havva, nüfusta Kürdoğlu Hacı Emin Şen olarak kayıtlı olduğunu ve 13.09.1944’de vefat ettiğini yazmıştır (Yıldırım, 2006: 271). Hüseyin Halıcıoğlu’ndan naklen anlatılan bir fıkrada, Hacı Emin Efendi’nin 1900 doğumlu Muammer Şennur adında bir oğlu olduğu ve Nazilli’ye yerleştiği yazılıdır. (Civelekoğlu, 2021: 50)

Hacı Emin Efendi, İstiklâl Savaşı sırasında vaaz ve nasihatleriyle Afyon-Akşehir cephesinde halkı uyandırıp bilinçlendirmeye çalışmıştır. Hacı Emin Efendi, Afyon civarında halkı aydınlatma faaliyetlerine devam ederken eşkıyaların eline düşmüş, bilahare milis kuvvetleri tarafından kurtarıl­mıştır. Akşehir’de Cuma namazı öncesi vatanın düşmandan kurtarılması konusunda cemaate hararetli bir şekilde hitap ederken, İsmet (İnönü) Paşa camiye girer. Onu gören cemaat hemen ayağa kalkar. Bunun üzerine Hacı Emin Ağa celallenip yüksek sesle cemaate seslenir: Oturun, dinimizde kula tazim yoktur. Burası Cenabı Allah’ın evi, beyin, paşanın sizlerden farkı yoktur. Oturun yerlerinize, deyip vaazına devam etmiş. Cuma namazını müteakip İsmet Paşa bu cesur hatibi yanına çağırt­mış ve ona hitaben;

-Adın ne senin?

-Hacı Emin.

-Sen nerelisin?

-Isparta’nın Uluborlu ilçesi Senirkent nahiyesindenim.

-Buraya nasıl geldin?

-Eşek sırtında geldim, deyince İsmet Paşa;

-Ben sana bir at vereyim, onunla gezip halkı aydınlatmaya devam et, demiş ve bir at vermiştir. Bunun üzerine Hacı Emin Efendi:

-Paşam, verdiğiniz at için teşekkür ederim. Ancak gövdesindeki damgadan atın askeriyeye ait olduğu belli. Bunu ilerde benim elimden alırlar ve beni suçlu düşürürler, deyip, Paşa’dan vesika ister.

Paşa bunun üzerine “Bu at askeriyeye yaramaz, Emin Efendinin elinden kimse alamaz” diye yazıp imzalı belgeyi Emin Efendiye verir.

Hacı Emin Efendi, at üstünde köy köy, kasaba kasaba dolaşıp vata­nın kurtarılması için halkı aydınlatmaya devam ederken bir beldeye var­dığında jandarma kendisini durdurur. “Bu at askeriyeye ait, attan in ve teslim et” deyince, Hacı Emin Efendi hemen İsmet Paşa tarafından verilen belgeyi gösterir. Jandarma, Paşanın ismini ve imzasını görünce hemen selam durur (Bayram, Ocak 2003). Bu anekdot, halk arasında yıllarca gururla anlatılmıştır.

(Devam edecek)

KAYNAKLAR

– Babacan, Hasan (2009),  Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Karar ve Yazışma Defteri,  Isparta:

– Bayram, Abdullah Naci (Ocak 2003), “Hacı Emin Efendi”, Senirkent Yükseliş, (45)

– Civelekoğlu, Erol (2021), Senirkent Fıkraları, Isparta: Senirkent Yükseliş Vakfı

– Demirdal, Sait (1968), Bütünüyle Uluborlu, İstanbul:

– Erik, Necati (16 Aralık 1967), “Merhum Hacı Emin Efendinin Torunu Dr. Necati Erik”, Senirkent Postası,

– Erkuş, Özden (6 Eylül 1958), “Senirkent-Çölovası,” Hür Senirkent,

– Gökçen, Salim (2003), “Bozdağ’ın İşgali ve Ali Rıza Paşa Hükümetinin İstifası”, Ankara:

– Hafız İbrahim Demiralay (1998), Hafız İbrahim Demiralay’ın Hatıratı ve Isparta’da Milli Mücadele İle İlgili Belgeler / yay. Haz. Bayram Kodaman ve Hasan Babacan, Isparta: Göltaş

– Kılıç, Ahmet İhsan (16 Ağustos 1958), “Milli Mücadele Yıllarında Senirkent”, Hür Senirkent,

– Kılıç, Ahmet İhsan (6 Eylül 1958), “Milli Mücadele Yıllarında Senirkent”, Hür Senirkent,

– Kılıç, Ahmet İhsan (27 Eylül 1958), “Milli Mücadele Yıllarında Senirkent”, Hür Senirkent,

– Kılıç, Ahmet İhsan (22 Kasım 1958), “Milli Mücadele Yıllarında Senirkent”, Hür Senirkent,

– Kılıç, Ahmet İhsan (6 Aralık 1958), “Milli Mücadele Yıllarında Senirkent”, Hür Senirkent,

– Senirkent (1950), İzmir:

– Yıldırım, Elif Ülkü (2006), Senirkent-Uluborlu Halk Edebiyatı Mahsulleri, Isparta: Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü – Yüksek Lisans Tezi

 

 

NOT: Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

 

Dr. İbrahim KARAER

Didim, 20 Haziran 2023

 

 

 

Yorum bulunmamaktadır.
Konu: SENİRKENT TARİHİ: 6, MİLLİ MÜCADELEDE SENİRKENT – 2

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

‘Ortak Değerimiz Atatürk’ bildirisine destek ver

Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve

Ortak Değerimiz Atatürk

ATATÜRK! TÜRK MİLLETİ SANA MİNNETTARDIR

Her millet, sahip olduğu değerlerle geleceğini inşa eder. Geleceğin harcı olan değerlerine sahip çıkan milletler, geçmişten ders çıkararak, gelecekte aynı hataların tekrar edilmemesi için millî bir hafıza oluşturur. Bu hafızanın en önemli değeri, Millî Mücadele’nin lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e periyodik olarak uzun zamandır yapılan saldırılarla karşı karşıyayız. Bunların sonuncusu geçtiğimiz günlerde Ayasofya’da hem protokolün hem de milletimizin gözü önünde gerçekleşmiştir.

Bilindiği gibi bir esaret belgesi olan Sevr Antlaşması’nı tarihin çöplüğüne atan Mustafa Kemal Atatürk, bir savaş ve diplomasi kahramanı olarak, Fatih’in emaneti İstanbul’umuzu, başta Ayasofya olmak üzere, camileri ve tarihî eserleriyle yeniden milletimize kazandırmıştır. Yine Trakya ve Batı Anadolu’yu Yunanistan; Doğu Anadolu’yu da Ermenistan olmaktan kurtarmış, ezanımızı susturmamış, Misak-ı millî sınırları içinde Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, 3 Mart 1924’te, halkı aydınlatma, İslam’ın Kur’an’a göre yaşanmasını sağlama, ibadet ve ahlak esaslarıyla ilgili işleri yürütme, ibadet yerlerini yönetme görevlerini yerine getirmek üzere Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Ayrıca Kur’an’ın tefsiri görevi Atatürk tarafından Elmalılı Hamdi Yazır’a verilmiş ve “Hak Dini Kur’an Dili” böylece ortaya çıkmıştır. Kur’an’ın Türkçe tefsiriyle Türkler, dinini öz kaynağından, kendi dillerinden okumaya ve öğrenmeye başlamışlardır.

Hâl böyleyken son yıllarda Millî Mücadele’mizin millî ve manevi mimarı Mustafa Kemal Atatürk, maalesef periyodik saldırılara maruz kalmaktadır. Bir millete sinsice düşmanlık etmenin yollarından biri, o milletin kahramanlarını itibarsızlaştırmaktır. Bunun en kolay yolu ise dinimizi kirli emellerine alet etmektir.

Son olarak Ayasofya’daki icazet töreninde bir imam Ayasofya’yı kastederek; anlatım bozukluklarıyla dolu “…Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze hâline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kâfir kim olabilir!… Yarabb’i bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma!” gibi suç oluşturan ifadeler kullanmış ve haklı olarak bu söylem halkımızda büyük bir infiale yol açmıştır.

Atatürk, emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerinin planlarını bozan bir lider olup Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, ülkemizin en başta gelen birleştirici ve bütünleştirici unsurudur. Mustafa Kemal Atatürk’e üstü kapalı yapılan bu saldırı aslında onun silah arkadaşlarına, Türk milletinin birlik ve beraberliği ile Cumhuriyet’imize yöneliktir. Atatürk’e yapılan ve yapılacak olan saldırıların nihai hedefi Türk milletidir, Türk devletidir. Bu bakımdan bu ve benzeri saldırıların hedefinin Türk devleti ve milleti olduğu konusunda halkımızı uyarmayı, vatanını ve milletini seven bir grup olarak görev addederiz.

Hedeflerine ulaşmak için geçmişte de bazı cahil kimseleri kullananlar, bugün de aynı yöntemlerle hareket etmektedir. Bu son saldırının kaynağının da aynı güçler olduğu şüphesizdir. Millî ve manevi değerlerimize, başta Atatürk olmak üzere Türk büyüklerine, her türlü tarihî mirasımıza yönelik saldırılar nereden, kimden ve nasıl gelirse gelsin, millî birliğimizi asla bozamayacaktır. Aşağıda imzaları bulunan DTCF Birlik üyeleri ve Türk aydınları olarak bu çirkin ve kötü niyetli ifadeleri şiddetle kınıyor ve reddediyoruz.

DTCF Birlik Üyeleri

**İmza: **

Bildiriyi paylaşarak destek verebilirsiniz:

 

En çok beğenilenler

Giriş

Welcome to Typer

Brief and amiable onboarding is the first thing a new user sees in the theme.
Join Typer
Registration is closed.